Seçim yasaklarına hoş geldiniz!

11 Ekim’e kadar devam edecek olan bu karmaşık ve heyecanlı dönemde, siyasi partiler, adaylar ve yandaşları eteklerindeki tüm taşları dökme yarışına girecekler. Ama doğru, ama yanlış…

Muhalefet, muhalif olma görevini yerine getirmeye çalışacak, iktidar başarılarını anlatacak, biz dinleyip kıs kıs güleceğiz…

Bu kendimi bildim bileli devam eden süreç, günün sonunda seçimi kazanacak olanların mutlulukları, kaybedenlerin de hesaplaşmalarının sahnelenmesi şeklinde devam edecek.

Hatırlayacaksınız: Geçen sefer Sibel Siber’i aday gösteren CTP, üyelerini ve kendi tabanını ikna edemeyişinden dolayı, ikinci tura dahi kalamayan Siber’in ardından yoğun bir hesaplaşmaya girmişti.

Şimdi sırada hesaplaşmalarda hangi siyasal parti var hep birlikte göreceğiz.

Anketler hızla devam ediyor. Herkes kendi kamuoyu yoklamasını yaptırarak durumu anlamaya çalışıyor.

İkinci tura kalması beklenen adaylar tartışmasının tüm listelerinde Akıncı’nın olduğunu görmek oldukça dikkat çekici. Yapılan hiçbir karalama politikasından etkilenmemiş algısı oluşturan bu durum sarayın moralini yüksek tutarken, Akıncı’nın sessiz bekleyişini daha heyecanlı hale getiriyor.

Artık gazetelerdeki suç ve suça dair haberler biraz daha geri plana atıldı. Siyasiler ile adayların reklamlarına ve halkla ilişkilerine yoğunlaşılmaya başlandı bile. Günün sonunda her şey 11 Ekim akşamı belli olacak.

Cumhurbaşkanlığı yarışında şimdilerde dikkat çeken propagandaların başında: “Kıbrıslı Türkler masaya mahkum kalmasın!”, “Maraş açılmalı!”, “Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü bizi olduğumuz yerde saydıramayacak!”, “Kendi ayaklarımız üzerinde durmalıyız!”

Gördüğünüz gibi hiçbir yeni değil! Kullanılmış ve inandırıcılığını yitirmiş propagandaların, bu süreci belirleyen faktör olmayacağı çok net!

Hükümet kanadı, hükümetteki başarılarını(!) da kullanarak bunlardan olumlu puan toplamaya çalışacak. Eğrisi doğrusu ne kadar tartmak artık mümkün.

Şu ana kadar söylenenler ve bundan sonra söylenecekleri ne ilk duymuş olacağız ne de dağıtılan mavi boncukların daha önce kullanılmamış olanlar olduklarını söylemeye dilimiz varacak. Çünkü Kıbrıs’ta, Kıbrıs sorunu ile ilgili de KKTC sorunsalı ile ilgili de, iç ve dış politika anlamında da söylenmemiş hiçbir şey yapılmadı.

Her zaman olduğu gibi kazananlar belli. Emin adımlarla ilerleyen, dünyaya hükmeden devletler! Onların oyuncağı olan az gelişmişler de kendilerine koklatılanlarla neler yapabileceklerine bakıyorlar. Geriye kalanlar kişisel çıkarları için yapılan ince hesaplarla yurttaşlarını, toplumlarını satmaya devam…

***

Asıl demek istediğim:

Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi, istenirse, önemli bir seçime dönüştürülebilir!

Şöyle ki; atılacak yeni adımların planlanması bizleri dünyayla barıştıracak bir şekilde tasarlanır ve bu doğrultuda ilerlenirse; yapılan planlamalar öznel kaynaklarımız esas alınarak yapılır ve Türkiye’ye veya diğer garantörler ile üzerimizde planlar olan ülkelerin sağlayacağı zümresel çıkarlar temeli yerine toplumsal ve ada temelinde çıkarlarımıza endekslenirse her şey çok daha güzel olacak.

İhtiyacımız olan da budur.

Ayrıca propaganda sürecinde okunacak her türlü yazılı metin veya propaganda maksatlı yapılacak herhangi bir söylemin de bir önemi olmayacak. Lo… lo… lo… olarak kabul edilecek.

Bu hususta da akıllarını kullanacak kapasiteye sahip olan adayların umutlarını buna göre şekillendirmeleri gerektiği kaçınılmaz!

Son söz: Seçim yasakları bir süreliğine icraata dönüşmeyen torpil ve partizanlık demek olsa da verilecek sözlerin sınırının olmayacağı net!

Dr. Çiğdem DÜRÜST