Girne’den Güzelyurt’a gidiyorum;
Geçiktöy barajının etrafından çok sayıda araç park etmiş, aileler Türkiye’den gelen suyu izliyorlar…
Fotoğraflar çekiliyor, göletteki su hayranlıkla izleniyor…
Herkeste bir özlem var, tuzlanan su yerine çeşmelerden şerbet tadında su akacak…
DSİ zaten çoktan barajın ön duvarlarına damgasını vurmuş ‘bu eser benim eserimdir’ mesajı veriyor…
Kocaman DSİ yazısı belki yanlış bir strateji örneği ama gerçeğin ta kendisi bu!
Gönül isterdi ki o dev yazının hemen yanında KKTC’den de bir kurumun amblemi olsun kim bilir belki de kendimi kandırmak için iyi bir yöntem olabilirdi…
Ama yine de tartışmalar garip, şu anda bu suyun nasıl ekonomiye kazandırılacağı değil, yönetim kavgası yapıyoruz…
Kısır döngüden başka bir şey değil bu!
KKTC bütün organlarıyla bir devletse elbette ki suyun yönetimi Kıbrıslı Türklerde olmalıdır…
Tufan hocam da yaptığı açıklamada aynen bunu söyledi zaten;
Türkiye bize tecrübesini aktarsın, teknik insanlarımızı eğitsin sonra da suyun yönetimi Kıbrıslı Türklere devredilsin…
Kim istemez ki böyle güzel bir ilişkiyi!
Ama işte geçmişte çok kötü örnekleri var bunun;
Hazırcılığa alıştırıldık, üretimden koparıldık, Türkiye’nin eski kötü yönetimleri sayesinde ‘besleme’ olduk çıktık…
Türkiye gönderdi biz yan gelip yattık, gelinen nokta ortada!
Kıbrıs Türküne tembel diyenler utansın elbette…
Tufan hocanın tek bir yanlışı var o da şu cümlede sırıtıyor;
“Başka bir devlete ait resmi bir kurumun gidip başka bir ülkedeki su kaynaklarının tümünü yönetmesi doğru değil. Bu dünyanın hiçbir yerinde görülmedi…”
Ah be Tufan hocam, nasıl bir açıklamadır ki bu!
Belki ilk bakışta doğrudur, böyle bir örnek dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir ama şu “başka ülke” tanımlaması oldu mu şimdi?
Sonra;
Hangi ülkede başka bir ülkenin yardım heyeti görülmüştür ki…
Hangi başka bir ülkenin, yolu, suyu, okulu, bütün alt ve üst yatırımı başka bir ülke tarafından karşılanır ki!
Söyler misin Tufan hocam, hangi ülkede maaş ödemesi zora girince bir başka ülke devreye girer ve eksileni tamamlar?
Hangi bir ülke başka ülkeye faizsiz, karşılıksız, geri ödemesi olmayan onca para yardım yapar ki!
Türkiye ile KKTC’de belli bir kesimi karşı karşıya getiren su krizi artık kabak tadı vermiştir…
Önce eski Türkiye yönetimleri, sonra bizdeki kötü yöneticiler sayesinde iki kardeş ülke arasında nifak tohumları atılmış ve ciddi bir güvensizlik ortamının yaşanmasına neden olunmuştur…
Tufan hoca bu yönden haklıdır ama aynı zamanda haksızdır da…
Geçmiş kötü örneklerle doludur!
Siyasi iradesini ve mali yönetimini Türkiye’ye bırakan bir zihniyetin meyveleridir bu yaşananlar!
Hem de hiç yaşanmaması gereken bir konuda…
 
 
Sigara, alkol ve uyuşturucu!
 
Geçmiş yönetimlere oranla uyuşturucu ile mücadelede sanki de daha bir azim ve çalışma ortamı yaratıldı…
Uyuşturucu kullanımı yasalarımıza göre büyük suç ve her gün basın polisin basın bültenlerinde en fazla her tutan adli olaylar arasında yer alıyor!
Ama alkol ve sigara konusunda bir yasal gereklilik yok…
Kapalı yerlerde sigara içimi yasak ama önce işi sıkı tuttular sonda denetimler filan bitti bir çok bar ve restoranda serbest hale geldi, kimsenin umurunda bile değil!
Sigara reklamı yasaklandı, gazino isimlerinin üstü silindi ama alkol reklamları en dev ekranlarda hepimizin gözünü çıkaracak neredeyse!
Ve alkollü içki reklamlarını gençlerin gözünün içinden kaldıracak siyasi irade yok…
Daha neyi bekliyorlarsa!
 
 
Anıtkabir ve Anıttepe!
 
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yattığı Anıtkabir’i ziyaret edenler bilir;
Müthiş bir düzenleme, çok ciddi bir çevre düzeni ve ziyaretçilerin tüylerini kaldıran mekanlar…
Buram buram devlet kokan, Türkiye’nin kalbinin attığı yer!
Bir de bizim Anıttepe’mize bakar mısınız;
Türkiye’den bir devlet yöneticisi gelirse ne ala, açarlar temizlerler..
Sonra ziyaret gerçekleşir ve kapıya kilidi vururlar!
Ne bir nöbetçi var ne bir görevli…
Ama Dr. Küçük denilince, hele de anma günündeki nutuklar insanı çileden çıkarıyor!
 
 
 
“Biz bize yeteriz!”

Bu kimlik bugün doğmadı. Bu kimlik yüzyıllardır önce doğdu ve benim kimliğimdir. Bunu kimse değişemez ve değiştiremez. Vardır ve hayatta olduğu sürece de var olması için mücadelemi sürdüreceğim. Bu kimlikten anılar ve usumuzda kalacak anılar.
Ölümsüzleştirilecek anılar.
İşte bu, benim kimliğim, benim duruşum ve benim yurdum!
 
(Zekai Altan)
 
 
 
,