Neden bu şekilde bir başlık attığımı izin verirseniz açıklayayım.
Geçtiğimiz günlerde Depremde yitirdiğimiz şampiyon melekeler için Adıyamanda mahkeme devam ederken bende son 25 yılda Türkiyede gerçekleşen depremler ve sonrasında açılan davalara bakıyordum.
Açıkçası son 25 yılda yaşanan depremler ve mahkemelerde çıkan sonuçları incelediğimden bu davada çokta umutlanmak istemedim.
1999 Gölcük, 2003 Bingöl ve 2011 Van depremlerinde 'bilinçli taksirle ölüme neden olmaktan' yargılanan bina sahipleri, müteahhitler, mühendisler ve fenni mesuller ya beraat ettirildi ya da ödül gibi cezalar verildi.
Mahkemeler devletin yanında oldu. Yargı hiçbir kamu görevlisi hakkında re’sen bir işlem yapmadı. Kamu görelilerine kusur atfetmek, bir açıdan devlete kusur atfetmek olarak görüldü sanırım!
En büyük cezayı Veli Göçer aldı oda 7 yılda tahliye edildi ve tekrar inşaat yapmaya başladı!
Geçmişte yaşanan depremler nedeniyle meydana gelen ölüm veya yaralamalardan dolayı kurallara aykırı hareket eden kişilerin sorumlu tutulmaları noktasında başarılı bir sınav verilmediği ortada.
Bunu ben söylemiyorum depremi yaşayanlar söylüyor.Eşini kızını oğlunu babasını annesini kaybeden söylüyor.
Sonuçta Türkiyede sonuç alamayınca maddi gücüde bunu karşılayacak güçte olanlar davalarını AİHM ‘ne taşıdılar.
Maddi gücü olan diyorum çünkü bu yol oldukça meşakketli ve masraflı .
17 Ağustos 1999’da Marmarada 7,4 büyüklüğünde depremi birçoklarınız hatırlarsınız. Resmi rakamlara göre 17.480 kişi öldü ve 43.953 kişi yaralandı.
285.211 ev ve 42.902 işyeri yıkıldı.
Çınarcık ilçesinde on tanesi Çamlık sitesi ve Kocadere sitesi olarak adlandırılan bölgelerde yer alan on yedi bina yıkıldı.
Bu sitelerde, ikamet yerlerinin yıkılması nedeniyle 195 kişi hayatını kaybetti ve yüzlerce kişi yaralandı.
B. Akan ve M. Özel’in anneleri olan Seher Özel, Ş. Yüce’nin (Ergüden) ebeveynleri Mehmet ve Şadiye Yüce, A. ve M. Kılıç’ın oğulları Hasan Kılıç, İ. ve G. Erdoğan’ın oğulları Kazım Erdoğan ve S. Çakır’ın oğlu Can Çakır, depremin meydana geldiği sırada bulundukları Çınarcık bölgesinde ikâmet yerlerinde göçük altında kaldılar.
S. Çakır da on saati aşkın bir süre boyunca göçük altında kaldı. Ş. Yüce (Ergüden) yaralandı, ancak kızını göçük altından kurtarabildi.
B. Akan’ın kızı ise, saatlerce göçük altında kaldı.
Üst paragrafta belirtilen aileler yargıda haklarını arıyorlar ve yıllar süren mücadelelerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) kadar taşıyorlar.
Vefat eden 195 kişiden kalanların aileleri ve depremde tüm bölgede vefat eden resmi rakamlara göre 17.480 kişi ve yaralanan 43.953 kişinin ailelerinin çok çok büyük çoğunluğunun nefesi bu maratona yetmiyor.
Hukuk mücadelesinin maalesef maddi külfetleri de azımsanmayacak ölçüde fazla.
Neyse çok uzatmadan AİHM kararına gelelim;
AİHM kararı uzun uzun hukuki argümanları açıklıyor ve olması gerekenlere vurgu yapıyor. AİHM kararında yer alan içtihat niteliğindeki değerlendirmeler son derece önemli .Şampiyon meleklerimizin hakkını arayan avukatlarımızın bilgisinde olduğuna eminim.
AİHM diyor ki, devlet olarak binaların yapıldığı bölgenin deprem riskinin yüksek olduğunu biliyordun. Yaşam hakkını koruman gerekirdi, pozitif yükümlülüğün vardı. İnsanları risklere karşı korumalıydın. Bu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu var ki, yükümlülüğe aykırı davranıp, işini yapmayan, ölümlere neden olanları tespit edip, sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarmalısın, etkili soruşturma ve kovuşturma yapmalısın.
Yapmamışsın diyor AİHM.
75 sayfalık kararında neden yapılmadığını uzun uzun anlatarak ve içtihatlarını hatırlatarak yapmamışsın diye haykırıyor adeta.
Deprem olmuş, kriz hücreleri oluşturmuşsun ama kurtarma ve yardım komiteleri ile sivil savunma yetkililerin yeterince organize olmamış ve müdahalelerde gecikmeler yaşanmış diyor AİHM.
Ne kadar üzücü değil mi? Gecikmeler kaç canın aramızdan ayrılmasına neden oldu? Annemiz, babamız, evladımız, kardeşimiz, dostumuz yitip gitti bu gecikmelerde.
AİHM kararında ayrıca deniyor ki, yargılamalar çok uzun sürmüş, idari mekanizmalar başta olmak üzere etkili yargı süreçlerin yok, sorumluları tespit edip etkili yargılama yükümlülüğünü de yerine getirmemişsin.
Başvuran ailelerin haklarını ihlal etmişsin ve her birine 30 bin avro tazminat ile yargılama giderlerini ödemelisin diyor AİHM.
Sadece Veli Göçer sorumlu olamaz, siz de sorumlusunuz ey devlet yetkisini kullananlar diye haykırıyor AİHM kararı.
Bu kararı duyarsınız yada kulaklarınızı tıkar geçersiniz .Bu sizin bileceğiniz bir iş ama Devlet dediğimiz yapıyı koruyup yüceltmek istiyorsak ; Devlet yurttaşını yıllarca yargı kapılarında uğraştırmak için olmamalı.Gerektiğinde Yargı re’sen incelemeler yapıp çürük bina inşa eden gibi kontrolde gereken özeni göstermeyen devlet kademelerindeki sorumluları da tespit etmeli ve etkili yargılamalar yapmalı.
Gerektiğinde yanlış yaptığında devletide ‘’Adalet mülkün(Devletin) temelidir’’ denen odada hesaba çekmezsek her afette enkaz altında kalmaya mahkûm oluruz.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki Adıyamanda şampiyon melekler davasında Türk yargısı bir sınav verecek ya insan haklarını esas alan bir karar verecek yada biraz önce belirttiğim gibi her depremde enkaz altında kalmaya devam edecek.