Annan planı ,AB’ nin ikiyüzlülüğü ile yakından tanıştığımız bir süreçti.
‘’Evet ‘’deyin size Avrupa kapıları açılsın diyen Avrupa Birliği'nin (AB) Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugene bile inamıştık.
Lakin bu zatta Kıbrıslı Türklerin Annan Planına %65 evetine karşılık Rumların plana %70 hayır demesinden sonra ortadan kaybolmuştu.
Meydanları o günlerde dolduran 80 binler buna şahittir.
Avrupadan o günden bugüne göstermelik birtakım cılız açılımlar gerçekleşsede Kıbrıslı Türkler hala izolasyonlar altında olduğu gerçeği ortadadır.
Pandemi döneminde 300 bin nüfus için göndermiş olduğu 56 bin doz aşı miktarı hepimizin hafızalarında. Hani Türkiye olmasa pandemiden kırılacağız.
Etrafımızda gelişen olaylar ise bize güçlü bir partnerin yoksa ve yalnızsan ezilmeye mahkumsun sözünü gün ve gün hatırlatıyor.
Son örnekler Gazze ve Ukrayna.
Gazzede dünyanın gözü önünde onbinler katledildi. Binlerce çocuk öldü yada sakat kaldı.Son açıklamalara göre can kaybı 46500.
İsrailin ve partneri ABD’nin bu ölümler umurunda mı?İnanın ki zerre umurlarında değil.
Ukraynada ise milyonlar vatanlarından göç ederken. Bu topraklarda ölenlerin onlar için çokta önemli olmadığı ortada.
Tek konu ABD ‘nin Ukraynada göz diktiği değerli madenler.Zaten ABD başkanı da dünyanın gözünün içine bakarak bunu söylemekten kaçınmıyor.
AB ise Rusya korkusu ile ABD ‘ye sarılırken BM nerde diye sorarsanız.Ara ki bulasınız.
Burada tarihi bir anektodu hatırlatmakta fayda görüyorum.
1846’da Avam Kamarası huzuruna İngiltere Başbakanı olarak çıkan Lord Palmerston, klasik bir şekilde şunu formüle etmiştir: “İngiltere’nin ebedi müttefikleri ve daimi düşmanları yoktur. Yalnızca bizim çıkarlarımız ebedi ve kalıcıdır ve bu çıkarların takip edilmesi bizim görevimizdir.
Kısacası herkes kendi menfaati peşinde .Bunlar arasında Kıbrıslı Türkleri düşünen ise malasef yok.
Bütün bunlar yaşanırken eski Filistin lideri Arafatın bir zamanlar kurucu Cumhurbaşkanı sayın Denktaşa söylediği ‘’Benimde Türkiye gibi bir anavatanım olsaydı şimdi bu durumda olmazdım’’ sözü hatırlanmaya değer.
Emperyalizmde etik ve ahlak değerler önemli değildir. Planlarını önceden yapar ve sabırla uygulamaya çalışır.Planlarının icrasında zorluklarla karşılaşırsa öteler ya da tadilatlar yapar.Bu nedenle akıllı olan, güçlü olan ve direnen kazanır.
Dünyada güçlü değilseniz eğer güçlü bir partneriniz de yoksa ezilmeye ve yok olmaya mahkumsunuz.Birileri değerli neyiniz varsa alıp gider sizi de yurtsuz topraksız bırakır.Ağlayanınız olmaz.
Şimdi Cenevre’de gayrıresmi bir Kıbrıs toplantısı yapılacak. Son 60 yılda yapılanlardan farklı değil ama bu toplantıdan da ne kazanacağınız elinizin ne kadar güçlü olduğuna bağlı.
KKTC ile Türkiye Cumhuriyetinin birlikte yürüttükleri son 4 senedeki siyaset son olarak Crans Montanada masadan kaçan Rum tarafını masaya gelmek zorunda bıraktığı çok açık.
Türkiyenin konumu itibari ile bölgede artan gücü savunma sanayindeki ilerlemeleri ve Kıbrıslı Türk liderliği ile birlikte ortaya koyduğu yeni siyaset anlayışı birilerini bu bir kez daha sorunu çözmek için adım atmak zorunda bırakmış.
Adı eğer Kıbrıs Cumhuriyeti ise orada olması gereken Kıbrıslı Türklerin onayı olmadan petrol anlaşması yapan . Garanti anlaşmalarına ve Kıbrıs Cumhuriyetinin anayasasına aykırı bir tutum içinde başka ülkelerle askeri anlaşmalara imza atan Rum tarafı ve onu destekleyenler de belli ki bu siyasetten rahatsız olmuşlar.Çünkü bu siyaset onlar içinde artık sürdürülebilir değil.
Son 50 senede yapılan toplantılarda Kıbrıslı Türklere azınlık hakları dışında başka bir şey vermek istemeyen ve Kıbrısı elen adası yapma siyasetineden bir milim geri atmayan Rum tarafı 2 devletli siyaset konuşulmaya başlayınca eşit egemen 2 halk politikasını seslendirmeye başladı.Maksat son 50 senede yaptıkları gibi sabırla nihai hedeflerine ulaşmak için zaman kazanmak tabii.
Cumhurbaşkanı Tatarın kendine has karakteri ,espiri anlayışı ve davranışları farklı kesimlerce farklı şekilde yorumlansada Kıbrıs siyaseti konusunda üstlendiği misyonun gereklerini yerine getirdiği gözden kaçırılmamalı.
Hatırlatmakta fayda var ki; Kıbrısta ara bölgedeki toplantılara giderken birilerinden korkup çekinerek KKTC flamalı bayrağı aracından çıkarıp bagaja saklamaması , makamında kendisini ziyarete gelen özellikle dış temsilcilerle yaptığı görüşmelerde KKTC bayrağını kapı arkasına kaldırmaması, pandemi döneminde ara bölgede katıldığı toplantılara KKTC bayraklı maskesi ile katılması bu misyonun örnekleri.Buna KKTC Anayasasında devletin varlığını ve bağımsızlığını korumaya dair etmiş olduğu yemini de eklemekte fayda var.
Bir kez daha diplomasinin başkenti Cenevreye giderken BM Genel Sekreterininde açıklamalarında değindiği gibi federasyon için artık ortak bir zemin yoktur ve iki tarafın farklı pozisyonları vardır anlayışı ödün vermeden devam etmeli.
Unutulmasın ki tarihin hiçbir döneminde hakkın sırf hak olmaktan dolayı dinlenip baş üstünde tutulduğu bir dönem yoktur.Haklı olanlar ancak ve ancak biraz olsun güçlendiğinde söz söyleme imkanına kavuşabilmiştir