Tarihi okumayan tarihten ders almayanlarin ülkesi olduk.

Halbu ki okuma yazma oranımızla her fırsatta övünen bir toplumduk.

Demek ki okumak yeterli olmuyor.Okuyup öğrendiklerimizi hayatımıza uyarlamak. Maksatlı okumak gerekiyormuş.

Doğruyu bilmesi yetmiyor insanın .Yapmak istemeside gerekiyormuş

Hergün bir baska olmaz ,Kıbrıs insanı bunu yapmaz dediğimiz olayla güne uyaniyoruz.Aslında memleketin içten içe koktuğunu farkındaydık  ama insan yinede şaşırıyor.

Gectigimiz günde Müteahhidler birligi başkani irtikap sahte belge düzenleme suçlarından  tutuklandi.

Konum Müteahhidler birliği başkanı  değil tabii ki.Büyük bir birliği hatta sektörde lokomotif  bir yapıyı temsil eden bir birliğin başkanı olarak  yapmaması gereken bir şeyi yapmış ve tutuklanmış.Bundan sonrası yargının işi.Bir daha yapılmamasını sağlayacak olanda o.

Dediğim gibi konum birlik başkanı değil. Konum onu seçen ve seçimle işbaşına getiren çevreler.

Onlara seslenmek istiyorum.Biraz uzun bir makale olacak ama eğer bu memleketi dert ediyorsanız seviyor ve çocuklarınıza iyi bir miras bırakmak istiyorsanız bu yazılanları okuyun hatta okutun  derim.Okumakla kalmayıp öğrendiklerinizi hayatınıza uyarlayın.

Çeşitli seferler değişik vesilelerle  kaleme aldığım bir konuyu tekrar sizlerle paylaşacağım.Umarım bu devleti yaşatacağız diyenler Bunun ne kadar önemli bir konu olduğunu kavrayıp biran önce harekete geçerler.

Neyse konumuza gelelim

ABD’nin gelmis gecmis en iyi baskanlarindan biri Bill Clintondu .Ama sistem ona en çok 2 dönem yani 8 yıl başkanlık yapmasına izin vermiş.

Dahasını istese bile olmamış.

Neden ?

Çünkü Amerikalılar bunun deneyimini yıllar önce yaşamışlar ve bu  2 dönem yani 8 yıl rakamında mutabık kalmışlar.

ABD halkının bu konudaki mücadelesini anlatan Prof.Dr Şaban Sitembölükbaşının  yasama üyelerinin görev sürelerinin sınırlanması ve yaratabileceği sonuçlar: ABD örneği adlı çalışmasına ilgi duyanlarınız daha da önemlisi bu ülkeyi gerçek anlamda sevenlerin bir göz atmasını öneririm.

 

Amerikalılar çok mu akıllı.Değil aslında.Ama daha rahat ve mürreffef yaşamının en önemli unsurunun  bu olduğunu görebilmişler.

Ama şimdi izin  verirseniz bunu göremeyen veya görmek istemeyenlerle başlayalım isterseniz.

Uganda devlet başkanı Yoweri Musaveni, 1986 yılında devlet başkanı olacağı zaman, ‘’Afrika’nın sorunu insanlar değil, bir türlü görevi bırakmayı bilmeyen liderleri’’ diye yakınmış ve devlet başkanı olarak yemin ettiğinde de, ‘bu milletin iktidarı olacak, devletin değil’ sözü vermişti.

O günlerde Afrika için yeni bir umut yaratan genç politikacı kuşağın bir üyesi görülerek sadece Afrika’da değil bütün dünyada saygı görmeye başlamıştı.Ancak, devlet başkanı olduktan sonra muktedir olmanın tatlılığı ile görüşleri de değişti.Devlet başkanlığında görev süresi sınırı getiren anayasa değişikliği için mücadele ederek 2006’da üçüncü kez seçilmesine izin veren değişikliği yaptı.Dünyadan yükselen eleştiriler karşısında da 'dünyaya meydan okuyan lider’ imajıyla populist bir söyleme kaydı.Etkili muhaliflerini, seçimlerden önce sudan bahanelerle hapse tıktı. 2011’de şaibeli bir seçimle dördüncü kez devlet başkanı oldu.Halen, 2016 yılında yine hileli bir seçim sonucunda kazandığı beşinci devlet başkanlığını sürdürüyor

1991 yılından beri Çad devlet başkanı olan İdris Deby, 2001 yılında ikinci kez kez aday olduğunda, devlet başkanlığının 15’nci yılının dolacağı 2006’da görevini bırakacağı ve anayasayı değiştirmeyeceğini vaat etmişti.

