Bir işim için geçenlerde Yakın Doğu Üniversitesindeydim.
Saat 5 gibi okuldan çıkıp Lefkoşa istikametine yöneldim.
Lefkeye doğru gideceğimden festival alanının önünden geçip sola dönüp Atatürk spor salonu yanındaki ışıklardan tekrar geri dönmek yerine direk festival alanı karşısından Atatürk futbol sahasının olduğu yer girdim.
Yola çıkmak için sanayi bölgesi çıkışındaki yola geldiğimde vay anam dedim.
O ne biçim trafik.Bir taraftan sanayi bölgesi içinden gelen araçlar diğer taraftan benim geldiğim Yakın Doğu Üniversitesi yönünden gelenlerle oluşturdukları kuyruğa mecburen girdik.
Yaklaşık 30 dakikalık bekleyişten sonra çember ışıklarının ordaydık.
Yeşil yanıp Lefke istikametine doğru yola çıktıktan sonra önümüzde haliyle bir başka kuyruk daha çıktı.
Gönyeli çemberi çile kuyruğu.
Bu çile kuyruğundan çıktığımızda saat 5.50’ yi gösteriyordu.
Bu arada Gönyeli çemberi demişken bir konuya değinmekte fayda görüyorum.
Gün geçmiyor ki bu çemberde kaza olmasın günde en az 2-3 kaza meydan geliyor diye düşünüyorum.
Buda ayda en iyimser tahminle ortalama 100 kaza eder .
Açıkçası ben buradaki politikanın otomotiv piyasasına katkı yapan kaportacılara ve araba tamircilerine işleyen bir politika olduğunu düşünüyorum.
Bırakalım kaza olsun .Olsun ki kaportacılar iş yaparken sigortacılar daha çok para kazansın. Arabasını tamir etmek için vatandaş bankadan para borçlansın.
Bankalarda para kazansın.Araba yedek parça satıcıları siftah yapmasın mı. Onlarda daha çok parça satsın.Onlarda kazansın.
Netice itibari ile Lefkeye saat 6.20' de geldik.
Lefkoşadan çıkışımız 50 dakikayı aldı.Lefkeye ise 30 dakikada geldik.
Neyseki benim hergün izlediğim bir güzargah değildi diye içinden geçirdim.
Bir taraftanda hergün buna mecbur kalan insanların halini düşünerek empati yaptım.
Bir yakınınızın kaza geçirdiğini ve yanına gitmek zorunda olduğunuzu düşünün.
Yada yetişmek zorunda olduğunuz bir sınavınız olduğunu.
Acil ilaca ihtiyacı olan Anne Babanızı. Evde aniden fenelaşan kızınızı.
Ne yaparsınız?
Bunlar işin bir tarafı.Trafiğin yaşamınıza katttığı olumsuzluklar bu kadar değil tabii.
Birkaç saatini trafikte geçirmek zorunda kalan insanları , kazalar dışında bekleyen başta işitmek kaybı, depresyon, anksiyete atakları, ruhsal bozukluk olduğunuda bilim söylüyor zaten.
Taşıt trafiğinin yoğunluğu nedeniyle ortaya çıkan diğer gazların ise nitrojen oksit ve kükürt dioksit gazlarının solunum sistemi yoluyla akciğerlere kadar inmeside bir başka risk.
Her an muattap olma durumunda olduğunuz trafik magandalarıda bir diğer mesele tabii.
Neticede bu iş Amerikayı keşfetmek değil.
Çözüm aslında var.
Yaşadığımız şehirde her gün karşılaştığımız temel problem trafik. Trafiğin insanların yoğun ve uzun mesafeli yer değiştirmesinden kaynaklandığını düşünürsek ulaşım için yapılan yollar, köprüler ve araçlara yapılan milyarlarca lira yatırımın geçici çözümler sunmanın ötesine geçemeyeceği aşikâr, çünkü şehirler sürekli büyüyor ve bir süre sonra artık yol yapacak yer kalmayacak.
İnsanların daha az yer değiştirmelerini sağlarsak ve mesafesini kısaltırsak, yani “yerinde istihdam” yaparsak trafiği hafifletmek mümkün olurken birçok farklı zincirleme faydaları da sağlamak mümkün olacaktır.
Büyük şehirlerde trafiği azalttığınızda bireyin kendi yaşamından başlayıp ülkenin kalkınmasına kadar zincirleme, bir birini etkileyen katkılarını göreceksiniz.
Günlük olarak yollarda kaybedilen zamanın yanında, işte ve evde performans kaybı, sağlık kaybı, aile hayatına vakit ayrılamaması gibi bireysel yansımalarının yanında, yeni yol ve ulaşım aracı ihtiyacı, hava kirliliği, dışa bağımlı olduğumuz en büyük gider kalemimiz olan petrol ihtiyacı gibi sorunlar da azalacaktır.
Düşünüyorumda Türkiye 70 km denizin altından suyu bu adaya getirdi.Biz bir Gönyeli çemberi trafiğine çözüm bulamadık.
Hükümetler bu sorunun müsebbibi tabii.Ama O kadar Üniversitemize yetişmiş insan gücümüze Mütehahitlerimize rağmen hala daha bu sorunla yaşamaya devam ediyorsak da birazda kendimizin özeleştirisini yapamamız gerekir diye düşünüyorum