Kıbrıs Türk Müteahhitler Birliği önümüzdeki Cumartesi günü genel kurula gidiyor. Şuna kadar adaylığını Ahmet Baştaş açıklarken diğer adaylar henüz ortaya çıkmadı. Muhtemelen Hasan Tosunoğlu ve Faik Dağaştı son güne kadar adaylıklarını açıklayacak. 
KTİMB,1994 yılında kurulmuş yasalar ile güçlendirilmiş bir ekonomik örgüt. Yaklaşık 500 üyesi var. Cumartesi günü oy verebilecek üye sayısı ise 200 civarında. Hafta başı adaylığını açıklayan müteahhit Ahmet Baştaş ile bir araya geldik. Uzun yıllardır tanıdığım başarışlı bir iş adamıdır ve iyi bir aile şirketidir Baştaşlar Construction. Daha önce odanın içindeki “mafyalar” tarafından ölüm tehdidi bile almıştı. O dönem mücadeleyi dışarıdan yapmaya kadar verdi ve yönetimden ayrıldı. Şimdi başkanlık için geri döndü. Basın toplantısında Ahmet Baştaş sektörün KTİMB’nin sorunlarını dört ana başlık altında toplamış.
1-Müteahhitler Birliği yönetiminden kaynaklanan sorunlar.
2-Hükümetlerin sektöre olan ilgisizliğinden kaynaklanan sorunlar.
3-Annan Planı’ndan kaynaklanan sorunlar.
4-Global Ekonomi’nin yarattığı sorunlar.

Borç batağındaki KTİMB’ında borcunu yeniden yapılandırılması ve üyelerinin tekrardan birliğe kazandırılması gerekiyor. Bu konuda Baştaş’ın birleştirici ve bütünleyici olması kadar önemli olan bir başka nokta birliğin yeniden kurumsal bir yapıya kavuşturulması. İşte bunları yapabilecek bilgi ve tecrübede gördüm basın toplantısında Ahmet Baştaş’ı. Tabiî ki son sözü üyeler söyleyecek ve tercih yapacaklar. Ya mafya düzeni devam edecek ya adam gibi bir birlik olacak KTİMB.