2005 yılında Anayasayı değiştirerek, yeniden aday olmasını engelleyen süre sınırını kaldırdı. 2006’da şaibeli bir seçimle yeniden seçildi. 2011’de aynı şaibeli seçimle bir daha... Ve 2016’da bir kez daha…

 

2002 yılında Togo’da, 35 yıldır ülkeyi yöneten Étienne Gnassingbé Eyadém, görev sınırını kaldırıp iktidarının ömrünü uzatan anayasa değişikliğine, devlet başkanının alt yaş sınırını 45’ten 35’e indiren maddeyi de ekledi. Tabii ki bu anayasal değişikliğin amacı, eğer görevi başında ölürse, o günlerde 36 yaşında olan oğlu Enerji, Ulaşım ve Madencilik Bakanı Faure Gnassingbé’ye devlet başkanlığının yolunu açmaktı.

 İçine doğduğu gibi 2003’te öldü. Meclis Başkanı vekaleten devlet başkanı oldu. Ama kısa süre sonra ordu, ülkede istikrarın devamını sağlama gerekçesiyle Meclis Başkanının elinden vekaletini aldı ve 38 yaşındaki oğul Gnassingbé’yi devlet başkanı yaptı. Oğul Gnassingbé, o günden beri Togo’da yapılan bütün seçimleri ‘rahatlıkla’ kazanıyor. 

Afrika dünyanın en genç nüfusuna sahip kıtası. Ama aynı Afrika dünyanın en yaşlı liderlerine sahip. Dünyanın en uzun süredir görevde olan 10 devlet ve hükümet liderlerinden 7’si Afrika ülkelerinde. Diğer üçü Iran’da Ali Hamaney (37 yıl), Kazakistan’da Nursultan Nazarbayev (34 yıl) ve Kamboçya’da Hu Sen (34 yıl).

Muammer Kaddafi 2011 yılında devrildiğinde devlet başkanlığında 42’nci yılındaydı. Keza, 2009’da öldüğünde Gabon devlet başkanı Omar Bongo da 42’nci yılındaydı. 34 yıl Zimbabwe’yi yöneten Mugabe, geçen yıl 94 yaşında iktidardan zorla indirildiğinde dünyanın en yaşlı devlet başkanıydı

 

Peki Afrikalı liderler bunu nasıl yapıyor? Yapıyorlar çünkü yapabiliyorlar.

Antik Yunan tarihçisi Thucydides  Milattan Önce 5’nci yüzyılda, ‘’muktedir yapabileceği her şeyi yapar, zayıf çekebileceği her şeyi çeker’’ tespitinde bulunmuştu.

Bir muktedir, kitlesinin en çocuksu kurgulara bile inanmaya hazır gördüğünde, dışarıdan bakanlara en saçma görünecek kurguyu bile iddia etmekten çekinmez. Tıpkı, Kuzey Korelilerin, Kuzey Kore milli futbol takımının Dünya Kupasını kazandığını sanması gibi 

 

Afrika devletlerinde bütün devlet mekanizmasının tek işlevi ve amacı, lideri, liderliğinde tutmaktan ibarettir. İstihbarattan, orduya, eğitim müfredatından, yargıya, parlamentodan, sivil toplum kuruluşlarına kadar herkesin öncelikli görevi, kendisine bir şekilde tarihi ve ilahi roller biçen lideri, liderlikte tutmak. Ne için? İstikar için.

