Sizin içinize siniyor mu bilmem!
Benim sinmiyor…
Ülkenin bir yerinde ne zaman bir caminin elektriğinin kesildiği haberini duysam yüzüm kızarıyor…
Mahcup oluyorum!
Öyle çok fazla dindar olup, çok fazla camiye gittiğimden filan değil…
Din gibi bu kadar hassa bir konuda, bu kadar aciz kaldığımız için!
Cemaate zifiri karanlıkta namaz kıldırdıkları için!
Ezan sesinin maddi sıkıntılar ya da ihmal nedeniyle duyulmadığı için!
Evet, dört dörtlük bir Müslüman olmayabilirim ama, bütün bu yaşananlar beni derinden üzer, mahcup da olurum, yüzüm de kızarır.

Peki son bir yılda camilerimizin elektrikleri niçin birer birer kesiliyor?
Birinin garezi mi var camilere, hayır!
Müslümanlık unutturulmak mı isteniyor, ona da hayır!
Hele de Türklüğün geriye, Müslümanlığın ileriye çıkarılmak istendiği bu süreçte bunu düşünmek bile çılgınlık olur…
Peki neden?
Cevap gayet açık;
Devlet devletliğini, kurumlar kurumluğunu bir tamam yapmadıkları için.
Şimdiye dek hazıra alıştığımız ya da alıştırıldığımız için.
Kendi üzerimize düşen görevleri başkalarından beklediğimiz için!

Bir ara kendimce şöyle düşündüm;
TC Yardım Heyeti camilerin elektrik parası ödesin…
Vallahi de billahi de bunu yazmaktan utandığım için yazamadım, ama en azından bilginiz olsun istedim…
Yok benim dilenciliğe yüzüm var diyen varsa gitsin çalsın elçinin kapısını, el-avuç açsın.
Hatta el-etek öpsün, yalvarsın, Kıbrıs Türkü’nün ne kadar Müslüman olduğunu haykırsın ve parayı koparsın.
Eğer yüzleri varsa tabi…
Sen kendine düşen görevi yapma sonra git ‘aman elçim canım elçim’ de!
Şaşarım doğrusu!

Bir ülkenin ibadet yerlerinin elektriklerinin borcu nedeniyle kesintiye gitmesi rezalettir…
Bunun iki sorumlusu var;
Birisi, Vakıflar İdaresi, diğeri KIB-TEK.
Vakıflar İdaresi derken, alt kurumu olan Din İşleri Dairesi’nden bahsediyoruz.
Her yıl camilerin elektrik paralarını bütçeye koyup Vakıflar İdaresi’ne bildirmeleri gerek.
Ama çoktandır bildirmiyorlarmış.
Yani bu konuda bütçeye para konulmayınca toplamda 3.5 Milyon TL’lik bir borç birikmiş.
Buna bir de faizi ekleyince alın size 7 Milyon TL.
Ve bu paraya her gün yeni faiz biniyor.
Bunu talip Atalay’a sormak lazım, önceki Müftü Yusuf Suiçmez’e hatta daha eskisi Ahmet Yönlüer’e sormak lazım.
Be Müslümanlar, bu görevinizi niçin şimdiye kadar yerine getirmediniz?

Peki ya KIB-TEK?
O da suçlu, o zaman ayağa kalksın!
İşler kötüye gidip, özelleştirme gündeme geldi ya, başladılar teker teker şalter indirmeye…
Can havli yani!
Postu kurtarma meselesi…
Habersiz, ihbarsız, caminin elektriklerini kesmek de neyin nesi?
Daha önceki yönetimler, niçin bu kadar bekleyip borcun katlanmasına göz yumdular?
Var mı bunun bir cevabını verecek olan baba yiğit?

