Kamusal alanlarda sosyalleşmek için test yaptırmak demek, sosyalleşmek için ayrılacak bütçeye test ücretini de katmak demek!

Yani alınacak ürün ya da hizmet bedeli artı test ücreti demek…

Yani sadece test olduğu zamanlarda yaşama dahil olmak, test yoksa evde oturmak demek!

Emekli isen, ev kadını isen, işsiz sen hayata gizli gizli dahil olacak, virüsü de gizli gizli taşıyacaksın demek!

Çünkü hiç kimse şimdiki gibi kendisini düzenli olarak taramadan geçirmeyecek. Hal böyle olunca devlet toplum sağlığını koronavirüs açısından denetleyemeyecek.

Hoş, diğer sağlık koşulları açısından da denetleyemiyor ki…

***

Başbakan aşılılar ücretsiz, aşısızlar ücretli olacak demişti. Aşıya özendiricilik katılmaya çalışılıyor diye bir nebze açıklanabilirliği olduğundan anlaşılır bulmuştuk. Her ne kadar aşının zorunlu hale getirilmesinin bir yöntemi olarak itiraz ederek kendimizce görüşlerimizi ortaya koymuşsak da yine de bir akıl tolundan gidiliyor gibi idi…

Yalnız 25/8/2021 resmî gazetede karar başbakanı yalancı çıkarır şekilde yayınlandı. Diyor ki :

“Aşılı da olsanız, aşısız da olsanız testinizi ücretli yapmak zorundasınız.”

“İşverenseniz, çalışanlarınızın testlerinden sorumlusunuz!”

Bir kez daha soruyorum:

Kim yaptıracak?

Başta asgari ücret ile çalışmakta olan emekçiler olmak üzere buna ayrılacak bütçe için kişiler hangi ihtiyacından kesecek?

Semptom göstermeyen pozitifler tespit edilemeyecek!

Toplumda hastalığın bulaştırılmasına davetiye çıkarılacak!

Buyurun ve bu kararın neresinde tutulacağını bize açıklayın.

Testler, aşılardan daha önemliydi.

Korunmak için, toplum sağlığını korumak için test yapmanın önemi bu kadar önemliyken böyle bir kararın altına imza atan Bakanlar Kurulu’nu sizler adına da şahsım adına da tebrik etmeliyiz.

Saçma ve akıl almaz kararlarına biryenisini daha ekleyerek resmî gazete ile bunu belgelemiş oldular.

**

Bu insanların ya kulakları konuştuklarını duymuyor ya da toplumla dalga geçiyorlar.

Popülizm yaparak çaktırmadan gizli kapaklı yaygınlaştırıyorlar aldıkları kararları. Kılıflar altına saklayarak birer birer kılıfları söktükçe işin işten geçtiğini anlıyoruz.

O zaman da çok geç oluyor.

Çivisinin oynadığı, dingilinin koptuğu aşikâr olan memlekette artık Başbakan’ı dinlemenin bile doğru bilgiye erişmek anlamına gelmediği bir ülkeden ne hayır bekliyoruz ki biz?

***

Arkadaşlar iş başa düştü!

Artık bizler, yurtsever yurttaşlar olarak, toplumun refahının, sağlığının, güvenliğinin bireyinkiler ile ilişkili ve biri olmadan öbürünün olamayacağını açıkça anlayanlar olarak olan bitene dur dememiz gerekiyor.

Sadece maddi olarak sömürülmüyoruz.

Duygusal olarak da sömürülüyoruz.

Geleceğimize, çocuklarımıza yapacağımız yatırımdan çalınarak birkaç ailenin birkaç yüz kişisine paylaştırılan kaynaklar ile anayasaya ve fırsatlarda eşitliği savunan tüm yasalara gözümüzün içine baka baka ihlal ediliyor!

Satın alınma bedelleri belirlenmişinsanların satılık vicdanları ile daha ileriye toplum olarak gidilemeyeceği aşikâr.

Bakan olacak, genel sekreteri olacak, vekil olacak, öbürü üye olup oy verecek, bir başkası iktidar partisinin parti meclisinde olup kendi çapında bir yaptırım için kişisel çıkarlarına yatırım yapacak diye izlemek zorunda kaldığımız bu çirkin tablodan olabildiğince tiksinmek sadece benim yaşadığım duygu olmasa gerek!

***

“Yeter be!”diyerek üç gün kaybedeceklerimize karşılık, sonrasında hep kazanabilecek gücümüzün demokrasiden geldiğini, bunun denetiminin de bizde olduğunu unutmamalıyız.

Dr. Çiğdem DÜRÜST