Biz daha ilkokuldaydık…
O lise sıralarında!
2 metreye yakın boyu vardı, mahallelinin gururuydu…
En iyi topu o oynar, en hızlı o koşar, arkadaşları arasında hep liderdi!
Okulun bahçesinde eğer top oynayacaksak önce onların maçı bitmeliydi…
Ara sıra adam bulamazlarsa bize sadece kalede görev verirlerdi!
Sonra askerlik dönemi başladı, vatan görevine gitti…
19 Temmuz 1974 akşamı gelen talimatla bizler evlerin camlarını siyah kumaşlarla kapatırken o Kıbrıs çıkarmasına hazırlanıyordu askeri birliğinde!
Adı Mücahitti, Kıbrıs’taki Mücahitlerle omuz omuza savaştı…
Aradan aylar geçmişti…
Onu evinin önünde görmüştüm!
Bir bacağı yoktu, bir kolu kesilmiş, kulakları sağır olmuş, görme özelliklerinin hemen hepsini kaybetmişti…
Artık bir Kıbrıs gazisiydi o!
Genç bir beden gitmiş, yarım, akli dengesi çok yerinde olmayan birisi olarak dönmüştü evine…
Mahallelinin idolünü öyle görünce gözlerimden iki damla süzülmüş ve çekindiğim için yanına bile gidememiştim!
Adını şimdi unuttuğum rahmetli olan babasının iki kelimesi hala aklımdadır;
“Vatan sağ olsun’ demişti çünkü…
Bu iki kelimeyi hiçbir zaman da unutmayacağım!
Belki bu çoğuna bir küçüklük anısı olarak gelebilir…
Ne yalan söyleyeyim benim de aklıma u anı yıllardır gelmiyordu, kim bilir belki de zamana yenik düşmüştük!
Dün geldi yıllar sonra…
Şimdi yaşıyor mu, nerede yaşıyor, sağ mı onu a bilmiyorum!
Peki nereden aklıma geldi dersiniz…
Geçen gün bütçe görüşmelerinde konuşuldu!
56 bin Kıbrıs gazisine madalya verilmesi meselesi…
İşte o haberi okuyunca aklıma ilk gelen Mücahit abi oldu!
Umarım yaşıyordur, umarım bu madalya kendine hiç gecikmeden ulaştırılır…
Madalya meselesi kamuoyuna yansıdı ya…
Yapılan yorumları okuyunca yine ağlamaklı oluyorum!
Kim diyor bu kadar para madalyaya harcanmasın yollar yapılsın…
Kimi okul, kimi cami yapılsın istiyor!
Kimi yardım derneklerine bağışlanmasını öneriyor…
Gereksizmiş onlar için bu kadar çok paranın madalyalara harcanması!
Sokağa atmakmış…
Daha yararlı işlerde kullanılmalıymış!
Ağzı olan konuşuyor işte…
Burada empati yapmak önemli…
Tam 42 yıl geçmiş üzerinden!
Düşünün bir kere, ister KKTC isterse Türkiye’de olun…
Gencecik fidanlar gitmiş bu topraklarda, vatan savunması adına!
Kimisinin kolu kopmuş, kimisinin ayağı…
Kimisi akli dengesini kaybetmiş, kucağında gözlerini yuman arkadaşları nedeniyle!
Kimi daha şanslıymış, tek kurşun almadan dönmüş evine…
Lütfen sadece empati yapın!
Bunlardan bir tanesinin de sizin aileden olduğunu düşünün…
Babanız olabilir, kardeşiniz olabilir, abiniz olabilir!
Vatan görevi sırasında canını yitirmiş, ya da gazi olmuş…
Ve sadece bir anı!
Devletin ona sunduğu şükran madalyası…
Elbette ne karın doyurur ne de gideni geri getirir, kopan bacağın yerine yenisini!
Ama lütfen önce empati yapın ve bari bir kez olsun bu madalya tartışmalarını yaparken kendinizi o insanların yerine koyun…
Ve paha biçilmez, manevi değeri çok büyük olan bir madalyayı çok görmeyiniz!
 
 
 
Papazın saati!
 
Saatler konusu belli ki daha uzun bir süre tartışılacak…
Hoş artık iş çığırından çıktı ve saçma bir zemine oturdu ya!
Hani şu papazın saati meselesi…
Papazın saat ayarlamasına uyup uymama tartışmaları!
Bakın size buradan benim de yeni öğrendiğim bir şeyi paylaşacağım…
Şu anda Kıbrıs Tarihi doktorası yapan bir ağabeyimden;
Kendini tarihe ve araştırmalara vermiş, şimdilik ismi bende kalsın…
Diyor ki Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu 2. Hrisostomas’ın ataları çok eski yıllarda Türk köyündenmiş!
Hem de tek bir Rumun bile olmadığı Türk köylerinden bir tanesi…
Olur mu olur!
Hele de Türk kökenli olduğu bilimsel bir açıklamaya ortaya çıkarsa…
Papazın saatini niçin kullanmayalım ki!
Bence araştırmaya değer bir konu ve top artık tarihçilerde…
 
 
Saray-Hükümet kavgasını zamanı değil!
 