Prof.Dr. İbrahim Benter.
Kıbrıs Vakıflar İdaresi Genel Müdürü.
Şimdi başını iki elinin arasına almış düşünüyor, bu kadar büyük borç nasıl ödenir diye!
Bütçesi belli, maaş ödemesi belli emekli ücretleri belli…
Vakıfların her ay maaş ödemesi sadece 550 bin TL.
Değil camilerin elektrik borcu için 7 milyonu, 70 TL’si bile yok…
Benter, yine şansını denemiş hükümete gitmiş, en azından faizleri bize silin demiş.
Hükümet, Nuh demiş Peygamber dememiş, borcun hepsini bir yılda ödeyin diye tutturmuş, sonra da ortaya böyle bir rezil durum çıkmış.
Onun için, her caminin elektriği kesildiğinde, bilmeden etmeden dışarıdan gazel okumaya hiç gerek yok.
Alacaklı biziz, verecekli yine biziz…
İhmal eden, ileriyi görmeyen, camilerin elektriği kesildiğinde de yüzleri kızarmayan yine biziz.
Sorunun cevabı bu kadar basit!
Günahı kimin boynuna ise artık…


Burs paraları ne oldu?

“Levent Bey iyi günler.
Oğlum Türkiye'de doktorasını yapıyor. Başka arkadaşlarımın çocukları da farklı yerlerde doktora yapıyorlar.
Bu çocuklar 3 aydır burslarını alamadılar.
Hadi biz çocuklarımıza destek olabiliyoruz. Fakat olamayanlar ne olacak.
Bu çocuklar gurbette ne yiyip ne içiyorlar?
Kimin umurunda?
Eğitim Bakanlığı’nı aradığımızda ise “bizim bütün evraklarımızı hazır, Maliye Bakanı ne zaman onay verirse o zaman ödeme olacak. Devlette para yok” dediler.
İlgilenirseniz seviniriz. Şimdiden teşekkürler…”
(Bir veli)


“Yargıdaki dosyalar!”

“İnsanımız çok az şey biliyor siyaset ve siyasetçiler hakkında. Yıllardır olduğumuz yerde saymamızın en büyük nedenlerinden biri de bu. Öyle bir inanıyoruz ki siyasete siyasetçiye oy verdiğiniz bir partiyi veya o partide siyaset yapanları eleştirmek vefasızlık ihanet ve bu gibi sıfatlarla tanımlanıyor toplumun genelinde.
Esas vefasızlık iktidar hırsına kapılarak kötü yönetim ve yöneticilere göz yummak değil midir.
Esas ihanet yolsuzluğun usulsüzlüğün doğal olarak karşılandığı bu ülkede yargının dahi bilgisindeki dosyaları ileriye götürmemesi değil midir.
Çok yazık, Kıbrıs Türkü ben merkezli siyasetçilerin peşinde yolsuzluğun ve usulsüzlüğün siyasetin doğası haline geldiği bir ülkede her geçen gün gamsız günü birlik yaşayan amaçsız bir topluluk haline geliyor artık yeter demenin zamanı gelmedi mi ?


GÜNÜN FOTOGRAFI


MESAJ KUTUSU

Sayın Sunat ATUN, UBP Gazimağusa İlçe Binası’nın 7 ay önce takılan parti tabelası bin TL’lik borcu nedeniyle yerinden söküldü ve kılınızı bile kıpırdatmadınız. Partiden 10 kişi bulup 100’er TL toplayamadınız mı? Cami önünde mendil açsanız bu parayı bir günde toplayabilirdiniz.

Sayın Aziz GÜRPINAR,
basın mensuplarının yatırımlarının peşine düşeceğiniz yönündeki açıklamalar kamuoyunda büyük ses getirdi. Onlarca özel sektör çalışanı mesaj göndermiş, sadece basın mensuplarının değil tüm özel sektör çalışanlarının sosyal haklarının gözetilmesini istiyorlar. Haksız da değiller hani!

Sayın Hüseyin KAYA, Recep Tayyip Erdoğan’ı Sevenler Derneği kurup daha sonra da bunu partiye çevirme kararınızı duyunca ne yalan söyleyeyim dudağım uçukladı. Umarız bu konuda samimi değilsinizdir. İnsaf da dinin yarısı yani…

Sayın Oya TALAT, önümüzdeki sene yapılacak olan yerel seçimlerde CTP’den Girne Belediye başkan adaylığınız konuşulmaya başlandı. Yakında bu konuda kapınızı çalarlarsa sakın şaşırmayın olur mu?

