İnsanların nerede doğduğundan çok nasıl yaşadıkları önemlidir. Bu önemi, İkinci Dünya Savaşının ırkçı vahşetini yaşamış olan musevi düşünür Abraham Joshua Heschel şöyle açıklar: ” Hiç kimse özgeçmişini, doğduğu gün yazamaz”.

Yahudi filozof Heschel’in dediğinin tersine ırkçı seçmen, yapılan işler yerine sadece doğum ile elde edilen nitelikleri öne çıkarır.

Ancak, bu seçmen tabanı da aynen Avrupa’nın ırkçı kitle partileri gibi ırkçı olduğunu reddeder. Reddederken ama’lı fakat’lı cümleler kurar.

Cümlelerin ama’ya gelene kadarki kısmı, ama’dan sonraki kısmın ırkçı söylemini gizlemek içindir. Ama’lı görüşlerin en çok kullanılanı, “Irkçı değilim ama, …” diye başlar. Ama’dan sonra aşağılanan etnisiteyi çağrıştıracak kültürel bir ögeye karşı olunduğu söylenir.

Örneğin, “Irkçı değilim ama, dünyadaki her komploda Musevilerin parmağı vardır ’der. Aralarında Araplar da olmasına karşın genelde Museviliğe inananların çoğu Yahudilerdir. Böylece Yahudilerin tümünü birden komplocu ilan eder.

  1. Bir başkası, doğrudan ırkçı olduğunu reddetmeden cümlenin başında taviz verir ve ‘ama’ sını koyar. Örneğin, ki İslam’ın da alkol karşıtlığı gibi iyi yanları var ama İslam dini, şiddete eğilimli ve gerici bir dindir” der. Bunu diyerek İslam’a inanan Araplık, Türklük gibi birçok etnisiteyi bir kalemde gerici ve şiddet yanlısı ilan eder. Irkçılığa eğilimli seçmen bir de empati cümlesi kurar. “Mültecilerin durumu içler acısı ama çoğunun da suç işleme alışkanlığı var” der. Bunu diyerek mülteci konumunda olan tüm etnik grupları potansiyel suçluya dönüştürür.

Görüşlerini bu üç tür, ‘inkar-taviz-empati’ sözleriyle ifade eden gündelik ırkçılar, ırkçı partilerin seçmen tabanı olmaya adaydır.

Bu adaylık, çözüm göstermeden seçmenin duymak istediğini söyleyen popülist parti politikası ile oya dönüşür.

Bu dönüşme ile ırkçı partiler, iç politikada ırkçılığı yükseltirler. Bu yükseliş, koalisyon ortağı olma düzeyine kadar geldiğinde de dış politikayı etkiler.

Örneğin İsrail, 2009 yılındaki BM ırkçılık toplantısını boykot ettiğinde dışişleri bakanı, Yisrael Beiteinu (İsrail Evimizdir) Partisi’nin lideri olan Yisrael Lieberman’dır. ’İsrail Evimizdir’ Partisi, sağ kanat hükümetlerinin birçok kez ve hala koalisyon ortağıdır.

Avrupa’dakilere benzer biçimde aşırı sağ, sağ populist gibi adlarla betimlenen bu ırkçı parti, koalisyon partisi olarak hükümet kararlarını etkileme olanağına sahiptir. Bu etkileşim, Kudüs kararı ile İsrail’in ülke dışında yaşayan çoğunluk etnisitesi yahudilik ile azınlık etnisitesi araplığa kadar uzanır. Özellikle Avrupa’da göçmen ya da azınlık olarak yaşayan yahudiler ile müslüman araplara karşı düşmanlık yükselişe geçer.

İsrail’in Kudüs kararına ABD’nin onay vermesi ile de antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) ivme kazanır.

Irkçılık, nasıl islam dini üzerinden müslüman etnisitelere ve bu arada da araplığa karşı düşmanlığa geçiş yapıyorsa; İsrail’in politikası üzerinden de yahudi düşmanlığına geçiş yapar.

Çünkü ırkçı partiler ve seçmenleri, yaşamla kazanılanları değil doğumla elde edilen nitelikleri temel alır. Oysa önemli olan nerede doğulduğu değil nasıl yaşandığıdır.

A. Joshua Heschel’in bu görüşünü, İslam düşünürü İbn-i Haldun da Mukaddime’ sinde şöyle özetler:

”Bir kimseyi ameli (ç.n. yaptıkları) geri bırakmışsa soyu onu kurtaramaz, yükseltemez, ilerletemez”.

Ülkemizde son dönemde yine Türkiyeli -Kıbrıslı söylemi üzerinden siyasi oy devşirme peşinde olanlar var.

Birileri çıkmış biz nüfusumuz oranında temsil edilmiyoruz diyor. Bizi temsil eden savcımız Milletvekilimiz yeterince yok diyor!

Açıkçası böyle bir ayırımın Türkiyede Türk- Kürt söylemi üzerinden ırkçılığı tetikleyen dış mihrapların söylemlerinden farklı olmadığını düşünüyorum.

Kimlikler üzerinden siyaseti bulanıklaştıranlar bilmeliler ki Irkçılık dünyanın en kötü hastalığı.Irkçılık, bulaştığı her toplumu kasıp kavuran, insanlığı içten içe kemiren, iyilik ve sevgiyi yok eden ölümcül bir hastalık.

Aynı türün iki ağacı bile aynı miktarda veya vasıfta meyve vermezken Türkiyeli olduğu için kendisine ayırım yapıldığını söyleyenler belli ki birtakım çıkarlar uğruna çatışma kültürü yaratarak ırkçılık yapmaktadır.

Irkçılık ve ayrımcılık gözleri kör eden bir hastalık.Irkçılık öyle cahil insanların öteki insanlara karşı geliştirdiği önyargılarından oluşmuyor aslında . Öyle sadece eğitimsiz kesimlerin ya da cahil olan bir takım insanların önyargılarından ibaret değil. Aksine liyakat sahiplerinin de içinde olduğu çok derin tarihsel bir geçmişi olan, aynı zamanda iktisadi anlamda bir işlevi olan bir rejim ırkçılık.

Dikkatli olmak lazım.

Son söz olarak ‘’Irkçılık, onursuz insanların kendini ifade etme biçimidir’’ diyen Malcolm X den bir söz ile bitirelimde ne dediğimiz daha iyi anlaşılsın.