Önsözü Dedesi Nazi suçlusu olan ayni zamanda The Long Shadow of the Past: Descendants Face their Nazi Family History' (Geçmişin Gölgesinde: Nazi Ailesiyle Yüzleşen Torunlar) adlı kitabın da yazarı olan Alexandra Senfft tarafından yazılan, ‘’Nazi Geçmişim: Babalarımızın Yaptıkları ‘’kitabından İsrailli psikolog Dan Bar-On'dan şöyle der.
"Şiddetli çatışmalar toplumda sessizlik alanları yaratır. Suç işleyenlerin yaptıkları ve sorumlulukları gizlenir. Bu şekilde kurbanların acıları ve olup bitenlere seyirci kalanların rolü de gizlenmiş olur… Bu sessizlik genellikle gelecek kuşağa da aktarılır."
Holokost döneminde,Naziler kendi ideolojik görüşleri uyarınca “istenmeyen” ya da “tehlikeli” çocuk gruplarının öldürülmesini desteklediler.
Almanlar ve işbirlikçileri 1 milyondan fazla Yahudi ve on binlerce Roman (Çingene) çocuğu, çocuk esirgeme kurumlarındaki fiziksel ve zihinsel engelli Alman çocuklarını, Polonyalı çocukları ve işgal edilen Sovyetler Birliği’nde yaşayan çocuklarla birlikte, yaklaşık 1,5 milyon çocuğu katletti.
Gettolarda Yahudi çocuklar giysi ve barınak yetersizliği kadar, aç ve açıklıktan hayatlarını kaybettiler.
Alman yetkililer gettolardaki küçük çocukların verimsiz ve bu nedenle “işe yaramaz yiyiciler” olduklarına kanaat getirdiklerinden, söz konusu toplu ölümlere karşı kayıtsızlardı.
Auschwitz-Birkenau ve diğer ölüm merkezlerine getirilmelerinin ardından, kamp yetkilileri çocukların çoğunu doğrudan gaz odalarına gönderdi.
Almanya tarafından işgal edilen Polonya ve Sovyetler Birliği’ndeki SS ve emniyet güçleri toplu mezarların yanında binlerce çocuğu vurarak öldürdü.
Belirli hedef gruplardan Yahudi olmayan çocuklar da bağışlanmadı. Örnek olarak Auschwitz toplama kampındaki Roman (Çingene)
5.000–7.000 çocuk “ötenazi” kurbanı oldu, misillemelerde öldürüldü.
Buna Lidice’deki çocukların çoğu ve ana-babalarıyla birlikte öldürülen işgal altındaki Sovyetler Birliği'ndeki çocuklar da dahildir.
Bunun dışında Alman yetkililer toplama kamplarında ya da geçici kamplardaki birçok çocuğu hapsetti.
SS doktorları ve tıbbî araştırmacılar toplama kamplarında yaptıkları, genellikle çocukların ölümüyle sonuçlanan deneylerinde ikiz çocuklar da dahil olmak üzere, birçok çocuğu kullandı.
Toplama kampı yetkilileri özellikle Yahudi ergenleri, kötü koşullar nedeniyle birçoğunun yaşamını yitirdiği toplama kamplarında çalışmaya zorladı.
Yetimlerin bir kısmı geçici olarak Lublin/Majdanek toplama kampında ve diğer tutuklama kamplarında tutuldu.
Alman erkeklerle cinsel ilişkiye giren ve hamile kalan kadınlar, “ırk uzmanları" bebekteki Alman kanının yetersiz olacağı sonucuna vardıklarında, kürtaj olmaya ya da bebeğin ölümüne yol açacak koşullarda yaşayamaya mecbur bırakıldı.
Hayatta kalan pek çok Yahudi çocuk varış noktası Yishuv (Filistin'deki Yahudi yerleşimi) olan, işgal edilmiş Almanya’nın batı bölgelerine doğru yapılan toplu çıkışın (Brihah) bir parçası olarak Doğu Avrupa'ya kaçtı.
Youth Aliyah (Gençlik Göçü) ile, binlerce genç Yishuv’a oradan da 1948’de kurulan İsrail devletine göç etti.
Ve,
Nazi vahşetinden kaçan o çocukların torunları şimdi büyüdüler koca koca adamlar oldular ve Filistinli çocukları öldürüyorlar.
Hemde acımadan katlederek.Bebeklerin kafasını keserek.Hasta çoluk çocuk dinlemeden Hastahaneleri yerle bir ederek.
Uluslararası Hukuk sadece sözde!.. Acı olan gerçek ise, dünyayı teslim almış bulunan zalim ve zorbaların uyguladığı orman kanunları! Dolayısıyla kimse adalet filan beklemesin.Güçlü isen yaşarsın.
Dünya bu vahşete karşı sessiz kalırsa, yarınlarda başka devletler de aynı şeye kalkışacak… İnsanlık için en büyük tehdit de bu.
İsrail’in zülmüne zorbalığına, Batı’nın her zamanki kibirli ve küstahça tavrına karşı çıkmak için Dünyanın geri kalanları artık siyasi güçlerini ortaya koymalıdırlar.
Aksi hâlde bugün Gazzede yaşananların benzeri yarın başka yerlerdede yaşanmaya devam edecek.
Nazım Hikmet Randan bir şiir ile bitirelim; Şair Hiroşima’da 7 yaşında atom bombası atılmasından sonra yaşamdan koparılan Sadoka Sasaki adına yazdığı Kız Çocuğu isimli şiirinde bir çocuğun gözünden savaşı şöyle aktarır.
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima’da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler.