Yaşamak beyhude bir çaba.. Hani dağların zirvesine “kayayı” yuvarlamaktan yorgun düşen Sisifos’un her yuvarlanışında ardından bakarak yeniden zirveye taşıması; insanlığın durum komedisi.
Oysa yaşamanın saçmalığı Camus’a göre; tepelere doğru itilen kayanın yeniden zirveden aşağıya yuvarlanmasına tanık olan kişinin bu eylemi yapmasının ezgisel didinmesi bile yüreğini doldurmaya yetiyor.. İntiharı haksız çıkarmanın peşindeki Camus acaba kısır döngüyü trajik yapan “kahraman’ın her deneyişinde tekrar düşeceğini bile bile kayayı yukarıya taşımaya gayret etmesine yaşadığı dönemde nasıl da dizlerine vurarak gülmüştür bu gülünçlüğe..
Peki ya şimdi?
Kapı eşiğimizden adımımızı attığımız anda global bir köy olan dünyamızda her birimiz birer Sisifos değil miyiz? Sisifos’un kaldıramayacağı ağır kayanın altına her gün Ebu Kubeys Dağı’nın eteklerine kurulu 400 metrelik Merve’yle Safa tepelikleri arasında gidip gelerek aşındırdığımız; ceplerimizi hınçla taşlarla doldurduğumuz “Global şeytanı” taşlamaya yeminli faniler biz değil miyiz? Dünyanın kilometre kare ebadındaki dev çivisi çıkmış, ekseninden kaydığı bir gerçek iken Sisifos’un kayasının aramızda lafı mı olur?
Tanrılar tarafından cezalandırılan trajik kahramanımız Sisifos, ölümlü bilgeler arasında biz fanilerin gözümüze saçma olanın farkındalığını yaratmış olması acaba bizleri evrenin tarihsel gelişimi içinde hep böyle donatılı yalnızlıklarımızda diyalektiğin akla ziyan dönemecinde yarı uykusuz mu bırakacak?
En sapa nehirlerin bile denizlere kavuşması “an” meselesiyken her birimizin “kaya”sını baş yastığı yaparak/bilgilerimizi sağlam ve makbul bir yere dayandırmanın çalışması içinde olmalıyız. Çünkü yarın çok geç olabilir.