Salı günü bu ülke özellikle de Lefkoşa bir sel felaketi yaşamıştır.
Sel felaketinin de odak noktası Levent Koleji olmuştur…
KKTC’de bir ilk yaşanmış ve bir sel felaketinde öğrenci ve öğretmenler mahsur kalmış, büyük çabalar sonrasında tahliye edilmiş, bunlar da zaten ertesi gün gazetelerde manşetlerden verilmiştir…
Hem Salı günü hem de dün bizzat bu okula gidip selden arda kalanlara bizzat şahit oldum.
Özellikle Salı akşam üstü burada bir savaş hali vardı!
Öğrenciler ve öğretmenler içeride, okula ulaşamayan veliler korkuyla dışarıda bekliyordu…
Bütün bunlara saatlerce trafiğe takılan yüzlerce vatandaş da eklenince olay göründüğünden daha da vahim bir durumdaydı…
Şükürler olsun, çok kişi korktu, bazıları hasta oldu, kimi hastanelik ama sonunda özellikle de öğrencilerin tahliyesinden sonra hepimiz rahat bir nefes aldık…
İki gündür özellikle bekliyorum;
Ülkenin önde gelen ailelerinden olan Boyacı ailesi Levent Koleji’nde yaşanan ciddi bir krizden sonra niçin hala suskunluğunu koruyor…
Ya da başka bir deyişle niçin öğrencisinden ve velisinden özür dilemiyor!
Dün Yeni Düzen Gazetesi okulun dere yatağına hangi şartlarla yapıldığın belgeleriyle yazdı, iyi de yaptı…
Hadi bütün bunları geçelim, hafızalarda uzun yıllar kalacak bir olaydan sonda Boyacı ailesinden birisi ortaya çıkıp da niçin özür dilemedi!
Yoksa gururlarına mı yediremediler diye düşündüm…
İnsan hayatı mevzu bahis olunca gururun da önemi yok ki!
Boyacı ailesine sırf ülkede 2 binden kişiye istihdam sağladığı için hep gıpte etmişimdir…
Bunu da zaman zaman yazılarımda dile getirdim.
Ülkede 2 bin kişiye iş imkanı veren  ve dolayısıyla 10 binden fazla kişinin ekmek yemesini sağlayan bir şirket elbette bizim için önemlidir, yeri geldiğinde taktir etmesini de biliriz…
Ama, yaşanan sel felaketinden sonra eğer bu aileden tek bir kelimelik bile açıklama yapılmıyorsa bunu da içimize sindiremez ve eleştiririz…
Sevgili Rasıh Reşat’ın da geçen gün yazdığı gibi inekleri ve tavuklarıyla ülke ekonomisinde büyük bir payı olan şirket yüzlerce öğrencisinin yaşadığı bu dramdan sonra küçük bir özür dilemeyi bile aklına getiremiyorsa bunu da içimize sindiremeyiz!
Bu arada özellikle de Özer Boyacı, başlıkta kullandığımız imparatorluk benzetmesini sakın yanlış anlamasın…
Bundan kastettiğimiz ülkede hemen her sektörde olan ve çok da başarılara imza attıklarından dolayı böyle bir benzetme yaptık…
Özer Boyacı’nın yıllar önce attığı temeller şimdi dev yatırımlara dönüşmüş ve bundan hem aile hem de ülke ekonomisi sebeplenmiş, haliyle Boyacılar bir güç haline gelmiştir…
Sırf bu düşünceyle sel felaketinden sonra aileden birinin kamuoyuna bir özür dilemesini beklerdik, bunu yapsalardı toplumun gözünde daha da büyürlerdi…
Gelelim sel felaketi yaşanan güne;
Bu konuda hem okul öğretmenlerinden hem de velilerden onlarca mesaj aldık…
Özellikle de Levent Koleji’nde birkaç senedir öğretmenler ilginç görüşlerini bizimle paylaşıyorlar…
Bunlardan birisi selde zarar araçların niçin hep yeni öğretmenler olduğu…
İddia şu;
Eski öğretmenlerin bir çoğu daha önce bu bölgede sel deneyimi yaşadıkları için araçlarını sabah saatlerinden itibaren okul dışına park ettiler ama bu tecrübeyi ilk yaşayan öğretmenlerin bir çoğunun aracı sular altında kaldı…
Mesela okulda iki senedir öğretmenlik yapan birisine ‘aracımı çekip geleyim’ dediğinde niçin izin verilmedi!
Sayın Özer Boyacı;
Siz bu ülkenin önde gelen isimlerinden birisiniz…
Belki işlerin çoğunluğunu devrettiğiniz çocuklarınız biraz da gurur meselesi yapıp kamuoyundan özür dilememiş olabilirler, bunu da bir derece anlayabiliriz!
Ama onlar yapmıyorsa da Levent Koleji’nde sanki de hiçbir şey olmamış gibi davranamazsınız, davranırsanız da sizin imparatorluğunuza gölge düşer…
Hiç gecikmeden, bir an önce dere yatağına okul yaptığınız, öğrenci, öğretmen ve velileri mağdur ettiğiniz için özür dilemenizi bekliyoruz…
Ve on olarak da okul bahçesinde aracı heba olan öğretmenlerinizin araçlarının hasarlarının karşılanması sizin sorumluluğunuzdadır…
Bu babalığı yaparsınız değil mi?
 
