Dipkarpaz sanki dünyanın bir ucu ya…
Orada olanlar Lefkoşa’da günler sonra duyuluyor!
Çünkü orası sanki bu devletin sınırları içinde değil…
Ne devlet bölge insanının sorunlarıyla yeteri kadar ilgilenebiliyor ne de biz basın mensupları mesleğimizin gereklerini yerine getiremiyoruz!
Oysa entellektüel kesim hala bakir olan oraları yere göğe sığdıramaz…
Hafta sonları gezmeler, yemeler içmeler tamamdır ama!
İş bölgeye ve bölge insanına sahip çıkmaya gelince ortalıklarda kimseyi göremezsiniz…
Hal böyle olunca da orada yaşanan olayları yine onlar kendi aralarında çözmeye kalkarlar ve genelde de polislik olurlar!
Sonra da huzur bekleyin oralardan…
…
Recep Tayyip Erdoğan İlkokulu hakkında geçtiğimiz sene onlarca yazı yazdık…
Nedense bölge sırsalda olunca devlet de oraya elini yeteri kadar uzatamıyor!
Ya da bizde hep siyaset ön planda olduğu için şikayet konuları bir iki telefonla frenleniyor…
Arkası olan hep kazanırken, olmayan baka kalıyor!
Zaten devlet imkanlarının kıt kanaat gittiği bir bölge bir de buna adaletsiz kararlar eklenince alın size işte isyan sebebi…
Böyle adaletsizlikler bir de eğitim kurumlarına yansıyınca, bunun da bedelini elbette oradaki insanların tümü ödüyor!
Devletin oralara çok ama çok daha fazla sahip çıkması gerektiğini vurguluyoruz da ne oluyor, durum ortada…
…
Emine Sarı adlı vatandaş dün telefonun diğer ucundaydı!
Kızgın olduğu da zaten ses tonundan belliydi…
Pazartesi günü 13 yaşındaki kızını bir başka veli arabasına almış, basmış fırçayı!
‘Kızımı taciz etti’ diye parladı kızgın anne…
Olayı okul müdürüne aktarmış ama müdürün pek de umuru bile olmamış!
Çarşamba günü yine gitmiş…
Müdür ‘niye geldin’ diye parlamış!
Sarı, orada bulunan sendika yetkililerine şikayet etmeye kalkışmış…
‘Bu kadını dinlemeyin’ demiş!
Sonra polise şikayet etmekten başka bir çaresi kalmamış…
…
Bilindiği üzere şu sıralar aynı okulda bir darp olayı iddiaları var ortada…
Basında bir şeyler yazılıyor, ilgili sendika bunlar yalanlıyor!
Sendikayı anlarız sonuçta suçlanan bir üyesi ve ona sahip çıkacak ama burada devlet nerede, ilgili bakanlık nerede, müfettişler nerede…
Başkent’teki koltuklarında keyif mi çatıyorlar!
İki gündür basında yazılıp çiziliyor, bakanlıktan tek kelimelik bir açıklama yok…
Onun içindir sitemimiz!
Devlet oralara daha fazla elini uzatmalı…
Yaşanan sorunları, şikayetleri halının altına değil üstüne çıkarmalı!
Daha da önemlisi bölgede kendini hissettirmeli ki orada yaşayanlar da bu devletin bireyleri olduklarına inansınlar…
Bilmem anlatabildim mi!
Güney’den et almak mubahtır…
Hayvan yetiştiricileri açıklama yapıyor;
İthal ete izin verilmesinmiş!
Çünkü verilince millet o ete saldıracak…
Fiyatlar yarıya inecek!
Hiçbir zaman memnun olmayan kesim bunlar, devlet yani aslında vatandaşın sırtına yüklendikçe yükleniyorlar…
Ama büyük bir kesim var ki etini ve bir çok ihtiyacını Güney’den karşılıyor!
Bazıları da Rumları zengin ediyorlar yaygarası koparıp insanları vatanda haini ilan ediyor…
Hoş bunlar da bir çok gereksinimlerini oradan karşılıyorlar ya, açtırmasınlar bize kara kaplı defteri mahcup olurlar sonra!
Et fiyatlarında güney ile kuzey arasında resmen uçurum var…
Orada 24 TL’ye satılan kuzu etini biz burada 40 TL’ye alıyoruz!
Niçin hayvancı kesim kazansın diye…
Onlar kazanacak ama vatandaş hep kaybedecek!
Onun içindir, hiç kimse Güney’den et ya da bizden daha ucuz ürünleri alanları kınamasın…
Olan UKÜ’ye oldu!
Son kadın cinayeti olayı…
Dini nikahlı cani koca kadını UKÜ’ye kovaladı ve orada katletti!
Ama ilk haberlerde ‘UKÜ’de cinayet’ başlıkları ile verilince olay sanki de biraz UKÜ’ye mal ediliyormuş gibi oldu…
Bizim basının en büyük eksikliği burada!
Bazıları ölen kadını nasıl 6 aylık hamile çıkarınca kullandıkları başlıklarla UKÜ’yü de zara verdiler…
Türkiye’den bir çok kişi internet üzerinden olayı bu başlıklarla duyunca panikledi, hemen telefonlara sarıldı!
Onun için haber yaparken çok ama çok daha fazla hassas olmak durumundayız…
Çocukları rahat bırakın!
23 Nisan etkinlikleri tüm hızıyla devam ediyor…
Miniklerin coşkusu her şeye değer de!
Hani şu makamlara yapılan ziyaretler var ya…
İflit oluyorum resmen!
O kadar çocuğu oradan oraya koşturuyorlar…
Neymiş makama oturmuşlar, geleceğin yöneticileriymiş falan filan!
Geçin bunları lütfen, boş ve kalıplaşmış sözler…
Bırakın bu çocukları, gezip, oynayıp şarkı söylesinler!
Resmen işkence yapıyorsunuz…
“Şapkamı alıp gideceğim…”
Kendini sanata ve ülkesine adamış olan Turgay Hilmi…
Artık böyle konuşmaya başladı:
“Şapkamı alıp gideceğim…”
Çünkü bezdirdiler, küstürdüler böyle ülke sevdalısı bir adamı!
Yıllardır KKTC’ye Almanya’dan çeşitli yardım malzemeleri getiriyor…
Allah’ın bir teşekkürünü bile çok görüyorlar!
Ülkenin yanan tiyatro binasının yerine yenisi yaptıracağım diyor kendine randevu bile vermiyorlar…
Şimdi 250 kişilik orkestra getirecek ve bir ilki gerçekleştirecek!
Yine tıs yok…
Şapkanı al git Turgay hoca, yerden göğe kadar haklısın diyeceği ama!
Dilim varmıyor işte…
Hepimizin ruh hali ayni…
“Bizim bu cemaat yoruyor artık beni.
Bir yolculuğa çıkıp "asla geri gelmeyeceğim" demeyi çok özlüyorum bu günlerde..
O yolculuk ki, bir tuhaf kimsesiz yolculuk olsun..
Hedefsiz, amaçsız, yarışmasız, dayatmasız
Neresi olduğunu bilmediğim bir destinasyona doğru bükülen bir yolculuk...
Ne mutlu "Ben şimdi gidiyorum buralardan; bensiz" diyene...”
(Mete HATAY)