Müzik dünyasının en sevilen isimlerinden olan İbrahim Özduran, sahnede bulunduğu zamanlarda aldığı keyfin çok büyük olduğunu söyledi:
Ülkemizin yetiştirdiği önemli değerlerden birisi olan ve zorlu yaşam şartlarında her zaman galip gelmeyi başaran İbrahim Özduran, sanatı ve işletmeciliği ile her yükselişte olmayı başardı. Özduran, hayat hikayesini müzik ve sahne sevgisi ile bütünleştirerek bizlere anlattı.
“Kendinizi bize anlatır mısınız? Nasıl bir hayat hikayeniz var?
1974 yılında Limasol’a bağlı Ağrotur İngiliz Üssü’nde dünyaya geldim. Bir savaş çocuğuyum. Göç sonrası Gazimağusa kazasına bağlı İncirli köyünde büyüdüm. İlkokulu orada bitirdim. Ortaokul ve lise hayatım Mağusa’da geçti. Anne tarafımın Çatalköy Girne’ye yerleşmesine rağmen, babam çiftçiliği sevdiği için Mesarya tarafında İncirli köyüne yerleştiler. Bir çiftçi çocuğuyum. Çocukluğum hep çalışmakla geçti. 7 yaşından 18 yaşıma kadar küçük baş ve büyük baş hayvanlarımız oldu, portakal bahçelerimiz, patates ekimimiz oldu. Çocukluğumun yarısı neredeyse ovalarda geçti. Sesimin açık ton oluşunu da ona bağlıyorum, çünkü ovalarda istediğiniz gibi şarkı söylüyorsunuz, rahat oluyorsunuz, bağırıp çağırabiliyorsunuz. İlk sahne tecrübelerim hep ovalarda oldu. Hatta çok enteresandır o çocukluk dönemlerinde ne olduğunu bilmediğim halde gavcar değneklerini kısa keser, mikrofon yapardım (herhalde sanat insanın içine yansıyor). Yüksek taşların üzerine çıkar, ovalara bağıra bağıra şarkı söylerdim. Bir gün bu şarkıları insanlara okuyacağıma ant içmiştim kendi kendime. Yıllar geçti, lise bitiminde 92 senesinde Long Beach’te okul balomuz vardı. Orada arkadaşlar sesimin güzel olduğunu bildiği için, arkadaşların önerisiyle sahneye alındım. İlk okuduğum şarkı da “Seni sevdiğim diye deli dediler, aldırmadım seni sevdiğim için”di. Bir Arif Susam şarkısı. O zamanlar modaydı. Long Beach otelinin sahibinin hanımı çok feci şekilde ağlamaya başladı bu şarkıyı okuduğumda. Eşine dedi ki bu çocuğu buraya alalım. Program sonrasında da benimle görüşüldü. Ben de aileme söyledim. Fakat rahmetli babam benim sanatçı olmamı istemedi ve “ben seni bu yaşa sanatçı olasın diye yetiştirmedim, sarhoşlara meze olma” dedi. Git şanlı şöhretli meslek yap dedi. Avukat ol, öğretmen ol, mühendis ol vb.. Bu düşüncesinden ötürü de ben üniversiteye gidemedim çünkü babam gitmemi istemişti. “Madem benim istediğim olmadı senin istediğin de olmayacak. Ben de gitmem” dedim.
İşletmecilik adımını nasıl attınız?
İngiltere’ye gidebilirdim paralı askerliği yapabilmek için. Babam ona da hayır dedi “askere gitmeyen adam olmaz” dedi. Onu da kabul ettim ve 2 sene askere gittim. Çıktıktan sonra bir banka işim oldu. O zamanın özel bir bankasında çalıştım. Daha sonra sahneye çıkmama izin vermedikleri için, bankadan ayrıldım. Bir dönem İngiltere’de çalıştım. Getirdiğim paramla burada kendi köyümde işletme açtım. Küçük bir mazot istasyonuydu. Onu geliştirdikten sonra kendime ait bir restoranım oldu. Yazlığım oldu. Kendi el dekorlarımla mutfakta kendim çalışarak birçok şeyi kendim yaparak insanlara bir şeyler sunmaya çalıştım. Dediler ki “neden şehre gitmedin?” Dedim ki “her şey fazlasıyla var”.
Ben zorluklarını çekecektim ama köydeki insanların da hakkıdır eğlenmek veya bir benzin istasyonunun olması. En azından hizmetin daha yakına gelmiş olduğunu düşündüm. Ama zaman içerisinde hata yaptığımı düşünüyorum. Belki de sanatçılıkla esnaflık bir arada gitmezdi. Bunu öğrendim. 20 sene market ve restoran işlettim. Bir dönem polislik sınavına girmem için ısrar etti ailem. Onu da yaptım. Fakat onda da sahne yasağı geleceği için sınavları kazanmama rağmen, polis okuluna gitmedim. Şimdiye belki emekli çıkardım (gülüyor).
Sanatım için evlenmedim. Bir yuvam olmadı. Bir bayramım seyranım ailemle olmadı. Bu yönden her şeye bir açlığım var. Çünkü aileyle bayram günleri bir başkadır. Onlardan hep mahrum yaşadım. Ama hiç pişman değilim, çünkü sanatımı gerçekten sevdiğim için alnımın her damlasını helal ediyorum.
Restoran fikri nasıl oluştu?