 
 
MESAJ KUTUSU
 
Sayın Prof. Dr. Necdet OSAM, rektör vekilliği göreviniz çok kısa sürdü ama yakın dostlarınıza ‘konuşursam ortalık kalkar oturur’ dediğinizi duyduk. O zaman size bir soru; DAÜ’nün yelkenlisi ne oldu? Koskoca yelkenli tekne okup pokus ile yok olmadı ya! Hadi açıklayın da hepimiz öğrenelim…
Sayın Cemil KARZAOĞLU, Orman Dairesi müdürü iken İskele’de denize sıfır araziyi kime tahsisi ettiniz? Bu konu çok yakında gündeme gelecek ve size bazı sorular sorulacak. Şimdiden dersinizi çalışmanızı salık veririz…
Sayın Hasan TAÇOY, yeni ADSL sisteminin adaya geldiğini ve depoda tutulduğunu öğrendik. Nerden öğrendiğimizi sakın sormayın niçin sisteme dahil olmadığını açıklayın bizim için yeter…Şu müdür atama meselesi mi var ardında?
Sayın Halil ORUN, beklerdik ama bu kadar da intikamcı olduğunuzu beklemezdik. Yerel seçimlerde sizin yaşadığınız sürprizin şimdi de Derviş beyin yaşayacağını iddia ederek propagandaya başlamışsınız. Gazanız mübarek olsun…
Sayın Mehmet Ali TALAT, önceki akşam Lefke’de hem UBP’li hem de CTP’li bazı kurmaylar ile yemekte görülünce bölge halkı epey merak etmiş. Oysa Lefke’ye sadece fidan almaya gittiğinizi kimse bilmiyor değil mi?
Sayın Fuat NAMSOY, 35 kişilik listeyi açıkladıktan sonra biraz da vicdan azabı ile işten durdurulanlara özel sektörde iş aramaya başladığınızı duyduk. Hatta bir kaçına iş olanağı sağladığınız bile söyleniyor. Umarız bütün arkadaşlar yeni yıla yeni işlerinde girerler…
Sayın Mehmet DEMİRCİ, sizin kooperatif  işinin halen olmadığını ve şu sıralar boşta olduğunuzu duyduk. Size söz verildiyse mutlak er ya da geç olacaktır hiç kuşkunuz olmasın, biraz sabra ihtiyacınız var…
Sayın Okay PERÇİNÇİ, K.Kaymaklı maçında bazı fanatik taraftarların saldırısına maruz kalıp gözlüklerinizin kırıldığını duyduk, büyük geçmiş olsun. Demek ki sporu hala başka organlarıyla anlayan taraftarlar var. Allah’a havale edin gitsin…
Sayın Fesih DAĞ, Dipkarpaz’da bütün aileyi partiden istifa ettirerek CTP’ye bülük bir göz dağı verdiğiniz konuşuluyor. Şimdi bütün gözler yakın akrabanız olan belediye başkanında, o da imzayı atarsa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bölgenizde dengeler epey değişebilir…
Sayın Hüseyin OSKAR, Çatalköy’de turizmin hizmetine açtığınız oteliniz hem büyük beğeni topladı hem de hakkınız olduğu halde gazino yapmayınca büyük taktir aldı. Demek ki isteyince oluyormuş değil mi? Tebrik ederiz…
Sayın Hasan YÜCELEN, sel felaketi yaşanan günde köye otobüsle gitmek zorunda kalmış ama bundan da büyük mutluluk duymuşsunuz. Demek ki ara sıra bardağın dolu tarafını da görmek lazım değil mi?
Sayın Ömer TATLI, önceki akşam 30 kişilik bir gruba yemek vererek hem iş hem de siyaset konuşulduğunu duyduk. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yeni stratejiler belirlediğiniz söyleniyor, ama hala kime destek vereceğinizi açıklamadınız…
Sayın Tahsin ERTUĞRULOĞLU, Girne milletvekiliniz Kutlu Evren ile bir restoranda baş başa seçim sohbetinde görülmüşsünüz. Bu arada Derviş bey Lefkoşa’da sizden çok şeyler bekliyor hesabınızı kitabınızı ona göre yapın…
Sayın Ersan SANER, önceki gün bütçe görüşmelerinde neredeyse dalaşmadığınız CTP’li vekil kalmadı. Uzun bir sessizlik döneminden sonra ölü toprağını üstünüzden attınız desenize…
Sayın Soley AKÇABA, yıllar önce Alayköy sanayi bölgesinden arsa alıp temel atmayanlar olduğunu biliyor muydunuz? Bu arada dört tane demir dikenler sizi kandırmasın zira bu işin tüzüğünde duvar örülmesi şart koşuluyor. Bu arada hava parası ile arsalarını satanlara dikkat.
Sayın Ünal AYDOĞAN, Londra’da geçmişte yaşananları ‘eskide kaldı’ diye sallarsanız büyük bir yanılgı içine girersiniz. Orada her ne yaşandıysa şimdi mercek altında bizden uyarması…
 

