Son iki haftadır basında yer alan birkaç yazı aslında ülkenin hassasiyetlerini çok iyi bilen birileri tarafından bilinçli bir şekilde ortada sanki de bazı şeylerin zamanı geldi düşüncesi ile düğmeye basılarak iç huzuru bozmaya yönelik basında yer buluyor.
Benim görüşüm bu yazılar dönem dönem bilinçli olarak toplum üzerinde psikolojik harekat unsurlarının olumsuz etkiler bırakması ve ekonomik ve sosyal yaptırımların uygulanma sürecinde eksen kaymasını sağlamak amaçlı ortaya atılan ve gündemde toplumun ilgisini başka yöne çekmek için yaratılan suni bir olgu olduğudur.

Bir halkın başka bir halktan veya toplumdan topyekün nefret edip sevmemesi düşüncesini bir türlü hayal edip buna anlam veremiyorum doğrusu. Üniversite tahsil sürecimizden başlayarak ta bugünlere kadar gelmiş olan “Siz Türkiyelileri sevmiyorsunuz!” söylemini hala daha duymak ve bunu çeşitli yöntemlerle soruya muhatap olarak karşımızdakilere açıklamamızdan ben şahsen usandım bıktım. Kardeşim akıl var mantık var. Bana kişisel olarak zararı olmayan birini veya birlilerini sevmemek veya nefret etmek benim hasta ruhlu paranoyak bir kişi olduğumun bir kanıtı olmaz mı ? Aynı durum karşımdaki insan için de geçerlidir.

Ancak bana ve halkıma (dini, dili, ırkı ne olursa olsun kendini bu ülkenin bir parçası olarak gören ve emeğini bu ülkenin demokratik bir hukuk yapısına ve dünyasal bir kimliğe kavuşması için acımadan harcayan herkes) herhangi şekilde zarar veren ve bu yönde faaliyet yürüten her zihniyete ve düşünce yapısına ve bunları destekleyen herkese karşı da söyleyecek sözümüz var elbet.

Aslında Türkiye Cumhuriyeti’nde uzun yıllardır sosyo-kültürel yapısı itibarı ile farklı etnik kökenler ve gelenek-göreneklere rağmen birlik, bütünlük halinde iç içe yaşama formülü gün gibi ortada iken ve bu yaşayış tarzı da kültür alışverişi ile güzel bir görünüm sergileyebilecekken bazı siyasi kesimler tarafından ırk olarak ‘Türkleştirilmeye’ ve din olarak da Müslüman “Sunnileştirilmeye” me to zori (zorla) maruz bırakılması hem toplumun huzurunu hem de ülkenin sosyal yapısını tümden bozuyor . Bugünlerde Türkiye’de yaşanan bunca sorunun ve kaosun da başlıca nedeni budur. Baskı ve asimilasyon zihniyeti doğal olarak tepkiyi doğuruyor.

1974 itibarı ile 1980’li yıllara kadar Türkiye’den Kıbrıs’ın kuzeyine daimi ikamet etmek için yerleştirilen Türkiye kökenli yurttaşlarımız ve onların burada doğan çocukları ve torunlarını tuhaf bir iskan mantığı ile bazı yerleşim birimlerinde Kıbrıslı Türklerle birlikte bir yaşam oluşturacak ortak yerleşim birimlerine yerleştirilmek yerine körü körüne tamamıyle boş olan “getto” köylere yerleştirmek zaten o dönemin ırkçı milliyetçi mantığının yapmış olduğu bir çok hasta düşüncenin bir yansıması idi zaten.

Daha sonra ikinci ve üçüncü parti olarak 1990 ve 2000’li yıllarda kimi kaçak, kimi çalışma izinli, kimi de yerleşmek amacıyla adaya gelen birçok Türkiye vatandaşı, Lefkoşa ve Mağusa surlar içerisinde ya da farklı şehirlerde yerel halktan kopuk dışa kapalı gettolar oluşturup kendi içlerine kapanık, kendi yaşamlarını yansıtan ve her açıdan ne Kıbrıslı Türklerle ne de 1974’ten 1980’li yıllara kadar Kıbrıs’ın kuzeyinde kendilerine yeni bir hayat kurup geldikleri ülke koşullarına alışan Türkiyeli yurttaşlarımızla hiçbir şekilde uyum ve diyalog içerisine girememişlerdir. Az da olsa bu süreçte önyargısız olarak adaya ayak uyduranların da olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Milliyetçilik kıskacında yıllarca kendileri gibi düşünmeyenleri ötekileştirip yaşam hakkı tanımayan ve sözüm ona “resmi tez” kapsamında kendi koltuklarını garantiye almak adına Türkiye’den gelen bu yurttaşlarımızı menfaat ve kişisel çıkarları uğruna salt oy deposu olarak görmeleri ve yerli halkla birlikte her tür sömürüye maruz bırakılmaları en azından sömürüde ayrımcılık yapılmadığının bir göstergesi gibi !
Gerçekte Kıbrıs’ın kuzeyinde bu yaratılmak istenen ayrımcılığa dayalı statükonun baş mimarı bundan siyasi menfaat elde etmek isteyen ve bu tatsız durumu körükledikçe körükleyen “sözde” milliyetçi geçinen çevrelerlerin ta kendisidir. Bu zihniyetin besin kaynağı bu ayrımcılık üzerinden ortaya çıkan çatışmalardan elde edilen koltuktan başka bir şey değildir.

Bu arada sonuç olarak özünde insan sevgisi olan ve yukarıda da bahsettiğim gibi dili, dini, ırkı, doğduğu yer her ne olursa olsun yüreği bu ülkenin adil ve kalıcı bir çözüm ile uluslar arası hukuğun içerisinde yer alması sürecine katkıda bulunacak ve ırkçılık hastalığına yakalanmamış ve yurttaşlar arasında bölücülük yapmayan her bir birey CANdır……..

ASİMİLASYONUN her türlüsüne HAYIR….. Çift taraflı ASİMİLASYONA DA….