Sıkıyönetim olağanüstü durumlarda devletin güvenliğini sağlamak ve kamu düzenini tesis etmek için ordunun geniş yetkilerle donatıldığı bir yönetim şeklidir.

Daha basit  bir tabir ile insanların sokağa çıkmaya korktuğu ,işine gönül rahatlığı ile gitmekten endişe ettiği  yada bir yerden bir yere giderken acaba gidebilecek miyim  başıma bir şey gelir  mi korkusu yaşadığı durumlarda başvurulması gereken bir durumdur anlayacağınız.

Böyle zamanlarda anayasal haklar kısıtlanabilir sokağa çıkma yasakları ve diğer tedbirler uygulanabilir.

Sıkıyönetim deyince ilk akla askeri darbeler gelebilir. Lakin bu uygulama yalnızca savaş askeri darbe yada toprak  işgali durumlarında uygulanan bir yönetim şekli değildir.

Deprem sel baskını gibi durumlarda da ilan edilebilir.

Ve tabii sivil kargaşa durumlarında da baş vurulan bir yönetim şeklidir.

Memlekette her gün   gerçekleşen adi hırsızlık vakalarının ,trafikte işlenen suçların haddi hesabı yok.Rüşvet sahtekarlık dolandırıcılık sıradan günlük olaylar haline gelmiş.Ahlak etik değerler kaybolmuş.Sahte diplomaları, insan kaçakçılığını bile normalleştirmeye kalkanlar var.

Güvenliğinden endişe edenlerin evlerine taktırdığı   kamera kontrol sistemlerinde patlama yaşanıyor.

Ama tüm bunlara rağmen ciddi bir çözümden filan bahsedilmiyor.

Bilmem kaç araca ceza kesildi onlarca araç  trafikten men edildi deniliyor fakat durumda bir düzelme görülmüyor.

Belli ki cezalar ya caydırıcı değil yada söylendiği gibi uygulanmıyor.

Sonuçta insanların birbirine karşı güvensizliği artıyor, mağdurlar çaresiz bırakılıyor ve bu bir çok bireysel  sosyal endişe ve marazın artmasına sebep oluyor.

Trafikte yol ortasında  arabası içinde yatıp uyuyanlar ,tüm uyarılara rağmen aydınlatılmayan  kavşaklarda hayatını haybedenler, uyuşturucu alıp sokaklarda çırılçıplak gezenler, ülkede yıllarca kaçak yaşayanların ancak rastgele tesbit edildiği , dönercilere kurşun sıkıldığı ,akıl hastalarına bile tecavüz edenlerin varlığını artırdığı bir yerde artık adli kurumların duruma hakim olmadığının göstergesidir.

Ülkemizde bir sivil kargaşa yaşanmaktadır. Ahlaksizlık toplumu bir ur gibi sarmıştır.

"Aklı öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür."demiş yüzyıllar önce  Fatih Sultan Mehmet.

Halihazırdaki ahlak erozyonuna karşı acilen daha köklü, daha gerçekçi ve daha somut adımlar atılmalı. Güçlü bir vizyonla ve aciliyetle  bir yenilenme seferberliğine ihtiyaç vardır.Çünkü yaşanan bütün kötülüklerin arkasında bu ahlaksızlık var.

Adalet duygusu körelmiştir. Toplumsal  çürüme hızlanmıştır.Şunuda bilmekte yarar var ki ; Haksızlıklara göz yuman, güce boyun eğen, çıkarı uğruna susan her birey, çürümenin aktif bir parçasıdır. Çünkü her düzen, o düzeni oluşturan bireylerin vicdanı ve ahlaki duruşlarının bir yansımasıdır.

“Ben ne yapabilirim ki?” diye ağlayanlar, sosyal medyada yalnızca beddua edip ertesi gün yapılanları unutanlar aslında bu durumun en büyük suçlulardandır.