Sayın Özkan YORGANCIOĞLU, sorunun kaynağı geçmiş hükümetler ama şu anda ülke Başbakanı siz olduğunuz için camilerdeki elektrik kesintileri şimdi sizi de bağlar. Konuya hassasiyet göstermeniz bekleniyor.

Sayın Aykut ÜRETİCİ, başhekimliğinizin ilk günlerinde çalışanlardan iyi not aldınız. Özellikle disiplinli çalışma ve olaya vakıf olmanız beğeni ile karşılandı. Böyle devam ederseniz başınız hiç ağrımaz.

Sayın Ali BAŞMAN
, Golden Tulip Otel’e ortak olduğunuzu geç de olsa duyduk. Bu devirde ne varsa gazinodan var gerisi yalan değil mi? Hayırlı ve uğurlu olsun, bol kazançlar dileriz.

Sayın Zeki ÇELER, partilileriniz size her an yuvadan uçacak gibi bakmaya başladılar. Yeni parti çalışmalarına Avrupa’dan destek alabilirseniz ne ala, yoksa işiniz hayli zor. Hele de bizim gibi muhafazakar bir toplumda…

Sayın Uğur KİRAZ, DP-UG’in balosunda boy gösterince epey merak konusu olmuş. Kıbrıs Sigorta Maliye Bakanlığı’na göre artık CTP’nin de balolarına katılmak zorunda kalabilirsiniz. Gazanız mübarek olsun…

Sayın Faiz SUCUOĞLU, bu dönem genel sekreterlik görevine aday olmayacağınızı duyduk. Demek ki siz de artık siyaseti öğrendiniz. Sabreden derviş muradına erermiş değil mi? Doğru yoldasınız, çiz yalpalamadan devam…

Sayın Ersin TATAR,
kontrollü tefecilik konusu ben de dahil bir çoğunun kafasını karıştırdı. İyi de madem ki bunlar çok kazanıp hiç vergi vermiyorlar ha keşke enselerine bakanlık döneminizde çökseydiniz. Ne iyi olurdu değil mi?

Sayın Osman KORAHAN,
Kültür Dairesi’nde bir takım yasal olmayan işlerin döndüğü ihbarları geliyor. Özellikle Personel Dairesi ile birlikte hareket edip burayı mercek altına almanız isteniyor.

Sayın Hüseyin ÇOBANOĞLU, İrsen beyi bir çoğu bıraktı ama tek siz vefa gösterip bırakmadınız. Dost böyle günlerde belli olurmuş diye boşuna söylememişler değil mi?

Sayın Salih İZBUL, dünürünüz Yüksel Çelebi’ye yerel seçimlerde destek verip vermeyeceğiniz merak konusu olmuş. Bana soranlara ‘Salih beyi arayıp sorun’ dedim haberiniz olsun…

Sayın Olgun AMCAOĞLU, bir belediye başkanının elini öpmeniz istenince sinir krizleri geçirdiğinizi duyduk. Yakında başka yerlerini de öpmenizi isterlerse sakın şaşırmayın. Bu ülkenin dingili çoktan koptu…



Günün Fıkrası

Otobüs bekliyorum…

Bir gün, kadının biri evdeki elbise dolabı ses yaptığı için eve marangoz çağırmış, marangoz, kadına şikayetini sormuş, “dolabın nesi var? “Kadın, dolabım çok ses yapıyor demiş, adam dinlemiş dolabı çıt yok. Kadın, sesin dolabın dışından değil, içinden geldiğini söyleyip, adama dolabın içine girip de dinlemesini söylemiş. Adam da bunun üzerine dolabın içine girip ses dinlemeye başlamış. Beklemiş, beklemiş yine çıt yok, bu sefer kadın marangoza, otobüs geçtiği zaman dolabım ses yapıyor demiş, adam da bunun üzerine dolabın kapağını kapatıp otobüsün geçmesini beklemiş. Ne olsa beğenirsiniz, adam dolabın içindeyken kadının kocası eve gelmiş, ceketini asmak için dolabı açtığında, dolabın içinde bizim talihsiz marangozu bulmuş! Kadının kocası sinirli bir şekilde marangoza sormuş, “sen burada ne arıyorsun” marangoz ise “şimdi size ne diyeyim ki, otobüs beklediğimi söylesem inanmazsınız”