Yazının bugüne denk gelmesi de kesinlikle planlı değil, ama anlamlı oldu benim için.
1974 yılında gerçekleşen Barış Harekatı’nın 41’nci yılını idrak ettiğimiz bugünde bu kitabın yorumunu yapmak epey de hoş oldu benim için…
1953 yılı Lapta doğumlu olan Neoptolemos Kotsapas henüz 21 yaşındayken gerçekleşmiş harekat…
O da Rum Milli Muhafız Ordusu 33.Komando Taburu’nda ön cephelerde Türklere karşı savaşmış, esir düşmüş, harekattan iki gün sonra Türkiye’de Adana ve Amasya’daki cezaevinde iki ay boyunca tutuklu kalmış ve sonra Kıbrıs’a geri getirilmiş ve ailesine ve sevdiklerine kavuşmuş…
…
Elbette savaş yaşayan bir Rum ekseri olduğu için çok duygusal yazmış, tek taraflı olmakta özen göstermiş ve yaşadıklarını kaleme alarak anılarını “Girne Düştü” ismini verdiği kitapta toplamış…
Kitabın bitirdiğinizde en dikkat çeken şu;
Rum askeri Kotsapas’a göre Kıbrıs’ta sorun 1974’de başlamış!
Çünkü kitabın başlangıcı 20 Temmuz sabahından başlıyor ve sonunda da Lapta ve Alsancak bölgesindeki şehit isimleriyle son buluyor, hepsi bu kadar!
20 Temmuz öncesinden tek satırlık bir yazı yok…
Kıbrıs’ı bilmeyenler de bu kitabı okuduktan sonra sanır ki burada iki toplum arasında uzun yıllardır sadece barış ve kardeşlik vardı ve bir sabah ansızın Türk askeri adaya çıkarma yaptı ve katliamlarda bulundu..
80 yaşındaki yaşlılara sözde tecavüz edildi, kundaktaki Rum bebekler katliama uğradı!
…
336 sayfalık kitap bu yılın Ocak ayında kaleme alınmış ve Çağdaş Polili tarafından Yunancadan Türkçeye çevrilip Alasya Yayınları’na ait…
Sanırım konsept olarak bir ilki oluşturuyor ve bir Rum askerinin savaş anılarını Türkçe olarak okuyoruz…
Bence çok anlamlı ve kesinlikle okunması gereken bir kitap, herkese tavsiye ederim…
Elbette kitapta her yazılan doğru diye bir şey yok, burada önemli olan karşı komşularımızın duygu ve düşüncelerine tercüman olması…
Hele de bir Rum askerinin o yıllarda savaş anındaki anılarını kaleme alması istediği kadar abartılmış olsun kesinlikle bilinmesi gereken bir tecrübe…
Elbette Türk askerine adaya çıktığı için alkış tutmasını ve yaldızlı sözler yazmasını beklemeyiniz…
…
Bu kitabı okuyanlar görecektir ki en anlamlı kısım kitabın editörü R.Halluma’nın görüşleridir…
Bakın bu kitaba editörlük yapmış olan Halluma kitabın hemen başında nasıl bir yorumda bulunmuş, kısa bir alıntı;
“Kitapta suçlamalarla ilgili ‘toptancı’ yaklaşımları yer yer hissedeceksiniz. Buradaki rahatsızlığımı, Kotsapas’a kitapevinde yaptığımız görüşmede aktardım. Asla toptancı bir görüşünün olmadığını ve bu cinayetlere ortak olmayan, katılmayan insanları kesinlikle suçlamadığını açıkça ifade etmiştir…
Ona kitapta gözümüzün önüne getirdiği, insanlık utancı yaşanmışlıklara dair tanıklığı için teşekkür ederim…
Çok kişiyi rahatız edecek bu çalışmayı Türkçeleştirip yayınlamak bizim için de bizim için de insanlık görevidir diye düşünüyorum…”
Ve editörün en can alıcı yorumu;
“Ayrıca Türkçe konuşan Kıbrıslıların bu adada ödedikleri bedelleri ve başlarından geçenleri anlatan yayınların da Yunancaya çevrilip Yunanca okuyan Kıbrıslılara sunulmasını istemek, eksik kalmış insanlık görevinin tamamlanması anlamında bir talep olduğunu belirtmek isterim…”
…
İşte editör bu kitapta en önemli vurguyu son sözlerinde yapmış;
Kıbrıslı Türklerin de yaşadıkları sıkıntılar ile savaş anılarının Yunancaya çevrilip Rum kesimindeki insanların okumasına olanak vermek…
Şimdiye kadar bizde böyle bir kitap yazıldı mı?
Elbette çok sayıda yazıldı, hepsinde de tamamen kahramanlıklardan bahsedildi, Rumların yaptığı katliamlar kaleme alındı ama hiçbirisi de Yunancaya çevrilerek Rum kesimindeki insanların okunması sağlanmadı!