 

Gelelim ABD ‘ye

Bill Clinton ABD’nin  gelmiş geçmiş en iyi başkanlarından biriydi.2 Dönem başkanlık yaptı ve evine döndü.

Neden

 Çünkü ABD’nin kurucu babaları, bazı önlemler almazlarsa, Afrika’nın 21’nci yüzyılın ilk çeyreğinde bile pençesinde yaşadığı bu tabloyu yaşayacaklarını daha 1700’lü yıllarda görebilecek bir vizyona ve samimiyete sahipti.

ABD’nin İngiltere’den bağımsızlık savaşına da komuta etmiş ilk başkanı George Washington ülkedeki herkesin saygısına sahip bir liderdi. Ancak, 8 yıl iktidarda kaldıktan sonra yeterinden fazla iktidarda kaldığını belirterek ikinci dönemini tamamladığında yeniden aday olmayacağını açıkladı. 1797’de görevini tamamladı köyüne döndü. Birçok çağdaşının yaklaşımından uzaktı bu yaklaşımı... 

George Washington da, otoriter veya monarşik bir düzen isteseydi o günlerde onun karşısında durabilecek güç yoktu. Ama, o tercihini, ‘tarihi liderlik’ten yana değil ‘anayasal düzen’den yana yaptı. Ölünceye kadar başkanlıkta kalırsa, kendisinden sonra gelen her başkanın da aynı yolu izleyeceğini biliyordu. Bir defasında ‘’Üçüncü George ile (karşısında bağımsızlık mücadelesini verdiği İngiliz Kralı), Birinci George olmak için savaşmadım’’ diye konuştuğunu aktaran kaynaklar var.

İkinci başkan John Adams zaten ikinci dönemi kazanamadığı için tek dönem başkanlık yapabildi. Bu nedenle de ABD’de başkanların tıpkı Washington gibi en fazla iki dönem başkanlık yapma geleneğini başlatan asıl isim üçüncü başkan Thomas Jefferson oldu.

 1807 Aralık ayında, tıpkı birinci başkan gibi üçüncü dönem için aday olmayacağını açıkladı ve sözünde de durdu. Başkanlığı James Madison’a devrettiği gün, ‘zincirlerinden kurtulmuş bir köle gibiyim bugün’ diye konuştu.

ABD başkanları yaklaşık 150 yıl hiçbir anayasal veya yasal zorunluluk olmadığı halde ‘en fazla iki dönem’ geleneğine uydu. 

F.D. Roosevelt’in İkinci Dünya Savaşı yıllarında 1940’ta ikinci dönemi ve 1944’te dördüncü dönemine aday olup kazanmasına kadar tek bir Amerikan başkanının bile mecbur olmamasına rağmen bu geleneğe aykırı hareket etmemesi tarihçilerin ve sosyologların merak duyduğu konulardan biri...

 Roosevelt’in ölünceye kadar başkan kalması ise alarm zillerinin çalmasına yetti. Savaş geçer geçmez 1947 yılında, her iki partinin de ortak teklifi ile bir kişinin en fazla iki dönem başkanlık yapabileceğini öngören anayasanın 22’nci ek maddesi kabul edildi.

 Bütün eyaletlerin onaylaması ile 1951’de yürürlüğe girdi. Yani ABD'de ikinci dönemden fazla başkanlık yapmak artık anayasal olarak da mümkün değil. 

Obama daha sonra  ‘’Yine söylemek zorundayım ki, bir liderin görevi bittiğinde ayrılmaması da ilerlemenin önündeki büyük bir engel’’ diyerek Afrika'nın bu temel sorununa dikkat çekip, on yıllarca hapis yaşadıktan sonra geldiği devlet başkanlığını birinci görev süresinin bitiminde, ikinci için bile aday olmadan 1999’da bırakan Nelson Mandela’yı övecekti. Mandela’nın, George Washington’un Amerikan liderler için olduğu gibi Afrikalı liderler için bir örnek oluşturması gerektiğini savunarak... 