Köyde işlerin yürümeyişi ve uzak oluşu, içkili âlem olduğu zaman geri dönüşün problem oluşu beni sıkıntıya itti. Bir arayış içerisine girdim. Mekânlarda yıllarca çalıştım. Belli bir yaştan sonra insan, belli birilerinin baskısı altında kalamaz. Ben de yöneticilik ruhu yüksek olan bir insan olduğum için kendime ait bir iş yerimin olmasını istediğim için Eyva Restoran’ı kiraladım. Birçok detayı ile kendim ilgilendim. Dekor, boya, yemek vb.. 1. yılımızı doldurduk. Rekor programlar yaptık, her zaman olduğu gibi. Halkımıza buradan çok teşekkür ediyorum, yanımda olan personelime, sanatçı arkadaşlarıma, herkesin özverili oluşundan dolayı da çok teşekkür ediyorum. Şimdi de elimizden geldiğince, düğünler olsun, toplu yemekler olsun, müzik olsun, ortam olsun, her şeyin en kalitelisini sunmaya çalışıyoruz. Hayalimdeki yarattığım dekorları gerçekleştirip insanlara daha rahat bir ortamda bulunduğunu düşünüyorum.
Eyva’nın özel bir anlamı var mı? Neden Eyva?
İçkili ortamlarda şerefe der gibi eyva diyerek bardak tokuştururlardı. Bizim mekân sahibinin babaları (Zübeyir Bey) o koymuş bu ismi. Hatta Rum zamanında buranın galeri olduğunu biliyorum. Ve ondan sonra küçük bir kasap dükkanından restorana dönüştürüldü. Benden önce çeşitli ellerden geçti. Elimizden geldiğince de toplamaya çalışıyoruz. Çok da iyi gidiyor. Şükür olsun. Öncekiler sahibinden sonra hak ettiği değeri vermedi. Benden öncekiler mekanda iyi bir başarı sağlar mıydı tartışılır. Derginizde de yaptığınız çeşitli tanıtımlardan dolayı, reklamlarınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum.
Türkiye ve Kıbrıs piyasasına bir albüm yaptınız, klibiniz Kral TV de yayınlandı. İstediğiniz yere ulaştınız mı ?
Tabi ki! Belki CD satışı olarak, sahne alarak kazanmadım, ama adada da benim yaptığımı yapan yok. Yani burada çalışmaları olan kıymetli arkadaşlarımız var. Müzisyen arkadaşlarımız var, stüdyoları var. Türkiye çok farklı bir boyut, yani en önemlisi maddi kaynak. Ve beni zorlayan bu, çünkü benim karakterimde gidip sponsor bulma alışkanlığı olmadığından, bunun zorluklarını yaşıyorum. Her şeyi kendim yapmak istiyorum. Birisinden alıp da yapmak bana çok zor geliyor. Onun için hep kendi cebimden yıllarca biriktirdiklerimi, çalıştıklarımı yatırarak yaptım. 220 bin TL’nin üzerinde bir paradan bahsediyorum. Çünkü hala daha onun borcunu ve faizlerini ödüyorum. Onun zorlukları var, 2 yıl geçmesine rağmen albümü yaptığım için hiç pişman değilim çünkü çok iyi ve kendi alanlarında profesyonel insanlarla çalıştım. Aranjelerde, Suat Sakarya, Erman Tazegül, Hüseyin Çekiççi gibi, bestecilerde Niran Ünsal, Gökhan Tepe, Ahmet Selçuk İlkan, Adnan Fırat, Yalçın Polat gibi büyük isimlerle çalıştım. Kıbrıs’tan da Mağusa Limanı şarkımızı okudum. Okuduktan sonra da klip yapmamamıza rağmen büyük bir patlama yaşandı. 2-3 şarkının senaryolarını da ben yazdım. Hepsi hazır duruyor. Bekliyorum. Sponsor bulamasam da inşallah kendi imkanlarımla klip çekmeyi hedefliyorum.
En küçük yaştan en büyük yaşa insanların onayını ve takdirini alan bir eser oldu. Ve hayatımda yaptığım en doğru işti diye düşünüyorum. Hiç de pişman değilim. Bir daha elime fırsat geçerse daha iyisini yapacağıma emin olabilirsiniz.
Müzik piyasasına iletmek istediğiniz bir şeyler var mı?
Tabi ki var. Bu iş dışarıdan göründüğü kadar kolay değil. Mesela sadece sahneye çıkıp 2 saatlik program yapmakla olmuyor. Madalyonun ters yüzü var. Kendimden örnek vereyim. İşte kendi yerindesin, paralar kazanıyorsun, yeni programlar yapıyorsun, çok rahatsın gibi konuşmalar oluyor. Ama öyle değil işte. Arkasına baktığınız zaman, gece gündüz uykusuzluklar, maddi manevi sıkıntılar, yorgunluklar gizlidir. Ama dediğim gibi işinizi seviyorsanız bunun başka alternatifi yok. Yaptığınız işten zevk almalısınız. Ben de bunu yapıyorum. İşimi çok seviyorum ve zevk alıyorum. İnsanları çok seviyorum. Şarkı söylemeyi çok seviyorum. Sahnesiz bir hayat düşünemiyorum. Yani gelen insanlar da memnun olduğu ve desteklediği sürece de ben hep sahnede olacağım.
Son olarak eklemek istediğiniz neler var?
Herkese başarı diliyorum. Ama birbirimize daha da destek olabilsek keşke. Bazı kıskançlıklar, küçük dedikodular oluyor ama bunlar işin tadı tuzu. Tabi tadı tuzu kaçırmamak lazım. Bazıları boyutu aşıyor ve ister istemez insan huzursuz oluyor tabi, ama ben kafama takmıyorum. Çünkü ben işimi yapıyorum. Ne olduğumu, ne yapmak istediğimi çok iyi biliyorum. Onun için pek de umurumda değil yani. Herkese de başarı diliyorum. Mesarya Ajansa da bu röportajından dolayı çok teşekkür ediyorum.