Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinde feci bir ölü toprağı var.

İki haftadan az süre kaldığı halde, adaylarda bile heyecan yok.

Acaba dedim miting yok, toplantı yok, konvoy yok, bayrak yok, bağırış çağırış yok diye mi oluyor tüm bunlar?

Ama bir baktım ki adaylar bile kendilerini anlatma derdinde değiller…

Mesela gerçekten çok merak ettiğim sorular var. Sizlerle paylaşayım da siz de tüm bunların cevaplarını bulmaya çalışın. Bulabilirseniz tabi…

Yalnız sakın sandığı boykot etmeyin!

Çünkü siz sandığı boykot ederseniz, sizin gibi düşünmeyenlere meydanı boş bırakmış olursunuz.

Hadi gelin tek tek adaylara bakalım:

  1. Erhan Arıklı, yarışta var mı yok mu? Çekildiği hususunda yapılan açıklamalara kuvvetli bir şekilde cevap vermemiş olmasının altında yatan gerekçe nedir? Yoksa birileri sessiz kal, küçük de olsa kitlene sahip çık, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında seni hükümete dahil edeceğiz mi dedi? Şu anda onun gündemi bambaşka mı yoksa?
  2. Kudret Özersay, aynı anda hükümetin iki ortağı ve kabinenin iki bakanı olarak, karşıt saflarda bu yarışı sürdürürken nasıl hissediyor acaba? Hükümetin bozulması için kaçınılmaz startın daha adaylığını açıkladığı gün verilmiş olmasına karşın bu hükümetin halen nasıl devam ettiğini sorguluyor mu, yoksa cevabı zaten biliyor mu? Ortağıyla birbirlerinden farklarının ne olduğunu ortaya koymak için bir şey yapmıyor mu, yapamıyor mu? Hükümetin dengesi nasıl tutturuluyor? Yoksa bizim şu huzursuzluğumuz dengesizlikten mi? Seçim sonrası hükümetin devamı hususunda ne düşünüyor? İkinci turda adının hiç anılmamasına karşın, hükümet ortağının kesin ikinci tur adayı olması ona nasıl hissettiriyor? Karşıda Akıncı ve Erhürman ikinci tur için yarışırken, sağda neden kendisi yarışın ikinci ismi değil? Hatta sağda neden ikinci bir isim yok? 2. turla ilgili planı ne?
  3. Ersin Tatar, açıkça “Türkiye”lipropaganda yapmayı, Cumhurbaşkanlığı’na talip olduğu KKTC için ve adayı olduğu makam için, ne kadar saygın buluyor? KKTC, vatanperverlik vb. hususlarda uzman danışmanları kendisine nasıl bir imaj tasarlıyorlar? Bu şekli ile 1983’ten bu yana devam eden Kıbrıslı Türklerin izole edilmişliğini, savunduğu bu politikalarla nereye nasıl taşıyacak? Bugüne kadar olanların, kendisiyle başlayacağını iddia ettiği ayrım tam olarak nerede başlıyor?Kendisi yeni bir gelecek vaat ederken bu tabloda yeniliği tam olarak nerede ve nasıl konumlandırıyor? Kısacası Tatar farkı saraya nasıl yansıyacak? Bağımsız ve sonsuzluğa ilerleyen KKTC’nin en üst makamı nasıl bir farkla doldurulacak?

***

Bitmedi elbet… Yarın Tufan Erhürman, Mustafa Akıncı ve Serdar Denktaş var kafamızdaki deli sorularda…

***

Dostlar!

Fikriniz ne olursa olsun, önce asla kime oy vermeyeceğinize bakın! Bu seçimde asla kime oy vermek istemeyeceğinizi belirleyin.

Sonra olmazsa olmazımızın uluslararası platformda sahip olmak zorunda olduğumuz bir kimlik ve varlık olduğunu unutmayın.

Bu yüzün kim olabileceğini, kimin bunu başarabileceğini sorgulayın.

Onurlu, uzlaşımcı ve aklı başında; dahası uluslararası kabul gören tezlerle yola çıkabilen bir kurumsal kimliğin varlığının önemini de atlamayın.

Ve asla aklımdan çıkarmadığımı da sizle paylaşmalıyım: Sadece anavatan ile bu iş yürüyemez! Çözülemez!

O kadar uzun zamandır yavruyuz ki, yetişkin olmamızın mümkün olmadığını düşündürecek kapıları tek seçenek görmeyin.

O kapılar zaten hep varsa, yeni kapıları da açmak için harcayın enerjinizi. Çünkü zaten açık kapıları daha çok açmaya ne zaman ne de enerji harcama lüksümüz yok!

T.C. olmasın değil mesele… Ama sadece TC ile olmaz, olamaz!

Dr. Çiğdem DÜRÜST