Ne Sağda Ne Solda…
Sevgili dostum Ulaş Kıvılcım’ın geçen hafta sonu gönderdiği iletiyi ancak bugün sizlerle paylaşabiliyorum. Malum gündem çok hızlı değişiyor. İşte Ulaş’ın dikkatimize getirmek istediği hususlar…
Sevgili Alihan kardeşim
En sonunda birisi cesurca ülkemizin esas sorununun üzerine gidebildi. Önceki gün TV programında ve devamında köşe yazında belirttiğin ideoloji konusunda ben de fikirlerimi paylaşmak istiyorum seninle.
Aslında ülkemizde siyasi partilerin ideolojik olara çözülmeye başlamaları çok eski değil. Tahribat esas Annan Planı döneminde başladı. Önce UBP'den başlayalım. UBP her zaman KKTC'ni kuran ve yaşatma arzusunda olan bir partidir. Hatta bazılarımız TMT'nin devamı olarak görür. Kurulduğu 1976 yılından bu yana birçok sarsıntılar geçirmesine rağmen hem Derviş Eroğlu gibi bir genel başkanı olmasından hem de hamurunun sağlam olmasından dolayı en zor zamanlarda dahi ayakta kalmayı başarabildi; yani hep örgütlü kaldı. CTP ise daha içe kapanık bir görüntü içinde olsa da sosyalist çizgide tutunup Kıbrıs sorununda UBP'nin aksine her koşulda bir barış özlemi içinde oldu.
Kısaca özetlersek birisi KKTC Devletini yaşatmaktan diğeri ise o devletin başında bile olsa bundan hoşnut olmayacağını ve nihai hedefinin bir anlaşma olduğunu hiç bir zaman gizlememiştir. Sn. Talat'ın meşhur" KKTC kurulduğunda ağladım "demesi bu hayal kırıklığına en güzel örneklerden biridir.
Peki, Annan Planı bu durumu nasıl değiştirdi?
Annan Planı önümüze konulduğu zaman ve Türkiye'de artık Kıbrıs meselesine bakışını değiştirmeye başladığı dönemde deyim yerindeyse UBP'nin ideolojik temeli derinden sarsılmıştır. Düşünün hem KKTC'yi yaşatacağız diyeceksiniz ama diğer yandan federasyon görüşeceksiniz. Hem tek karış toprak vermeyiz diyeceksiniz hem de Mal Tazmin Komisyonu kurup Rum'lara gelin malınızı veya tazminatınızı alın diyeceksiniz?
CTP'ye gelince... Onların durumu aslında daha "trajikomik".Bir yandan Sosyalist geçinip, öte yandan Annan Planı'nı hazırlayıp önümüze koyanların nedense " emperyalistlerin oyunu" olduğunu süzemeyip, dün bize ayrılın diyenlerin bugün birleşin dediklerinde yine kendi çıkarlarını düşündüklerini göremediler. Ya da iktidarın kokusunu duyup görmezden geldiler. "Birlik", "Mücadele", "Tek yol Sosyalizm" diye slogan atanlar, CHE tişörtleri giyen tipik CTP'liler bir baktık ki ABD, AB destekli Conflict Resolution seminerlerinde boy göstermekte, nerdeyse tüm yöneticileri ABD'nin "rahle-i tedrisatından " geçmekte... Sayın Talat o dönemde ABD'nin Irak politikasını övmekte ve yüce demokrasisinden biraz da bizlere bahşetmesini buyurmaktaydı.
Sonuç olarak Annan Planı Kıbrıs Türkünün üzerinden öyle bir gelip geçti ki ne sağda ne de solda bir idealizm ve ideoloji bıraktı.
Peki, ne mi kaldı?
Bugün parti içi mücadelelerle sarsılan UBP ve CTP'ye bakmak yeterince açıklıyor sanırım... Ulaş Kıvılcım

Derviş EROĞLU: Tüm gözler şimdi sizin üzerinizde. Bugünkü basın toplantısında özellikle silihtar’a nasıl bir cevap vereceğiniz merak ediliyor.

Mehmet Ali TALAT: Bu bir iki gün içinde ekranlara çıkmazsanız adımı değiştiririm. Şimdi sırf ben adımı değiştireyim diye de ekranlara çıkmamazlık yapmazsınız değil mi?

İrsen KÜÇÜK: Kim ne derse desin böyle bir ortamda bile istediğinizi kabul ettirebildiğinize göre böyük politikacısınız. Neme lazım.

Ferdi Sabit SOYER: Önceki akşam program sırasında o kadar sinirlendiniz ki az kalsın size bir şey olacak sandık. Allahı var Çakıcı bile “aman bir şey olacak keselim” demek zorunda kaldı.

Özkan YORGANCIOĞLU: Şu imza işi kolay kolay unutulacak bir olay değil. Keşke imza atmadan önce birde İrsen Beyle görüşmeyi deneyip ondan sonra imzaları attırsaydınız.

Serdar DENKTAŞ: Geçen gece Ferdi Beyle öyle şeyleri döktünüz ki ortaya ancak iki program ister ortaya çıksın. Bu arada kamu yasası taslağını bulabildiniz mi?

Şerife ÜNVERDİ: Siyasetin içinde zaman su gibi akıyor ama bir bakmışsınız torununuz da kocaman olmuş. Bu arada geçen gün havalimanında torunuz kucağınızdaymış.

Ahmet İKİDERELİ: Önceki gün Mecliste yine en hızlı sizdiniz. Herkes gelişmeleri sizin geçtiğiniz haberlerden öğrendi.