Bunun çok farklı nedenleri olduğu muhakkak.Fakat  bilinemlidir ki bir ülkenin yüzyıllar içerisinde oluşan kültür ve ahlak alışkanlıkları vardır.Buna  uymayanların ülkeye vatandaş yapılması o ülke içerisine konan saatli bomba gibidir. Dikkat etmek gerekir.

Türk tarihçi, akademisyen ve yazar değerli büyüğümüz İlber Ortaylının vatandaşlık  konusundaki düşünceleri oldukça manidardır ve açıkçası benim bu konudaki düşüncem ile de birebir örtüşmektedir.

Bakın ne diyor ünlü yazar;

Vatandaşlık hayatı inşa için evet ama zenginleşmek ve rahata ermek için bir yol değildir.

Vatandaşlık o ülke halkının çektiği  sıkıntılar dolayısıyla ulaşılan bir makamdır, bir imtiyazdır. 

Yani rey almak veya Müslüman bir dünyayı kurmak veya devletin maliyesine gelir kapısı açmak için düşünülecek bir araç değildir. 

Bir ülkenin değeri yetiştirdiği vatandaşlarının niteliğiyle doğru orantılıdır. Hırsız, arsız, edepsiz vatandaş yetiştirmişseniz yokluğunuz varlığınızdan daha iyidir.

Zaten bu gibi tedbir ve uygulamalar hayal kırıklığıyla biter. Devlete anlamlı bir gelir getirmesi ve iş geliştirmek mümkün değildir; uyumlu bir tebaa yaratılması hiç mümkün değildir.

Bu, kimseye yarar sağlayacak bereketli bir siyasi strateji değildir. Asıl olan bir ülkenin huzurudur, iktisadi hayatının devamının sağlanmasıdır

Durum son derece ürkütücü bir hale gelmiştir ve açık söylemek  gerekirse biraz önce yukarıda da bahsettiğim sıkıyönetim şartları gerekli hale gelmek üzeredir.

Görünen o ki adli makamlar artan nüfus dolayısı ile artan ahlaksızlıklara ne yazık ki yetişmekte artık zorlanmaktadır.

Ülkeye girişler kontrol edilemediğinden silah mermi uyuşturucu her tarafta kol gezmektedir.

Ülke tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar herşey kontroldan çıkmış bir vaziyettedir.Sivil kargaşa her yerde yaşanmaktadır.

Toplumsal çürüme bütün değerleri yok etmek üzeredir.Toplumsal çürümenin önlenebilmesi için bireyin adalet anlayışının doğru temeller üzerine inşa edilmesi zorunludur. Bu bağlamda ahlaki eğitim, vicdani gelişim ve etik değerlerin bireysel düzeyde güçlendirilmesi gereklidir.

Ayrıca,  kurumların şeffaflık, hesap verebilirlik ve eşitlik ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olması, vatandaşın adalet anlayışını olumlu yönde şekillendirebilir.

 Toplumun kolektif vicdanını yeniden inşa edebilmek için bireyin adalet kavramını içselleştirmesi ve bunu günlük yaşamına yansıtması elzemdir.

Birey, adalet ilkesini kendi kişisel çıkarları yönünde  eğip bükmeye ve sorgulamaya başlarsa, bu tutum toplumsal yapının tüm kesimlerine sirayet eder ve  çürüme sürecini daha da hızlandırır. Bu nedenle, adaletin yalnızca mahkemelerde yaşanan hukuki anlamda bir mesele değil, aynı zamanda bireyin kendi içinde inşa edilen bir değer olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

Hastayız ve acilen iyileşmemiz gerekiyor.Toplum ve Devletin bekaası için düzelmemiz gerekiyor.Buda  bireyin adalet anlayışını doğru bir zeminde yeniden inşa etmemizle mümkündür.

Bilinmelidir ki Devlet sorumluluklarında ve görevlerinde  “mış” gibi yaparsa  vatandaşlarda ödev ve yükümlülüklerinde “mış” gibi yapar.

Bir an önce fabrika ayarlamıza dönmezsek iş daha da kontrolden çıkacağı açıktır.