GÜNÜN FOTOĞRAFI:
 
Günün Fıkrası
  
 Kalemtraş

Gazetede yayınlanan "Daktilo Bilen Bayan Sekreter Aranıyor" ilanı üzerine uzun boylu yakışıklı bir adam da başvurmuştu. Şirketin patronu, 
-İyi ama yanlışlık olacak.Biz bayan sekreter arıyorduk
deyince,adam elindeki bavulu açmış. İçinden cansız manken çıkarmış, 
-İşte efendim, demiş. 
-Modern tekniğin son buluşu olan sekreteriniz! Yemez içmez. Hiç bir kaprisi yoktur. İzin nedir bilmez. Telefonla aynı anda sekiz kişiyle görüşür, bu arada da beş ayrı daktilo makinesinde beş ayrı yazı yazar.Bunlara kendisinin dokuz yabancı dil bildiğini ve anında çeviri yaptığını da eklemeliyim. Maaşı filan da yok.Bana hemen Beş yüz milyon lira ödeyeceksiniz. Bu kadar!. 
Patronun aklı yatmamış,yüzünü buruşturmuş. Harika manken sekreteri getiren adam hemen 
sekreteri oturtmuş, beş dakikada elli sayfalık bir kitabi sekiz dile cevirmiş, aynı anda telefonlara cevap verilmiş falan filan... Patronun gözleri fal taşı gibi açılmış, derhal beş yüz milyonluk çeki yazıp adama vermiş ve cansız manken sekreteri almış. Adam odadan çıkıp elinde boş bavulla asansörün gelmesini beklerken, içeriden feci bir feryat yükselmiş, 
-Ahhhhh! 
Bunu duyan adam elini alnına vurmuş, 
-Tüh be! Mankenin alt tarafının kalemtraş olduğunu söylemeyi unuttum!