Herkesin hayalidir zengin olmak.
Tanımı da farklıdır malum.
Para, altın, gayrimenkul, gönül, sağlık, çocuk gibi zenginlik kriterleri belirlenmiş kimi zaman.
Ama elbette ki para olmuş hep karnı doyuran!
Ya da öyle zannetmişiz…
Fakirliğin de tanımı kişiye göre değişir elbette.
Döner dolaşır, yine alım gücüne geliverir ‘’fakir’’ kelimesinin tabiri.
Bugün, çalıştığı işten makul bir maaş alan, arabası ve evi olan, sosyal aktiviteleri ve varsa ailesinin gereksinimlerini karşılayabilecek maddi güce olan bir kişinin, ideal bir profile sahip olduğunu söylememiz mümkün.
Hatta, günümüzün akıllı evleri, market ürünlerinin evlere teslimi, her türlü gıdaya ulaşabilme, sınırsız ev internetine sahip olma, internetten alınan ürünlerin kapıya kadar teslimi, ev temizliğinin firmalara verilmesi gibi kolaylıklar da neredeyse günümüzün standartları haline geldi.
Daha bundan 10-15 yıl önce, bu yaşam kolaylıklarının çoğu yoktu.
Tüm bunlara sahip olabilen kişiler, ‘’zenginlerdi’’.
Zenginlik kriterleri arasında, havuzlu geniş evlerde oturmak, tatilleri dünyanın farklı yerlerinde yapmak, dünyanın tanınmış kişileri ile oturup kalkmak gibi, herkesin ulaşamayacağı kriterler de olabilir elbette.
Ama gelin görün ki, yaşadığımız şu yıllarda ve önümüzdeki yıllarda, zenginlik kriterleri içerisine çok önemli unsurlar girdi ve etkisini de artarak hissettirecek!
Su, gıda ve toprak!
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, dünyamızdaki her üç kişiden biri kirli su içiyor!
Diğer taraftan, küresel açlık da artmaya devam ediyor. Dünyada, yaklaşık her yedi kişiden biri açlık çekiyor!
Yıllar geçtikçe, dünyamızda, ekilebilen kaliteli tarım arazilerinin alanı azalıyor.
Yaşadığımız çağ, su, gıda, barınak sıkıntısı yaşayan insanların yanında bir de ‘’modern fakirler’’ üretiyor. Bu modern fakirlerin işleri, arabaları var. Bankalarda paraları da var. Modern evlerinde, teknolojinin son olanaklarından yararlanabiliyorlar. Tatil için plan bile yapabiliyorlar. Ancak, yapamadıkları bir tek şey var. İçtikleri suları ve yedikleri gıdaları tam anlamı ile kontrol edememek!
İşte çağımızın yeni fakirlik kriterleri!
Üzerinde yazanlarla içeriği farklı içme suları ile dolduruyoruz vücudumuzun üçte ikisini!
Organik gıdalardan bahsediyoruz ama neyin organik neyin GDO’lu olduğunu anlayamıyoruz!
Marketteki salatalığı, mevsiminde yesek bile, içine boca edilen bitki hormonlarını, tarım ilaçlarını ölçemiyoruz! Kırmızı et yerine, daha sağlıklı olduğunu zannettiğimiz beyaz ete yönelirken, araya biraz da balık eti serpiştiriyoruz menümüze. Ama olmuyor, kaçamıyoruz bedenimize, gıdalar aracılığı ile yapılan müdahalelere!
Sonra da anlamsız bir şekilde, hasta oluveriyoruz! Çok sağlıklı görünsek de, erken yaşta kalp krizi çalabiliyor kapımızı! Ya da bir bakıyoruz, genç yaşta diyabet tanısı alıyor yakınlarımız! Bu hallerimizle, modern dünyanın, zenginmiş gibi görünen fakirlerini temsil ediyoruz!
Diğer taraftan, yeni bir ‘’zengin yaşantısı’’ moda oluyor!
Eskiden beri var olan zenginliklerinin üzerine, sağlıklarını nasıl koruyacaklarının formülünü de ekliyorlar!
Öyle ilaçlarla, vitaminlerle falan değil!
Tarla sahibi oluyorlar! O tarlalarda hem çalışıyorlar, hem de üretiyorlar. Böylece bir taraftan, toprağa dokunup stres atıyor, topraktaki antibiyotiklerden faydalanıyorlar, diğer taraftan da haftalık egzersizlerine farklı bir renk katmış oluyorlar!
Ve dahası, o ‘’kıymetli’’ tarlalarında ürettiklerini tüketiyorlar…
Dünyamızın en kaliteli sularından içiyorlar, GDO ile tanışmamış ürünleri tüketiyorlar!
Çağımızın zenginleri tarlalarda sağlık bulurken, yeni türetilen ‘’zengin görünümlü fakirleri’’ de rezidanslardaki yaşamlarından, zenginlerin ‘’organik sofralarına’’ sermaye mezesi olmaktan öte bir yol katedemiyorlar!
Yazının özü: Siz siz olun, tarlanıza sahip çıkın!