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın Brüksel ziyareti öncesinde yaptığı kış saatlerine dönülmesi yönündeki açıklama dışarıdan pek görülmese de perde gerisinde ciddi bir kriz yarattı…
Bu konuda hükümetten Akıncı’ya çeşitli suçlamalar kamuoyuna yansırken daha da önemlisi müzakere sürecinde hükümetin görüşmelere takoz koyacağı iddiaları var!
Her iki tarafı da uyarma ihtiyacı hissediyoruz…
Müzakereler artık bizim konumuz olmaktan çıkmış Türkiye ve Yunanistan’ın da katılacağı 5’li konferansa doğru gitmektedir!
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu konferansa katılacak olması ve Türkiye kaynaklarının ‘çözüme çok yaklaşıldı’ dediği bu süreçte kimsenin kimseyle kavga lüksü yoktur…
Tabi ki iyi niyetliyseler!
 
 
MESAJ KUTUSU
 
Sayın Hüseyin ÖZGÜRGÜN, bir milletvekilinin özel ailevi bir durumundan ötürü sizi tehdit ettiğini dediğini yapmazsanız bütçeye onay vermeyeceğini söylemeye başladığını duyduk. Umarız buna geçit vermezsiniz zira bunun altından hiçbir zaman kalkamazsınız!
Sayın Derviş ÇEBİÇ Merkezi Cezaevi müdürü oldunuz ama makama hala üniforma ile değil sivil kıyafetle gidiyorsunuz ve bu da gardiyanlar arasında hoş karşılanmıyor. Bu arada uydu anteni takmaya devam etmiyorsunuz değil mi! Bilirsiniz devlette ikinci iş uyulmasa da hala yasak, uyaralım istedik!
Sayın Ahmet KAŞİF, bütçe görüşmeleri nedeniyle nisap sorunu olmasın diye belinizden olacağınız ameliyatı ertelediğinizi duyduk. Epey vefalı bir davranış doğrusu! Bunun meyvelerini elbette toplarsınız değil mi! Büyük geçmiş olsun!
Sayın Kemal Deniz DANA, bu kadar yüksek tempoda çalışmak ancak kendinize zarar vermek demektir. Bazı akşamlar Mağusa’ya doğru araç sürerken yorulduğunuz ve İnönü polis karakolunda sabahladığınızı biliyoruz. Yapmayın etmeyin deriz, kendinizi değilse sevenlerinizi düşünün!
Sayın Ersoy İNCE, sağlığınıza hızla kavuşmaya başladığınızı ve birkaç gün içinde tedavinize Mağusa Hastanesi’nde devam edileceğini memnuniyetle öğrendik. Allah sizi sevdiklerinize bağışladı ya gerisi de yalan dolan…
Sayın Mertdoğan SOYALAN, çalışmaları taktirle izlenen ender bürokratlardan bir tanesisiniz ve çalışmalarınız amirleriniz tarafından da büyük beğeni ile karşılanıyor. Tek düşündükleri haziran ayında emekli olduklarında sizin yerinize kimi atayacaklarıymış!
Sayın Kenan ARİFOĞLU, Tabipler Birliği Başkanı olarak yara karşılığı olarak hasta raporu yazan hekimlere karşı anlaşılan o ki siz de dokunmayacaksınız! Bunun elbette ileride size geri dönüşü olacaktır, uyarmadı demeyiniz olur mu!
Sayın Özel KADIOĞLU, sevenlerinizi korkuttuktan sonra anjiyonun başarılı geçmesiyle sevindirmişsiniz. Artık mekandaki şu mangal partilerine biraz ara mı verseniz diyoruz. Belli ki kuzular çevrilirken göze de geliyorsunuz değil mi!
Sayın Gürkan KARA, sizin de kendinizi artık ciddi bir bakım dönemine almanız gerekiyor! Bu tempoyla çalışıp memleketi kurtaracağınızı sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz! Bu arada günün sonunda madalya vereceklerini sanıyorsanız da çok yanılıyorsunuz…
Sayın Teoman TURAN, sosyal medyadaki paylaşımlarınız son günlerde sevenlerinizi korkutmaya başladı. Bir çoğunun yürekleri hopluyor bilesiniz! Acaba diyoruz andropoza filan mı girmek üzeresiniz!
Sayın Emir ERSOY, av sezonunda tek bir siftah yapamayınca bundan böyle balık avına gideceğinizi söylüyormuşsunuz! Silahlara o kadar da vergi ödemiştiniz değil mi! Bu arada denizdeki köpekbalıklarına aman dikkat!
Sayın Ergün SERDAROĞLU, umarız bize söylenenler doğru çıkmaz ve sizin de siyasi hayatınız sonuna kadar devam eder! Bazı konularda belki de haklı olarak duygusallık yaşıyorsunuz ama ileriyi de görmenizi salık veririz!
Sayın Kemal DÜRÜST, Lefkoşa-Haspolat yolu da artık trafik yükünü kaldırmıyor. Özellikle sabah saatleri sürücüler resmen işkence çekiyor. Burası içinde bir proje üretmeniz isteniyor. Bu arada Ercan’dan Lefkoşa’ya giden eski yolu da bir düşünün deriz
Sayın Yusuf  ERGÜÇLÜ, yani öyle bir kayınpedere sahipsin ki böylesi çoğuna nasip olmaz! Onu memnun kılmak için ne yapsanız yeridir. Ara süre sürpriz yapmayı da unutmayın olur mu! Zira göründüğünden çok daha fazla duygusal…
Sayın Kudret ÖZERSAY, önce Lefkeliler için açıklama sonra yolsuzluk konferansı, vatandaşı resmen damardan vuruyorsunuz! Bu da size ilk genel seçimlerde oy olarak geri dönecektir. Bu arada vekil adayları için de yoğun çalışmalarınız sürüyormuş, hadi hayırlısı…