Görevini bırakmasına yakın komedyen Jerry Seinfeld’in programına konuk olan Obama, Seinfeld’in ‘’Dünya liderlerinin ne kadarı kaçık?’’ sorusuna acıyla gülerek, ‘’Oldukça önemli bir miktarı’’ yanıtı verecek ve ekleyecekti; ‘’Ne kadar uzun süre o koltukta kalırlarsa, çılgınlıkları da aynı oranda artıyor’’.

 Komedyen Jay Leno da aynı günlerde, ‘’Yeni bir bilimsel araştırma insanların yalan söylemesinin zamanla daha da kolaylaştığını ortaya çıkardı. Bir kere yalan söyleyince sonraki yalanları daha kolay söylüyormuşsunuz. İşte bunun için ABD başkanlığında 8 yıl sınırı var.‘’ şakası ile bu gerçeğin farklı bir boyutuna dikkat çekecekti.

Obama her ne kadar bunları söylese de eğer anayasal engel olmasaydı, 2016 başkan seçiminde üçüncü kez adaylığına tanık olacağımız da neredeyse kesindi. Nitekim, ABD’nin en popüler başkanlarından biri olan Bill Clinton, 2000 yılında, ‘’Eğer Anayasa izin verseydi, kesinlikle üçüncü dönem için aday olurdum’’ itirafı ile bu gerçeği itiraf ediyordu.

 Ama eğer üçüncü dönem başkan olsaydı, bugünkü saygınlığının yarısını bile bulamayacağı bir düzeye düşeceği de kesindi.

Seçilmiş kimselere getirilmesi arzulanan dönem sınırlamasının arkasındaki temel düşünce, vatandaşı temsil etme amacıyla göreve getirilen temsilcilerin zaman içinde kendilerine devredilen yetkiler ve güçler sayesinde sonraki seçimlerde sıradan adaylara göre daha fazla avantaja sahip olmaları, ardı ardına seçimleri kazanarak temsilcilik görevlerini bir mesleki statüye ve kariyere dönüştürmeleridir.

Dönem sınırlaması uygulaması sayesinde seçilmişlerin kendilerine sağladığı imtiyazlardan ve kıdemlilik sisteminin olumsuz etkilerinden arındırılması amaçlanmaktadır. Bu yönleriyle dönem sınırlaması düşüncesi “daha iyi bir demokrasi” arayışlarıyla yakından bağlantılıdır.

 Çünkü, seçilmiş bir kişinin 8 yıldan fazla bir sürede topluma ve ülkeye verebileceği hiçbir yeni şey yoktur. İnsan ruhu, o kadar uzun süre iktidarı samimiyetle taşıyabilecek donanımda değil. 

Yani Afrika ile ABD arasındaki fark, politikacı veya liderlerinin farkı değil. Devlet başkanı dahil herkesi bağlayan evrensel standartlara uygun, hakça bir anayasal düzen ile, gücü ele geçirenin kafasına göre değiştirebildiği yolsuz ve berbat bir düzen farkıdır. ABD'de bunun için 229 yıldır aynı anayasa hala yürürlükte. 

Öte yandan Afrika’da son 10 yılda yapılan bütün kamuoyu araştırmaları, Afrikalıların çoğunluğunun da, politikacıların iktidardaki görev süresinin sınırlı olması gerektiğine, iktidarın denetime açık olması gerektiğine, ifade ve basın özgürlüğüne inandığını gösteriyor. Ancak aynı Afrikalılar sandıklar kurulduğunda gidip yine, kendilerinden gördükleri otoriter liderleri ödüllendiriyor.

Cicero, İhtiyarlık Üzerine adlı eserinde bir yaşlı adamın Atina’da oyun seyretmek için tribünlere gittiğinde kendisine kimsenin yer vermediğini aktarır. Ancak aynı adam Spartalıların tribünlerine gittiğinde elitler dahil herkes ayağa kalkarak ona yer gösterir. Atinalılar tabii ki bu davranışı alkışlar. Yaşlı adam, ‘Atinalılar böyledir işte, neyin doğru olduğunu bilirler ama yapmazlar’ der.

Doğruya inananlar değil, doğruyu yaşayanlar, huzur ve refahı hak eder.