Pek çok kez yazdığım bir şeyin belki KKTC tarihi boyunca en çok canımızı yakan örneği ile yineliyorum:

Bu ülkede devletten daha zengin olan kişi ve kurumlar var!

Bu ülkede her şeye rağmen bu denli zenginleşen kişi ve kurumların olması nedeniyle bugüne dek devletin birçok eksiği ile yaşıyor, birçok sorumsuzluğa şahit oluyorduk. Yolumuz, suyumuz, elektriğimiz, eğitimimiz ve daha onlarca şeyi art arda sıralayarak şikayetçi oluyorduk. Ödediğimiz vergilere karşın hizmet alamıyor olduğumuzdan dem vuruyor şikayetçi oluyorduk.

Üstelik bunu yapıyor olduğumuz için kâh muhalif, kâh provakatör, kâh vatan haini ilan ediliyorduk.

Dahası dün gelenlerin bugün bizi eleştirebileceği bir düzeneğin içinde haksız bir şekilde buluyorduk kendimizi.

***

Eğer dün söylediklerimiz dikkate alınmış olsaydı ve kâh bilinçsizlik, kâh sorumsuzluk, kâh partizanlık, kâh politik haksızlık ve dahasının yapılmasından vaz geçmiş olsalardı, şimdilerde bu kadar aciz ve çaresiz kalmayacaktık.

Paçaları tutuşmuş bir kabine yerine, ilk günlerdeki kararsız ve farklı farklı açıklamalar yapmak durumunda kalan kabine yerine; çok daha güçlü duran, kaynakların dağılımını daha gerçekçi, mantıklı ve işe yarar dağılım sağlanması için çalışabilen bir hükümet bulacaktık.

Halen daha hangi hastanenin karantina hastanesi, hangisinin tanı hastanesi, hangisinin nasıl organize olacağını düşünüp durup; bir orası bir burası diye açıklamaların yapılmasını izleyip duruyor olmayacaktık. Halkın panik yaşamasına neden olan o karman çorman haberlerle de uğraşmak zorunda kalan çaresizlik görüntüsü sergileyen bir kabineyi tiyatro izler gibi izlemeyecektik…

***

Hiçbirimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz elbette!

Bugüne dek uyguladığımız yönetişim sistemimiz içerisinde, vergilendirmenin yeterince adil ve şeffaf olamamasından, denetlenebilir bir yapı halen daha kurgulanabilir olmamasından dolayı masum değiliz!

Onlar kâh çıkarları için, kâh korkularından sessiz kaldılar… Bizler de ya ağzımıza çalınan bir parmak bal, ya da öğrenilmiş çaresizliğimizle köşemize çekilip beklemeyi tercih ederek hata yaptık.

Olmayan siyasal partileri, olmayacak siyasetçileri on yıllar boyu ne yapabildiklerini ölçemeden o koltuklarda oturtup yönetemeyişlerine seyirci kaldık.

Bol bol eleştirmenin katkı olduğunu zannettik.

Demokrasinin bizlere sunduğu tek imkânın da bu olduğunu zannettik!

***

İşte şimdi tam zamanı.

Hatalarımızı gördük.

Bundan 5 yıl sonrasına hazırlanmak için büyük kozlarımız var artık.

Bizi biz yapabilecek bir sistemi geliştirebilmemiz için hatalarımızdan hareket ederek şeffaf ve denetlenebilir bir vergi sistemi kurmamız; bunu daha adil ve fırsatlarda da sonuçlarda da eşitliği sağlayabilecek bir devlet anlayışına çevirebilirsek; eğitimi, adaleti, sağlığı, sosyal sigortayı ve dahasını, daha erişilebilir adil bir sisteme çevirmenin yolunu kodlayarak planlayabilirsek, belki bir dahaki sıkıntılara bu denli gafil avlanmayız.

**

Elbette bunun için yürek ister.

Elbette bunun için cesaret ister.

Elbette bunun için plan ister, program ister uzmanlık ister.

Ya da aynen şu anki gibi sağa sola avuç açıp, devletin zenginleştirdiklerinin devlete katkı sağlıyormuşçasına rol yapmalarına seyirci kalmaya devam edeceğiz.

Küçük esnafın memurun ve özel sektörde çalışıp asgari ücret civarında maaşı olanların ödeyeceği vergilerle bu devletin döndürülemeyeceğini çoktan kavramış olmamız gerek.

Bunu çok iyi anlamış olmamız gerekiyor…

***

5 yıl(cık) önce bile bunu planlayabilmiş olsaydık, şimdilerde devlete katkı sağlayan kişi, birlik ve dernekler sayesinde belki de başka hiçbir şey ihtiyaç duymayan ama kendi ciğerini kendi yağı ile kavuran, çok daha başka ihtiyaçları, çok daha gelişmiş bir algı içerisinde yönetebiliyor olacaktık…

Dr. Çiğdem DÜRÜST