Dün huzurun, barışın ve refahın gerçek düzenleyicisinin de gerçek yıkıcısının da biz olduğumuzu düşündüm durdum.
Pazardı.
Sokağa çıkmak yasaktı.
Tek başımaydım.
Ve düşünecek zamanım çoktu.
Sonra yoğun bakımdaki hasta sayısının 13’e yükseldiği haberini okudum.
Ailem, canım, kanım diyeceğim birileri orda olmayabilir. Ancak benim olmasa da onlar birilerinin canı, kanı, ailesi, sevdiği…
***
Felaketlerle dolu 2020’yi geride mi bırakmıştık.
Buyurun 2021’e…
Aklımız başımızda mı?
Kesinlikle hayır!
Biz hem Kıbrıs’ın kuzeyinde hem Kıbrıs’ta; hem en yakınımızda hem de tüm dünya da hala siyasi ve ekonomik devlerin birilerinin ölümü pahasına nasıl devleşmeyi ve daha uzun yaşamayı hesapladıklarını görebiliyoruz.
Yok oluşumuzun hamlelerini hiçbir şeyi beceremediğimiz kadar iyi beceriyoruz anlayacağınız…
Bencillik, hırslar, iktidar ve hükmetme arzusu iliklerimize kadar işledi. O kadar ki hükmettikçe ömrümüzün uzadığını zannediyoruz. Gücü buldukça ya da gücümüze güç kattıkça daha iyi yaşayacağımızı düşünüyoruz.
Lakin bilmiyoruz ki en zenginin de en fakirinin de; en güçlünün de en zayıfın da bildiğimiz kadarıyla tek can hakkımız var!
***
Biz birilerinin gücünü pekiştirmesi için yüzyıllardır piyonuz Kıbrıs’ta. En etkisiz ve gözden çıkarılası Kıbrıslı piyonlar da kuzeydekiler. Bunu da biliyoruz.
Ancak kendi aramızda bile huzuru ve barışı inşa ederek yaşamayı beceremedik.
Ekonomik kaynağımız bile yok. Bunun hesabını bizim için başkası yapıyor, başkasından gelen kaynağın adil dağılımını beceremeyip bazılarının daha çok kaynağı nasıl kendi elinde tutacağının hesaplarını izliyoruz. Kendi aralarındaki savaşın bir toplumun yokoluşunu nasıl da hızlandırdığını sadece seyrediyoruz.
Kıbrıslı Türkler dünyanın her yerinde ikinci sınıf insan gibi yaşadığı yetmezmiş gibi kendi yurdumuzda da bunu yaşamaya göz yumuyoruz.
Aşı gönderilirse buluyoruz.
Aş gönderilirse, ilaç gönderilirse, sanat gönderilirse…
Kendi ürettiklerimize rağbet göstermiyor, atıl bir şekilde küçümsüyoruz.
Bizi bölüp bölüp yönetmelerine göz yumuyoruz.
Kamu çalışanı, özel sektör çalışanı, sigorta emeklisi, devlet emeklisi, işvereni, patronu, bakanı vekili…
Binbir türlü ayrım içinde kendimizi ifade ettiğimiz bir saf belirleyip diğerlerini karşımıza alışımız bir maharet gibi gösteriliyor bize!
Sonuç?
Yok elbet!
Farkında değiliz ki, bizim yurdumuz, en azından adına KKTC deyip en çok saygı duyanların bile sahip çıkmadığı, kuranların bile arkasında durmak hususunda tereddüt ettiği bu devlette, aynı evde:
Hem genç var hem yaşlı;
Hem sigortalı var hem kamu çalışanı;
Hem işçi var hem işveren!
Ve karşımıza aldığımız her kitlede en sevdiklerimiz, yanımızda en çok duracak insanlar var!
***
Bizi hırslar ve bencillik yok ediyor!
Yok oluşumuz için bu defa dışarıdan gelecek etkilere veya bizi piyon olarak kullanacakların hamlelerine gerek yok. Çünkü iyi eğitildik ve artı bu işi kendi başımıza yapabiliyoruz.
Kolay gelsin baylar!
Nasılsa kadınlara da söz ve yaşam hakkı bırakmadığınız bu yapay cennetinizde en sevdiklerinizin yok oluşunu izlemeye başladığınızda sıra size de gelmiş demektir.
Belki biz görmeyiz o günleri. Çünkü siz daha uzun yaşamayı garantilemiş olduğunuzu ilan ediyorsunuz yaptıklarınızla ancak göremeyecek olmak bilmediğimiz anlamına da gelmiyor.
Hayırlı işler, bol kazançlar.
Dr. Çiğdem DÜRÜST