Başpiskopos Makarios, 13 Ocak 1956 günü Kıbrıs’ın çeşitli kasabalarını dolaşıp demeçler veriyordu.

“EOKA mücadelesinin ve bütün mücadelemizin amacı enosistir. Kıbrıs’ın Helenleştirilmesi mücadelesi zafere, enosise kadar sürdürülecektir.” diyordu.

Böylece 1956'da başlayan çatışmalarla Kıbrıs'taki iç savaş toplumlararası bir savaş halini aldı.

Rumlar, Enosis için yola çıktılar."Enosis istemeyen düşmandır" dediler.

Türk-İngiliz demeden, sivil-asker demeden herkesi öldürmeye başladılar.

Kıbrıslı Türkler önce bölgesel direniş örgütleri kurmaya başladı.

Birbirinden ayrı ve habersiz olan bu çok küçük örgütler daha sonra, Ağustos, 1956’dan itibaren “Volkan” çatısı altında bir araya geldi.

Bir tek tabanca , silah olmaması nedeniyle , Kıbrıs’ın çeşitli bölgelerinde yapılan Türk eylemlerinde kullanıldı.

Lise ve Ortaokul öğrencileri, Rum emlakına zarar vererek bir savunma gerçekleştirmek gayesiyle görev aldılar.

Her Spor Kulübü, bir Direniş yuvası haline geldi.

Gruplar kendi inisiyatifleri ile savunma yapıyorlardı. “Volkan” ve “9 Eylül Cephesi” örgütleri, kendi silahlarını temin ederek mücadeleyi yürütürken, birçok şehit verdiler.

Örneğin; “9 Eylül Cephesinin doğal lideri durumundaki Ulus Ülfet ve 4 yakın arkadaşı, bomba yaparken şehit oldu.”

Gazeteci Özcan Ercan TMT ile ilgili Milliyet gazetesinde yayınlanan yazı dizisinde Kıbrıs Türk Halkının ilk direniş şehitlerini verdiği olayı şöyle dile getirmektedir: “Ulus Ülfet, yüreği heyecandan fırlayarak, okul arkadaşı Mustafa İsmail’in evine koştu.

Bu akşam mutlaka bir araya gelerek bu işi yapmaları gerekiyordu. Bütün malzemeleri temin etmişti. Bomba yapmak için gerekli dinamit, barut ve boru hazırdı. Gerekli formülü ele geçirmişti. Mustafa sevinçle arkadaşının boynuna sarıldı. EOKA’cılara gereken dersi verecek bombaları üzerlerine yağdıracaklardı. Gencecik yürekleri Türklere yönelik saldırıları ve infazlara dönük zapt edilmez bir öfkeyle doluydu.

Akşam evin arkasındaki kümeste buluşmak üzere sözleştiler.

Ulus Ülfet kapıdan çıkarken Mustafa’ya seslendi. ‘Sakın Ali Beyoğlu’na haber vermeyi unutma.’ Aynı gece yarısı, Kaymaklı sakinleri kulakları sağır eden bir patlama sesiyle yataklarından fırladı.

Bir evin arkasından dumanlar yükseliyordu. Yavaşça yaklaştılar. Hazırladıkları bomba ellerinde patlayan üç arkadaşın bir biri üzerine yığılı cansız vücutlarıyla karşılaştılar. Amatör direniş ilk şehitlerini vermişti.”

O günlerin bir başka bomba yapımcısı Fikret Kürşat anılarını şöyle dile getiriyor; “1958–57 yıllarıydı. 18 yaşında üniversite öğrencisiydim. Yüreğim öfkeyle kabarıp taşıyordu. Rumlar iyice azıtmıştı. Karşılık vermek istiyorduk. Ama elimizde silah diye bir şey yoktu. Sonunda kendi silahımızı kendimiz yapmaya karar verdik. En kolayı bomba imalatıydı.