Kadri FELLAHOĞLU: Pazar günü otobüs terminalindeki pazar ana baba günüydü. Pazar işi tutmuşa benziyor.

Dr. Erkut AŞICIOĞLU: ABD dönüşü uçakta fenalaşan bir hastaya acil müdahale yapmışsınız ve uçuş sırasında dikiş atmışsınız. Birde sizin gitmenizi eleştiriyorlardı.

Leman KUTAY: Bir valiz ile gittiğiniz ABD’den iki valiz ile dönmüşsünüz. Bu işe en çok çocuklar sevinmiş. Bu arada İlkay beye ne aldınız ABD’den?

Ali KİŞMİR: Alman bir dostumla program teklif edilmiş ama kabul etmemişsiniz. Bu arada bugün saraya davet alan özel gazeteciler arasındaymışsınız.

Ufuk SOGUR (Doctor): Fenerbahçe-Galatasaray maçını izlerken sinirden televizyona tabak atmışsınız. Bu arada Volkan’a vurmak içinde televizyonun sehpasına tekme atmışsınız. Daha neler artık.

Abdullah İŞKEY: Bu aralar sakin olmakta fayda var, birde Güner Göktuğ’a sakın tenhada yakalanma…

Güner GÖKTUG: Kaderin bir oyunu gibi siz kovaladıkça İşkey kaçıyor, üstelik yan yana geldiğiniz ortamlarda İrsen Bey’de olunca intikamınızı bir türlü alamadınız.

Ahmet KÂŞİF: İllaki seçime girmeniz gerekiyor mu? Ben sizin yerinizde olsam bu seçimleri pas geçerdim.

Turgay KONTİ: Valla bu kadarına pes diyorum. Şeytanın bile aklına gelmeyecek şeyleri bulup çıkarıyor sizinkini. Bu arada mangalı ne gün yakıyorsun.

Fuat NAMSOY: Lapta’da kuş sesleri arasında keyif yapıyormuşsunuz. Biz Lefkoşa’da sıcak günün sıcak siyasetinde yanalım. Reva mı bu?

Oğuz KÖSE: Belediye başkanlığına adaylığınızı açıkladınız ama partiler vekillik konusunda ısrarlı. Teklifleri iyi değerlendirmek gerekiyor.

İrfan Tansel DEMİR: Sıcaklar geldiği şu günlerde tüm tedbirleri iki katına çıkartmışsınız, tebrik ederiz. Umarız kazasız belasız yangınsız bir yaz olur.

GÜNÜN SÖZÜ
“Tüm siyasi aktörlere çağrımız, elde ettiğimiz en erken tarihte seçim fırsatını iyi değerlendirmek, ülkenin ve insanımızın önünü açacak işbirliği ve projelere yoğunlaşmaktır. Meclis'teki işbirliğimizi, toplumsal projeleri yaşama geçirmek için her zaman sürdürmeye hazırız. Şimdi yapmamız gereken didişmek değil, bu ülkeyi aydınlığa taşımak için çok çalışmaktır."
CTP Genel Başkanı Özkan Yorgancıoğlu
BİZİM TEMEL
Bizim uyanık Temel Amerika seyahatinde, barda tek başına oturan bayanın yanına yaklaşarak oturup oturamayacağını sorar. Aldığı olumlu yanıt üzerine muhabbet başlar.
"Ne işle meşgulsünüz ?" der bizimki
"Son zamanlarda doktora tezim olan, dünya insanlarının penisleriyle ilgili araştırma yapıyorum" der bayan. Bizimki dumur olmuştur ama hiç bozuntuya vermeden :
"Peki ne çıktı araştırma sonuçlarınızdan ?"
"Araştırmalar sonucunda gördüm ki, en uzun penisler İtalyanlarda, en kalın penisler ise İranlılarda oluyor" der bayan ve ekler: "Bu arada isminiz neydi" Bizimki hemen cevap verir :
"Roberto Rafsancani".