Şimdi haklı olarak diyeceksiniz ki, ‘Rumlar asla böyle bir kitabı kendi sınırları içinde satmazlar, okutmazlar…”
Çok da haklısınız ama böyle bir kitap elbette yazılır ve Yunancaya çevrildikten sonra en azından KKTC’ye geçen Rumlara hediye edilebilir…
Çünkü ben inanırım ki konusu ne olursa olsun bir kitap bir defa satılır ama onlarca kişi tarafından okunur…
…
Sonuç olarak;
İki toplumlu müzakerelerin yapıldığı ve halkın umutla çözüm beklediği böyle bir süreçte her iki liderin masadaki görüşlerinden daha ziyade bu müzakereler sonrası çözümün altına imzasını atacak olan Kıbrıslı Türkler ve Rumların görüşü önemlidir…
Zira, 2003 yılında kapıların açılmasından sonra Kuzey’e geçen Rumlar daha ilk günlerde hayretler içinde kalmış ve onlara anlatılanların başka şeyler olduğu ortaya çıkmıştır…
Rumlar içinde Kıbrıs gerçekleri ne kadar çok hazmedilirse adada yapılacak olan bir anlaşma daha kalıcı ve yaşayabilir olacaktır…
-----------------------------------------------------------------------------
41yıl önce…
“Bugün yine hislendim, içimde bir hüzün var yaşlanmaktan mı neden? şu anda ağlıyorum: 15 temmuz 1974 ben ve daireden bir arkadaşla Magusa'ya gitmiştik planlama teşkilatında müdürdüm.
Magosa'ya girdiğimizde atışlar başlamıştı sabah saat 8.30’du bir panik yaşadık salı ve ÇARŞAMBA ATEŞ kes olmuştu . Yalnız başıma geri dönmüştüm. . Hemen bağlı bulunduğum birliğe iltihak etmiştim. 3 yaşında oğlum eşim vardı ve eşim 7 aylık hamileydi. 19 Temmuz akşamı emir geldi "yatınız " galiba bu defa durum ciddiydi. ve yattık geniş bir salondu 40-45 kişi salonda kampetlerde yatıyorduk, gece 2-3 komutan tek tek askerleri kaldırıyor ve sessizce göreve gönderiyordu. Sabah saat 4 koca salonda 2 kişi kalmıştık. Komutanımız Ecvet Yusuf beni de kaldırdı ve mealen şöyle dedi.
24"Hilmi bey sen ve asker arkadaş bu landrover'deki silah ve mühimmatı al ve Çağlayan parkından geçerek Gençlik gücünün arkasındaki mevziye yerleş ben mevzileri bir kontrol edip geleceğim gelemezsem, sen bekleme görev yerine intikal et . ben bu "gelemezsem" kelimesini o anda kavrayamamıştım. ve biz Süleyman Ergüçlü gençle birlikte Landrover'i emredilen yere götürdük ve yerimize yerleştik. Allah Rahmet eylesin…”
(Hilmi REFİK)
“Öyle mi Akıncı?”
"Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve eşi Meral Akıncı'nın, 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı'nın 41'inci yıldönümü nedeniyle verecekleri resepsiyona katılmanızı rica ederim. "
Evet...
Böyle bir davetiye ulaştırılıyor şahsıma...
Ben bu daveti kesinlikle kabul etmiyorum...
Barış ve özgürlük bayramı öyle mi?
Öyle mi Akıncı?
Barış ve çözüm müzakereleri çok yoğun bir şekilde sürüyor diyorsun....
Ama birde bunun yanında 20 Temmuz Barış ve özgürlük kutlama resepsiyonu veriyorsun...
Bu ne lahana, bu ne turşu...
Tanklar, toplar, tüfekler, uçaklar, askeri törenler, şafak nöbeti ve temsili çıkartma harekatı...
Bu ne biçim bir iş böyle!
Konuş Mustafa, konuş...
Barış ve çözüm 20 Temmuz'da geldiyse şayet, o zaman neden çözüm ve barış için müzakere ediyorum diyorsun?..”
Evet...
Böyle bir davetiye ulaştırılıyor şahsıma...
Ben bu daveti kesinlikle kabul etmiyorum...
Barış ve özgürlük bayramı öyle mi?
Öyle mi Akıncı?
Barış ve çözüm müzakereleri çok yoğun bir şekilde sürüyor diyorsun....
Ama birde bunun yanında 20 Temmuz Barış ve özgürlük kutlama resepsiyonu veriyorsun...
Bu ne lahana, bu ne turşu...
Tanklar, toplar, tüfekler, uçaklar, askeri törenler, şafak nöbeti ve temsili çıkartma harekatı...
Bu ne biçim bir iş böyle!
Konuş Mustafa, konuş...
Barış ve çözüm 20 Temmuz'da geldiyse şayet, o zaman neden çözüm ve barış için müzakere ediyorum diyorsun?..”
(Mehmet ONUR)
“Mutlu bir 20 Temmuz olmaz”
“Bu yıl bir başka geçecek bayram. Ramazan bayramının ertesi gün de savaş bayramı olarak kutlanacak. Adı mutlu olacak. Kimileri o gün yitip giden kardeşleri , eşleri, babaları , için ağlayacak . Kimileri ellerinde alkol, kulaklarında Zerrin Özer in sesi, gözlerinde havai fişenklerin muhteşem ışıkları. Kimisinin gözünde ise flu bir görüntü, ve yanaklardan süzülen yaş damlaları...
Herkese Mutlu ramazan bayramı diliyorum, ama mutlu bir 20 Temmuz olamaz...”
Herkese Mutlu ramazan bayramı diliyorum, ama mutlu bir 20 Temmuz olamaz...”
(Harper ORHON)
“Usandık şovlarınızdan!”
“Bu ‘milli bayram’ adı altında yapılan düşmanlık, kimlik kurma, nevrotik-narsistik hezeyana kılıf uydurmak için yapılan gösterilere harcanan paralarla şimdiye dek her ilçede çoktan sığınma evi, kreş, yaşlı bakımevi, engelliler için özel eğitim merkezi, sanat müzeleri, hastahane vb. kurmuş olurduk.
Her temmuz ayında "Barış ve özgürlük" kavramlarının içini boşaltanlar usanmamış olabilir. Biz usandık, çoook usandık showlarınızdan!..”
(Doğuş DERYA)