UBP Genel Başkanı Faiz Sucuoğlu konusu Kıbrıs Türk siyasi tarihinde benzeri görülmemiş önemli dönüm noktalarından biridir.
Ezici çoğunlukla UBP'nin başına geçen bir isim, başbakanlık görevini yapamamaktadır.
İşin siyasi ve Konjonktürel yanına hiç girmeyelim ama Sucuoğlu boş durmuyor bunu iyi bilelim.
UBP Genel Başkanı Faiz Sucuoğlu parti genel başkanlığından ayrılacağı yönündeki iddiaları kabul etmiyor.
Yani Başbakan olmaması ve yaşananlar onu pes ettirmedi.
Çünkü Sucuoğlu partililerine çok güveniyor.
Arkasını UBP'lilere dayamış ve kendinden çok emin.
Bu kez olası bir Kurultayda yüzde 70 oyla geleceğim diyor...
Sucuoğlu sessiz sessiz gün sayıyor pusuya yatmış ve kurultayı bekliyor anlaşılan...
Erken bir kurultaya giderse UBP hiç şaşırmayın..
Belki de 5 adaylı bir seçimde Sucuoğlu’nun yüzde 70'lik iddiası da azımsanacak bir çıkış değil.
Bu arada Sucuoğlu, yüzde 70 değil, yüzde 100 ile UBP'nin başına tekrar gelse ne olur o da ayrı bir muamma...
Hatta hiç düşünmek istemediğimiz bir yara...
***
Sunat Atun bakanlık görevinden istifası ya da istifa ettirilmek zorunda kalışının ardından dün detaylı bir açıklama yaptı.
Özetle 'Haklı olan, haksızlığa uğratılan benim; Halka doğruları söyleyen de yine ben oldum…' dedi ve kendini savundu.
Açıkça UBP'nin politikalarını eleştirdi..
Yılsonu itibarıyla 3,5 milyar TL açık öngörüsünün geçerliliğini devam ettiğini söyledi.
“Hayat pahalılığının maaşlara kesintisiz yansıtılması ben görevden istifa ettikten sonra para bulunduğu için değil mahkemenin ara emri verme olasılığı yüzünden belediyelerin alacağı kaynağın geciktirilmesi ile olmuştur” dedi.
Atun'un açıklamasında mutlaka çok haklı olduğu yerler var ama...
Bu kez Atun için evdeki hesap çarşıya uymadı...
İlk Bakanlıktan alınışının ardından tekrar o koltuğa geri dönmüştü ancak bu kez kazın ayağı değişti...
Atun'un çıkışları ve duruşu belli ki bu seferlik Ankara'dan da destek bulmadı.
Sunat Atun'un sıkı mali politikası belki haklı ama gerçekçi değil.
Yüksek enflasyon, kamuda maaşlarda ciddi kesinti, elektrik ve akaryakıt fiyatlarına öngörülen okkalı zamlar...
Kağıt üstünde bu ülkenin ayakta durması için acı bir reçete olabilir bu ama fiiliyatta bu halkın da kaldırabileceği bir yaşam tarzı var...
Çok zorlamamak gerek...
***
KKTC'de milletvekili demek 'bakan adaylığı' demektir.
Asıl hedef bakanlıktır, milletvekilliği sadece araçtır.
Bu yüzden her milletvekili bakan olabilmek adına büyük emek verir.
Herkese ümit ve vaat sözü verilir...
Sonra gün gelir ve o koltuğa oturulur.
E tabi o koltuğu oturduğun zaman bunun da bir bedeli vardır.
O koltuğa gidene kadar vatandaşla o kadar içli dışlı olunur ki artık o makamın saygınlığı da ciddi anlamda değer kaybetmeye başlamıştır.
Ayağına parmak arasını çekip şortunu çeken içeri dalar.
Hatta resmi kabullerde bile bu görüntü haber ajanslarına yansır.
Bakanlıklarda kimin eli kimin cebinde belli değildir.
Devlet görevlileriyle halkın arasındaki samimiyet, yakınlık elbette takdir edilecek bir durumdur ama her şeyin bir ölçüsü var değil mi?
Normal şartlarda devlet işleri bürokrasiye takıldığı için tanıdık bakan sayesinde işleriniz ya çözülür ya da hızlandırılır.
Devletle iletişimin en kolay ve hızlı yolu bakanlıklardan geçer.
Bu çarpık sistem vatandaşı buna zorlar. Sistem sağlıklı işlese aslında buna hiç gerek kalmayacaktır.
Ama bu bozuk sistemden o koltukta oturanlar da nemalanır...
Çünkü vatandaşın işi çözülmüştür, bir oy daha garanti edilmiştir.
Kamu teşkilatının başındaki, siyasi sorumluluğa sahip yöneticilerin vatandaşın tümünün sorunlarına çözüm üreten, projeleri olan, geleceği dizayn eden kişileri olması gerekirken sadece kendi seçmenine ve potansiyel oy olarak gördüğü kişilere hizmet etmesi artık son bulmalı.
Bakanlıklar ahbap çavuş ilişkisiyle bütün gün çay kahve içilen, yemek yenilen bireysel sorunların çözüm yeri değildir...
Bu ülkede yaşayan herkese eşit hizmet verme yeridir...