Gıda veya hijyen malzemeleri üretimini yaparak ülke ekonomisine katkı sağlayabilecek yatırımcılarımızı da bu alanda hizmet verecek kaynaklarımızı da değerlendiremiyoruz.

Üretimden koparıldığımızı anlatıp duruyoruz. Hem de bunu çok uzun yıllardır yapıyoruz. Bulguları saptayıp, sonuçlara erişmek için gerekli hamleleri yapamamak üzere kurgulanmış yaşam alışkanlıklarımız var.

Her şeyin ithal edildiği günlerde olmanın verdiği zafiyetlerin derin yaralarını, daha derin yaşayacağımız bu günlerde, üretime yeniden dönebileceğimizin keşke farkına varabilsek. Keşke kaynaklarımızı nasıl daha etkin kullanabileceğimizin planlarını hayata geçirecek tutumları hayatımızın bir parçasına dönüştürebilsek.

Bildiğim şirketler var. Hijyen malzemeleri yapabilecek kapasiteye sahipler. Gerek dezenfektan gerekse de maske veya eldiven yapabilecek çalışmalara hazırlar. Bununla ilgili bakanlıklara gerekli başvurularını da yazılı veya sözlü olarak dile getirmişler. Ne acıdır ki yanıt yok!

Bahse konu şirketler hem iç piyasa hem de yurt dışına üretim yapabileceklerini de açıklıyorlar.

Sonuç: Sağlık Bakanlığı’na ait ilgili kurullar çalışmıyor. Denetlemeler yapılamadığından şimdilerde bu işlere girişmek imkansız!

Ne acıdır ki asıl olması gereken bu süreçte kaynaklarımızın en etkin kullanımını sağlayabilecek kapasite artırımı için de kafa yormak yerine, ertelemek daha kolay bulunduğundan, avantaja çevrilebilecek alanlar dezavantajların büyümesi önünde burnumuzun dikine devam ettiriliyor.

Oysa haftalardır dezavantajlarımızı avantaja çevirebileceğimizi yazıp duruyoruz. Bu süreçte çalışabilecek sektörlerimize ivme kazandırabileceğimiz ve kazanılacak ivme sayesinde bu yokluk günlerimizden elimizdekini de tüketmiş olarak çıkmaktan korunabileceğimizi anlatamıyoruz sanırım.

Kimya mühendislerimiz var, biyologlarımız var. Gerekli teçhizata sahip sanayi yatırımlarımız var. Devlet denetimi olmadan bunu başlatamayacakları için bu aşamada devletin uyumaması ve üzerine düşen görevi yapması bekleniyor. Üstelik bunu yaparken teşvik edici de olması ve halk sağlığı için gerekli denetimleri yoğunlaştırması gerekiyor.

***

100 ml kolonyanın 50 TL’lere ulaştığı, 10 ml. el dezenfektanının 10 TL’yi aştığı, maskelerin fahiş fiyatlara ulaştığı piyasayı rahatlatarak ihracatçılar ile bunları satan tüccarların haksız kazanç sağlayan aşırılıklarından halkı korumak şansı olduğu halde, devletin bu hususta sessiz kalmasını anlamak mümkün değil.

Gereğinin yapılması için devletin teşvik edici olması gerekirken, denetimler ve uzmanların gerekli görevlerini yerine getirmesi sonucunda hem aile bütçeleri hem de devletin de alım satımlarının yoğun olacağı alanlarda girişimlerde bulunarak ekonomiye artı değer sağlamanın yöntemi açıkça ortadayken bunun yerine ithal edilmiş ürünlerin kullanımını teşvik edercesine çaresiz bir görüntü sergilemenin gerekçesini anlayamıyor, merakla sonuçları bekliyoruz.

Oysa hijyenik materyal üretimine geçmeye ve bu alanda çalışan yatırımcı ile çalışanların, devletin gelir gider dengesinde ellerinden geleni her anlamda yapmaya hazırken, bunun devlet tarafından göz ardı edilmesi art niyet değilse bile savsaklamak değil de nedir?

***

Oturup derdimize yanacağımız, hükümetin halk ile birlikte dizlerini döveceği günler olarak göremeyiz bu günleri. Hiçbir şey yapmama ya da sadece yaparmış gibi görünme lüksümüz de yoktur.

O nedenle başta Sağlık Bakanlığı, devamında da tüm kabinenin bunu değerlendirilmesi, ilgili bakanlıklar ve ilgili birimlerinin bunu teşvik için ne yapabileceklerini gözden geçirmeleri şart oldu.

Daha ne kadar oturacağız? Daha ne kadar kaderin bizim için ördüğü ağların daha çok çevremize dolanarak bizleri hareketsiz bırakmasını izleyeceğiz? Tüm bunları merak etmek yerine girişimde bulunmak isteyen uzman ve yatırımcıların önünü açsak. Üstelik yatırımcı ile üreticinin önü açılsa, bu hususta eli kolu bağlanmış hükümetin de önünü açılacak.

Bunu fark edemiyorlar mı acaba?

***

Diyoruz ya!

Tam da kendimize yetebilmek üzere çalışmalar başlatılacak zamanlardayız.

Tam da kendimize yetebilecek alanları yaratmak ve çaba ortaya koyacak zamanlardayız.

Neden bunu değerlendirmekten kaçıyoruz?

Dr. Çiğdem DÜRÜST