“KKTC’de gerçekleşen 1 günlük fırtına ,kötü yönetim,dramatik  olayların gerçekliği  ve ünlüyazar  NİKOLAY GOGOL.."

Kıymetli   okurlarım,  

bir süredir ülkemizde hiç te alışık olmadığımız hadiseler silsile halinde bir birlerine eklenerek artan  çeşitli  şekillerdeki  dramatik olayların seyri ürkütücü  boyutlara  ulaşmış durumdadır.
Son  dönemlerde  bazı  kurum ve  kuruluşlarda  meydana  gelen bir  çok  olayda  şaibe,danışıklı  döğüş, gör  beni göreyim seni, usulsüz uygulamalar  ve  hukuktan uzak  tavırlar  KKTC’de  normalleştirilmeye   çalışılmaktadır.

 Silsile sahte reçete olayı ,ardından sahte diploma olayının ardından da Yeni doğan ünitesinde bebek ölümü , kadına şiddet , akran zorbalığı , trafikteki ölümler ,çalışma yaşamında ki kayıt dışılık, 2 ay süren meclis başkanı ( NI ) seçememe ,evlenme ve ayrılma oranlarının bir biri ile eşitlenmesi , yıkılan yuvalar ,ortada kalan çocuklar , uyuşturucunun zirve yapması ,  kamudaki bütçe açığının ulaştığı rakamlar , gerçek nüfusunu bil ( E ) meme ,  gibi bir çok etken nedeniyle üstümüzdeki çatı  ‘LAMARİNA ‘misali dünkü fırtınada olduğu gibi her yerinden çatırdadığı apaçık ortaya çıkmıştır. 1 Günlük fırtına bile göstermiştir ki merkezi hükümet tam anlamıyla sınıfta kalmış, Yerel yönetimler ile ülke bazı yaralarını sarabilme konusunda durumu idare edebilmiştir.  Elektrik kesintileri vatandaşlarımızı hayattan soğur hale getirmiştir.

Kanser hastaları başta olmak üzere bir çok insanımız hayati öneme haiz ilaç ve diğer acil ihtiyaçlarını karşılıyamaz duruma düşürülmüştür. Bir çok evde tencere kaynamaz  iken bazı  öğrenciler kahvaltı yapamadığı veya harçlığı olmadığı için bir süte yarım sandivice erişemeyip  okullarda baygınlık geçirmektedirler.
 

Bazı  devlet  kurumlarımızda  yaşanmış  olan  yolsuzluk  ve  usulsüzlükleri  tekrar   buradan  irdelemeye  gerek   varmı   sevgili  okurlarım?. 
 

Dolayısı  ile  maalesef  ülkemiz  bu anlamda  hiçte  iyi  bir   sınav  verememiştir.

Ben ünlü Rus   yazar   NİKOLAY   GOGOL’un   yazmış  olduğu   ÖLÜ  CANLAR  ve  MÜFETTİŞ kitaplarında  yaşanmış  olan  hadiselerle   bizim  durumumuzun  benzer  özellikler  taşımaya   başladığı   kanaatindeyim.  
Güzel  yürekli  okurlarım  izninizle  biraz  ünlü  yazar  GOOGLE ve  ölü  canlar ve  müfettiş  kitaplarından  çok  kısa  bir değerlendirmeyi  birlikte  paylaşalım.
Ölü Canlar Ölü köle alan bir adamın başında geçen olayları bir mizah içinde anlatıyor.
Rusya’nın  Petesburg  kentinin merkezindeki büyük hana bir yolcu oldukça güzel, küçük, yaylı bir araba ile gelir. İlk etapta bu kimsenin
ilgisini çekmez. Gelen şahıs Pavel İvanoviç ÇİÇİKOV’dur. Kendisini danışman, çiftlik sahibi ve iş için yolculuk eden biri olarak tanıtır. Tez elden kentin ileri gelenleriyle tanışır: Vali, polis memuru, yargıç, savcı, çiftlik sahipleri vs. ve gittiği her yerde kendini görgülü bir salon adamı olarak gösterir; konusu ne olursa olsun her konuşmada canlı, ilgi uyandırıcı sözler söyler 

Çiçikov’un aldığı köleler kentte günün konusu olur. Köylülerin başka bir yere götürülüp yerleştirilmesinin karlı bir iş olmadığı üstüne bir çok yorumlar yapılır, bir çok düşünceler, görüşler ileri sürülür. 

Bu arada Çiçikov  ölü can almaya devam eder. Ancak bunları yaşıyor gibi göstermeyi de unutmaz. Çiçikov  bu yolculuktan çok karlı çıkmıştır. 300 bin Ruble kadar para biriktirmiştir. Ancak yaptığı kanunsuz işler maliye memurlarına, valiye ve hatta prense kadar gitmiştir. Prens tarafından hapse atılır. Arkadaşı Murazov ona yardım edeceğini söyler ancak bunun karşılığı olarak bütün kötü alışkanlıklarından vazgeçmesini ister. Çiçikov isteği kabul eder. Prens ise hiç istemediği halde Murakov’u kıramaz ve Çiçikov’u serbest bırakır. Ancak tüm ülkeyi saran bir hastalık gibi rüşvet, ahlaksızlık ve dolandırıcılık almış başını gitmiştir.
Genel vali tüm memurları toplantıya çağırarak bu durumu gündeme getirir. Tüm insanların bu alışkanlıklardan vazgeçmesini, aksi taktirde bir çok kişinin işten atılacağını ve durumun Çar’a bildirileceğini söyler. Vali sözlerini şöyle bitirir. “Sahteciliğin hiçbir ceza, önlem ve yaptırım ile ortadan kaldırılamayacağını bilirim. Çünkü sahteciliğin kökleri ruhumuzun ta derinliklerine kadar sokulmuş ve rüşvet alma, olağan bir hak durumuna girmiştir. Düşman karşısında nasıl silaha sarılmışsak, namussuzluk ve sahteciliğe karşı da ayaklanmamız gerektiğini herkes anlamadıkça kötülükleri ortadan kaldırmamıza olanak yoktur ...”
Eğer Çiçikov’un kişiliğinin ahlak yönü sorulursa; erdemli ve kusursuz bir kahraman olmadığı açıkça anlaşılır. Ancak O “İşini Bilen” biri diyebiliriz. Kolay yoldan mal edinme ve kazanç hırsı çoğu kişiye göre kusurdur ve saygıdeğer işlerden sayılmaz.
Bir insanın hırsı uğruna neler yapacağı ve bunları yaparken yanlış yollara saparsak eninde sonunda foyamızın ortaya çıkacağı anlatılıyor. Buna rağmen hırs sayesinde insanları da etkileyebileceğimiz vurgulanıyor.

Çiçikov yaşamın anlamını insanları etkilemede arayan bir insan görünümü veriyor ve bunun gereklerini savunuyor.

Kıymetli okurlarım  ; Bizde  de   ÇİÇİKOV gibi ‘ İŞİNİ BİLEN  ‘yöneticiler var mı sizce !!!