Bu meslekte her tür olayla karşılaşıyoruz…
Özel hayatlar dahil buna!
Aile içinde yaşananlar…
Boşanma sonrası eski eşler arasındaki sürtüşmeler!
Kızgın babalar…
Gözü yaşlı analar!
Elimizden geldiği kadar onların şikayetlerini değerlendirmeye çalışıyoruz…
Hatta özel hayat olduğu için bir çoğunu kaleme almayıp resmi makamlara devrediyoruz!
Ama öyleleri de oluyor ki, insanların devletin çeşitli kurumları karşısında eşitsizliğe ve adaletsizliğe uğraması bunları deşifre etmemizi gerektiriyor…
Tabi ki yine ailelerin isteği üzerine!
…
Lefke’den aradı önceki gün bir kadın okurumuz, adı bizde saklı…
Her ailede olabileceği gibi o da eşinden ayrılmış, oğlunun velayeti mahkeme tarafından kendisine verilmiş…
Nafaka alamama gibi bir takım sorunları var ama asıl mesele o değil!
Bu gün itibarıyla tam 10 gündür çocuğunu göremiyor…
Baba 10 gün önce almış ve bir daha da göndermemiş!
Haliyle kim olsa polise gider ve şikayetçi olur…
Bu hanım da Lefke polisine gitmiş ve durumu bildirmiş!
Oradaki bir çavuştan aldığı cevap şu;
“Çocuk kaçtı bundan sonra babadan kalacak!”
Bunu duyunca ‘ kim bu delikanlı çavuş acaba’ diye içimden geçirdim…
…
Elbette onun da ismini buradan deşifre etmeyeceğiz…
Ama şimdilik!
Çünkü burada büyük bir hukuk ihlali var…
Keyfiyet!
Babaya kıyak…
Bir kere annenin demesine göre çocuk evden filan kaçmamış!
Babası göndermiyor…
Belli ki bölgede nüfuzlu bir kişi ve poliste kendine yakın olanlara güvenerek yapıyor!
O kendi sorunu ama…
Polisin tavrı hepimizin sorunu olup çıkıyor!
Belli ki ahbap dost ilişkileri devreye girmiş burada…
…
Onun için çok değerli dostumuz Manavoğlu’na buradan seslenme ihtiyacı duyduk…
Elbette polis teşkilatı içinde ufak tefek dost ahbap ilişkileri belki doğal sayılabilir ama bu eğer birinin hakkını, hem de mahkeme kararına rağmen almak olursa suç teşkil eder!
Hem de polis eliyle…
Burada elbette Lefke polisinde çalışan arkadaşların tümünü de suçlamıyoruz ama gün gelir bir kişinin hatası tüm camiayı zan altında bırakır!
Hele de bu bir vatandaşa kıyak çekilecek diye başka bir vatandaşa haksızlık yapılırsa…
Onun içindir sitemimiz!
Bu çocuğunu anasına kavuştur Sayın Manavoğlu…
Sonra da şu çavuş arkadaşı al karşına ve yaptığının teşkilata yakışmadığını bir güzel anlat!
Anlat ki yeni hak iddiaları olmasın, poliste arkası olanlar korunmasın diye…
Dürüst fazla abartınca!
Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun da 16 Nisan referandumu için ‘evet’ kampanyasını desteklediğini açıkladı ama…
Bunu yaparken fazla abartmadı!
Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Kemal Dürüst ise TC Başbakanı Binali Yıldırım’ın salonda olmasıyla gaza geldi ve bu işe camilerdeki ezanı ve bayrakları karıştırınca haliyle ciddi tepkilere neden oldu…
Kendisi TC vatandaşı mı bilmiyoruz ama 16 Nisan’da gidip sandıkta ‘evet’ oyu verse bunu yadırgamayız…
Çünkü şahsi oyudur insanın, saygı duyarız ancak!
Ama ‘evet’ denilmemesi halinde camilerde ezanın susacağını, bayrakların ineceğini söylemesi büyük ama çok büyük hataydı…
Birincisi ‘hayır’ diyecek olan kendi seçmenine saygısızlık yaptı!
İkincisi manevi değerleri kullandı, sırf göze girsin diye…
Umarız hatasını anlar ve Kıbrıs Türkünden özür diler!
Ve bir tavsiye;
Siyaset öyle bir hassas dengeler üstüne kurulmuştur ki, ağızdan çıkacak yanlış bir söz o siyasetçinin sonu olabilir!
Yakışmadı!
