(Ne hükümet bıraktı ne karizma)

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), hukuk ve siyasete uluslararası bir dinamizm kazandırarak üye ülkelerin güvenliği ve insanların evrensel haklar doğrultusunda yaşam kalitelerini sürdürebilecekleri bir hayata ulaşabilmelerini desteklemeye çalışıyor.

Üye ülkeler, Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına uyumlu davrandıklarında, BM’nin her aşamasındaki yerlerini koruyor, böylece dünyanın daha yaşanası olmasına katkı sağlamaya çalışan bir üst akıl olmayı sürdürebiliyorlar.

Evet, BM dünyada dezavantajlı konumda olan ülkelere karşı reklamını yaptığı kadar hassas davranmıyor. Ve evet, Kıbrıslı Türkleri de Kıbrıs sorunu bağlamında göz ardı ediyor. Lakin, itiraf etmeliyiz ki buna yol açan bir miktar da bizleriz. Hem kendimizi ifade etmiyoruz hem de Kıbrıs sorununda pek çok hata yapıyoruz. Hatta Türkiye’nin de hata yapmasına sessiz kalıyoruz. Belki de hataya yönlendiriyor bile olabiliriz TC’yi…

***

Dün Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasetin utanç dolu günlerden birisiydi. Gerek mekik dokunan Ankara-Kıbrıs yolları, gerek su meselesinin tam da seçim öncesine sıkışması, gerek Maraş açılımı denilen anlaşılmaz hamlenin ortaya çıkması, gerekse de koalisyonun seçime beş kala dağılması…

Bu utanç, meyvelerini sabahsabah verdi. Hem Kıbrıs Cumhuriyeti hem de BMGK hareketlenerek hiç de olmasını sevmeyeceğimiz haberler gelmeye başladı.

Anastasiadis haberin üzerine atladı ve tek taraflı, “işgal kuvvetlerine uyarak” hamleler yaptığımızı söyleyerek güvenliği tehlikeye attığımız, uluslararası hukuka aykırı hareket ettiğimizi yaymaya başladı.

BMGK, 550(1984) ve 789(1992) kararlarını gün yüzüne çıkardığı bir toplantı yapmaya hazırlanıyordu bu yazıyı sizlere hazırlarken. Ki bu iki karar Türkiye’yi işgalci ilan eden, KKTC’nin asla tanınmaması gerektiğini hatırlatan, Maraş’a sadece sahiplerinin yerleşebileceğini açıklayan, federal çözüm dışında hiçbir kararın kabul edilemez olduğunu ifade eden kararlar olup, oy çokluğu ve birliği ile kabul edilen kararlardır.

Değer miydi?

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, seçim uğruna belki de bu gerginlikleri yaşamak ve yaşatmaya değer miydi?

Hele Maraş açılımının gerçek bir açılım olmadığı, uluslararası kriz yaratarak bizleri zor durumda bırakan bu hamlenin kazandıracağı hiçbir şey yok iken bunlarla gündemi meşgul etmek anlamlı mıydı?

Hem açılan ve sivil halkın ziyareti ve kullanımına bırakılacak bir alan ise neden Dr. Fazıl Küçük Stadyumu tarafından yeni kontrollü bir kapı ve giriş sağlanması gerekti. Güvenlik endişesi varsa, neden sivil halka açılıyor? Açılmaması gerekiyorsa neden bu kadar acele ediliyor?

Bunca soru varken açılması ne kadar doğru?

Hatta dikenli telleri kaldırıp sürme demir kapı koymak mobilya değiştirmek dışında algılanmazken buna açılım demek doğru mu?

***

Ne acıdır ki, eğer halk arasında konuşulduğu gibi herhangi bir adaya destek maksatlı ise bu girişimler, biliniz ki halka itici geliyor.

Değil ise, amacına ulaşıyor…

***

Bu utanç günü kabul edilemez sonuçlar doğurmaya hazırlanırken bazı adayların ve bazı siyaset senaryolarının Cumhurbaşkanlığından ziyade önümüzdeki kış yapmak zorunda kalacağımız olağanüstü genel seçimlere yönelik çalışmalar gibi görünüyor.

Bizden söylemesi…

Sürpriz yok… Hedef adım adım net!

Ve bundan hiç hoşlanmayacağız…

Dr. Çiğdem DÜRÜST