Önceden dini eğitimimiz ve maneviyatımız yetersizdi; şimdi tarih eğitimimiz yetersiz!

2000'li yılların başından beridir çocuklarımıza Milli Eğitim sistemimiz içerisinde doğru düzgün manevi ve milli değerlerimizi öğrenerek büyüyebilecekleri bir tarih eğitimi veremiyor(muş)uz!

Tarih bilimcilerimize sormak lazım!

Bir de milli eğitimimizde kitaplarımızı düzenleyen yazarlara ve akademisyenlerimize!

Dahası okullarımızdaki tarih öğretmenlerimize.

Bu sözler tümünü bağlar, tümünü azımsamak hatta hiçe saymak anlamına gelir ki bunu yapmayı istememiş, böyle yorumlanmasını istememişlerdir. Oysa satır araları pek çok anlam ihtiva eder!

***

Merak ediyorum: Milli tarihi gençlerimize anlatmak,bizi öldürenler ile öldürmeyi kafaya takanları fişletmek, savaş maceralarımızın kahramanlık destanlarını dile getirmek midir?

100 sene boyu düşmanlık sürdürmek, taze kalması için nefret duygularını beslemek midir?

Sınırlarımızı genişletmenin askeri ve silahlı öyküleri ile erkek çocuklarının güç gösteren savaş oyunlarındaki gibi bir havayı anlatmak, erkek egemen dünyanın akıldan, bilimsen, barıştan ve kardeşlikten uzak olduğunu, askere yakın olduğunu ifade etmek midir?

Yoksa aradaki ayrıntıları çıkarınca ortaya bambaşka hikayeler çıkaran paparazzilerdeki gibi bir görüntü sergilemek midir?

Doğruluğunu kim neye göre ifade ediyor?

Hangi mecrada, hangi bilimsel çalışmalarla, dayanakları uluslararası tarihle ne kadar uyumlu olması beklenir?

Milli eğitim sistemi içerisinde verilebilir “kaliteli” tarih bilinci için taslak çalışmalar var mıdır kalite farkını kavrayabilmemize yardımcı olacak?

***

Dünya tarihini öğrenmek, milattan önce bilmem kaç yılında medeniyetin nereden başladığını öğrenmek ile başlıyorsa; Kıbrıs tarihini öğrenmek de milattan önce bilmem kaç yılında Kıbrıs Adası üzerinde kurulan tüm uygarlıkların bugünümüzü nasıl etkilediğini de çocukların/gençlerin anlamasını kavramasını sağlamaktır…

Türkler adada yoktan var olmadılar!

Adada 450 seneden beridir Osmanlı'nın torunları olarak var olduğumuzu dile getiren,üstelik bunu uluslararası kullanıma yarar bir söylev ile getirenler, bugün Kıbrıslı Türk kimliği adı altında yaşamını sürdürmekte olan nesillerdenkaçının gerçek anlamda, antropolojik olarak, Osmanlı'nın torunu olup olmadığını bilerek mi söylüyorlar dersiniz?

Yoksa aslında bunun milli kültür değerleri açısından siyasi bir bağlamda mı söylediler?

450 yıl, çok eski değil. Birkaç nesil öncesinin, canlı ağızlardan dinleyerek aktarabileceği çok bozulmamış bilgileri içeren bir süreç!

Adadaki insanlar nereye kayboldular ya da Osmanlı gelince Yunanlılar bir tarafa Osmanlılar bir tarafa çekilerek tarihi yeniden mi başlattılar?

Gerçek doğru hangisi?

Maronitler gerçek mi? Onlar da Osmanlı mı, yoksa biz Latin miyiz?

Hiç karışmadan yaşamışsak bile, o zaman İsrail bu adada söz sahibi midir?

İngiliz yurttaşları kendi devletlerini davet ederek resmi tarihin milli değerinin yeniden düzenlenmesini isteyebilirler mi?

***

Oysa ben çok başka bir şey hayal ediyorum: Bu ülkenin kendi dinamikleri çerçevesinde dini, milliyeti, etnik kökeni, ırkı ya da herhangi başka bir niteliği bahane etmeden burada yaşamını sürdürmekte olan insanların refahı huzuru ve mutluluğu için bir düzen kurmak değil midir devlet sahibi olmanın özünde yatacak asıl mana?

Yok saymak da neyin nesi diğerlerini?

Mevcut sistem içinde çağdaş değiliz de o zaman çağdaş olabilecek miyiz?

Bütün bunları da sorgulamak gerekiyor!

İşte bu noktada, milli eğitim sistemi içerisinde tarih eğitiminin nasıl verildiği, nasıl verilmesi gerektiği ve nasıl verilirse evrensel bir bakış açısına sahip gençlerin geleceğin yetişkinleri olarak bu topraklardaki rollerini üstlenebileceklerini sanırım daha kolay sorgulayabileceğiz!

Aksi takdirde evrensel bir bakış açısı kostümü giydirilmiş at gözlükleriyle Dünya'ya bakan ve her koşulda kıskıvrak kendi içimizde, ambargolarla esarete dönüşmüş bir hayatı yaşamaya mahkum edileceğiz.

Çok düşünüp az adım atmak lazım anlaşılan…

Gaza gelmek yok!

Dr. Çiğdem DÜRÜST