“1. Bu kişinin oyu bile YÖK
2. Bu kişi bunca yıl bu adada ezan sesini mi duymadı!
3. Bu kişi ezan sesini susturmak İçin çaba sarf eden birini mi gördü
Ben 1987 doğumlu bir kişi olarak 5 yaşında camiye gittiğimden bu yanı camilerimizden ezan sesi hiç eksik olmamıştır.
Bu nedenle bu davranış bir bakana yakışmamış ve bu bakan bakar kişi bizim irademizi istediği gibi kullanamaz!
Yazıklar olsun…”
(Bir okur)
“Lefkoşa sokakları…”
“Hiç bir sorunumu düşünmeden, sokaklarda gezintiler yapmaktan çok hoşlanıyorum. Yürümek, kendi ayak seslerimi boş sokaklarda duyabilmek ve kendimi zayıf gösteren uzun ince gölgemi takip ederek her gördüğüm detayın arkasından farklı farklı anıları hatırlayarak dolaşmak gerçekten müthiş bir haz verir bana.
Bilirsiniz, Lefkoşa'nın sokakları nice hikayelerle doludur! Bunları bir yerlere karalamak gerekir derdi rahmetlik babam. Ama günlük hayat şöyle veya böyle becerir ve zamanı senden çalıp götürür. Ya işe gecikirsin, uyanamamışsın, ya bir yerlere şu saatte gitmen lazımdır ama geciktiğin için bütün her şeyi bırakıp koşturursun, ya da bir şeye canın sıkılır, üzülürsün, çocuğu özel dersten, hanımı işten, anneni doktordan alman veya oralara götürmen gerekir. Devlet dairelerindeki kırtasiye işlerinden erken kurtulabilir ve fırsat bulup yazmak için kompüteri açtığında, bu defa da Facebook'a kaptırırsın kendini ve divan kahramanlığı yapıp herkese laf yetiştirmeye çalışırken de kafandaki hikayeleri tek tek unutur gidersin…”
(Mete HATAY)
“Cevap verecek kimse yok mu!
“Bir gazetemizin haberine göre Tuğrul Türkeş şöyle demiş. Aynen kopyalıyorum.
"Türkeş KKTC’de yetkililerin “vatandaşlık verirsek Rum masayı devirir” dediğini söyleyerek “Böyle bir şey olamaz, bu ciddilik değil. Bunu kabul edemeyiz, bu konuda hoşgörülü olmayız” diye konuştu."
Eğer bu doğru ise (ki umarım değildir), yani UBP-DP'nin dağıttığı vatandaşlıkların sayısından bile memnun değiller ve daha fazlası için neredeyse bizleri tehdit ediyorlarsa ve buna toplum adına siyasi partilerimizden (hükümeti zaten geçtim) cevap verecek birileri çıkmaz ise yazıklar olsun! Çıkarsa da selam olsun.
Sen kimsin be adam?
(Hasan Ulaş ALTIOK)
“Örtüşmüyor…”
“TC'nin Kıbrıs ile ilgili politikası Türkiye’de iktidara kim gelirse gelsin kesinlikle değişmez bunu böyle bilelim,R R Denktaş zaten Taksim politikasının mimarıdır onu bir kenara koyalım,sn Talat'a gelince kendince bir inanca kapıldı ve ben TC'yi de RTE'nı da tartışarak ikna yöntemi ile her şeyi kabul ettiririm diye diye siyasi ömrünü tüketti ve o güvendiği RTE Eroğlunu Karpaz farkı ile Cumhurbaşkanı seçtirdi.Ama Akıncı nasıl bu toplumun ve sol'un desteğini aldı,çözüm beklentisi içinde olanların yüreklerine iki güçlü argüman ile su serperek 1- General çizmeyi çok aştın
2- Türkiyeye karşı dik duracak tek kişi Akıncı'dır söylemleri hep öne planda tutularak seçimi kazandı ancak şimdi geldiğimiz noktada eylem ve söylemleri seçim sürecinde söyledikleri ile örtüşmüyor…”
(Ahmet ERTAÇ)
Anıt ağaçlara sahip çıkamıyoruz…
Fotoğrafları Mağusa’dan Eyüp Hüdaverdioğlu gönderdi…
Çınarlı köyündeki anıt ağaç bu!
Anıt olmasına karar verilmiş ama…
Bakımsızlıktan kurumuş gitmiş!
2015 yılından ve 2017’den iki görüntü…
Her şeyi açıkça ortaya koyuyor!
Fazla söze gerek yok…