Dinamit ve barutu belli bir formülle karıştırıyor, bulduğumuz borular içine dolduruyor, iki tarafını tapa ile kapatıyorduk.

Borunun bir ucuna da fitil yerleştiriyorduk.

Hazırlanan bombaları hudut köylerindeki Rum dükkânlarına fırlatıyorduk.

Tabii ki çok tehlikeli bir işti. En büyük tehlike tapaların arasına barut sıkışmasıydı. Bu sıkışma barutun patlamasına yol açıyor, hazırladığımız bombalar elimizde patlıyordu. Birçok genci böyle kaybettik.

TMT mensuplarından, Akıncılar köyü ve çevresindeki dokuz köyün sorumlusu olan Bekir Veli Demirci kendisiyle yapılan görüşmede TMT kurulmadan önce oluşturduklar bölgesel örgütlenmeyi faaliyetlerine ilişkin şunları dile getirmektedir; “1956 yılında polis olarak göreve başladım. En çok merak ettiğim EOKA’nın nasıl bir teşkilat olduğu, örgütlenmeyi nasıl yaptığı idi. Görevde kaldığım süre boyunca bunları öğrenmeye gayret ettim.

Bunun sonucunda EOKA tarafından tehlikeli kişi ilan edildim. Bunu duyunca görevimden istifa ederek köyüme döndüm. Köydeki demirci atölyesinde üç gün içerisinde 600 adet süngü imal ettim.

Köydeki milliyetçileri araştırarak teşkilatlanma için ilk adımları attım. İlk olarak köyde öğretmenlik yapan Mehmet Bodamyalızade ile görüştüm.

Öğretmen söylediklerimi kabul etti. Lefkoşa’ya giderek, Osman Mısırlızade’den tapalarıyla birlikte 100 adet 2 inçlik bilezik aldım ve öğretmenle birlikte bileziklerin etrafını yırtıp, içine barut sıkıştırarak ve tapayı delmek suretiyle saniyeli fitili yerleştirerek 150 kadar el bombası imal ettik. O günlerde Dali köyünden bir EOKA üyesinin köy içerisinde dolaştığını tespit ettik. Hemen önünü keserek tehdit ettik.

Köye Rum sokmamaya kararlıydık. Ertesi gün sabah Limya köyü otobüsünün önünü kestik. Bu olaydan sonra 1957 yılından itibaren Akıncılar köyünün içinden bir daha Rum geçmez oldu.”

İşte TMT Kıbrıs türkünün can ve mal güvenliğini sağlamak maksadı ile bu şartlarda kuruldu.

Türklerin kendilerini ve Kıbrıs üzerindeki topraklarını savunmak için düşünce olarak 23 Kasım 1957, fiili olarak ise 31 Temmuz / 1 Ağustos 1958 yılında faaliyete geçti.

Kıbrıs Türkünün, TMT’nin çatısı altında verdiği özgürlük ve var oluş mücadelesi, Garanti Antlaşması’na dayalı olarak Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’te adaya askeri müdahalede bulunmasına ve on bir sene, çok zor koşullar altında devam eden direnişin en sonunda Kuzey Kıbrıs’ta toplanan Kıbrıs Türklerinin kendi egemen KKTC Devleti’ni ilan etmeleri ile sonuçlandı.

Şimdi bizlere yani bu ada üzerinde yaşayan her bir Kıbrıslı Türke düşen çok önemli bir görev vardır.

Herhangi bir zümre yada kişiye ait değil hepimizin olan Devleti adaletle ,iyilik ve iyilik için karar vererek yaşatmak yada yaşatılmasını sağlamak. TMT’ nin şanlı direnişi ancak o zaman taçlanacaktır.

Atatürkün bir vecizesi ile bitirelim;

İstiklâl ve hürriyet âşığı milletler için ıstırap anları, o ıstırabın sebepleri, o ıstırabın amilleri, ibret alıp tetikte durmak için hatırlanmalıdır.