Ana rahminden çıktığı andan itibaren dünyaya sürgün gelir insan. Rahimin sıcağından soğuk dünyaya adım atışına ve ilk nefes alışına ağlayarak tepki gösterir her bebek. Bir sonu olsa da, nereye gittiğine tam anlamıyla vakıf olamayacağı, ne zaman biteceğini hiç bilemeyeceği göçün ilk travmasına ilk reaksiyondur, o çığlık. Şizofreniye atılan ilk adımdır aynı zamanda. Bebek büyüdükçe, sürgün geldiği koskoca dünyadaki diğer insanların damarlarında da aynı kırmızı kanın aktığını, bağırsaklarında aynı atığın biriktiğini görecek ve ırk, dil, din, cinsiyet, cinsel yönelim ayrımları gibi, sınırların olmasına da anlam vermeyecektir bir türlü. Toprakların hudutları olduğu ve toprak parçalarının bekçilerini geçemeyeceği belletilecektir kendisine. Dünyadaki milliyetçiliğin ve şovenizmin insanlar arasında birçok ayrımcılığı körüklediğini zamanla kavrasa da, sürüldüğü dünyada anbean yok edilme korkusuyla büyütülecek, kendi toprağını, kendi bayrağını ve kendi kültürünü savunması kafasına günbegün işlenecektir. Çünkü dünya, yeryüzünün sunduğu nimetlerden daha fazla pay almak isteyenler ve hiç pay alamayanlar arasında tarih boyunca sürmekte olan bir savaşın gezegenidir ve bu savaşın gerçek nedenini gizlemekte şovenizm, milliyetçilik ve ırkçılıktan daha başarılı bir kisve icat edilememiştir henüz.

Savaş alanı ve sükunet yan yana mı gelir; bebek, rahimdeki huzura bir daha hiç kavuşamayacaktır. Kabullenecektir şizoid dünyanın paranoyak ‘tehdit’lerini. Toprakların sınırı çizilmiş madem, benim ülkeme de sınırsız ve izinsiz giriş olmamalı diyecektir. Haksız da görünmeyecektir hani. Bundaki haklılığı, milliyetçiliğini haklı çıkarmayacaktır da, gel de anlat! Dünyadaki şovenizmin ve milliyetçiliğin diğer örneklerine sığınacak, benim ülkeme gelen de benim kültürümün emrine girecek, benim istediğim gibi yaşayacak diyebilecektir. Kendi kültüründen çıkmayanı, hele de yoksulsa hor görecek ve çıkarına gelmediği sürece ülkesinde istemeyecektir. Uzun yıllardır ülkesinde kalana, bana benzemek için çabalayacaksın, benim gibi düşünecek, benim gibi konuşacak, benim gibi giyineceksin demekten çekinmeyecektir. Onlara, kendi toprağında sana dayatılan şizofreniyi benim toprağıma taşıma, milliyetçi Türklüğü getirme buraya, benim şizofrenimin bir parçası olmayı kabul et ve ‘Kıbrıslılaş!’ demekteki çelişkiyi göremeyecektir.

A güzel kardeşim ha senin, ha benim; Türkleştirme ve Kıbrıslılaştırma aynı hastalığın ürünü değil mi? Kendi ülkenin Türkleştirilmesine tepki göstereceksin, ama Kıbrıs’a geleni de bu kez sen Kıbrıslılaştıracaksın öyle mi? Şizofreninin kıyası mı olur? Benim şizofrenim senin şizofrenini geçer kavgasına mı tutuşacaksın? Seni Türkleştirmeye kalkana yanıt olarak, ben de senin buradaki vatandaşlarını Kıbrıslılaştıracağım diyecek ve Kıbrıslılaşmıyorlarsa içine almayacak ve atacak mısın onları?



Sürgün geldik. Sen de, ben de, o da. Hiçbirimizin hiçbir şeyi yoktur; vicdanımızı dinleyen insanlığımızdan başka. Yoksulluğa ve haksızlığa karşı savaşın ülkesi, milliyeti, ırkı, cinsiyeti yoktur. Kıbrıslısı, Türkiyelisi, Rumu, Fransızı, İspanyolu yoktur bu işin. Öyle Kıbrıslılar bilirim; doğduğu memleketi elden giderken kılını kıpırdatmaz. Öyle Türkiyeliler bilirim; doğmadığı ancak yaşadığı ülke için, Kıbrıs için mücadele eder. Mesele, şizofreninin ağına düşmemek ve yaratılan şizofreniyi açığa çıkarmaktır. İş, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun yoksulluğa ve adaletsizliğin her türüne birlikte karşı çıkabilmek ve farklılıklarımızın yarattığı zenginlikle ve güçle daha gür sesimizi çıkarabilmektir. Yok eğer milliyetçiliğin, ırkçılığın, şovenizmin ve cinsiyetçiliğin dayatıldığı köhne dünya ilişkilerinde hala şizofreni bizleri teslim alabilecekse, hepimizin sonu belirsiz yaşadığı bu sürgün yer, her neresinde nefes alıyor olursak olalım hiçbirimize mutluluk bahşetmeyecektir. Ne sana, ne bana, ne de ona…

Arif Hoca onu derken, bunu da demez mi; sorayım sana şimdi. Hem mesele ‘paket’se, ‘paket’in Kıbrıslısı, Türkiyelisi olmayacağını bizzat görmedik mi? Tüm dünyada aynı reçeteler, aynı paketler sürümde… Paketlere karşı çıkanlarla, paketleri savunanlar arasında milliyet farkı mı var? Sadece ezilenlerin yanında olanlar ve olmayanlar var.