Karar vermiştim ya avukat olacaktım ya gazeteci…
Bana öyle bir dünya lazımdı ki her zaman doğru olduğuna inandığım düşünceleri dile getirebilmeliydim.
Susmak, insanların yüzüne gülmek dalkavukluk etmek bana göre değildi.
Dosdoğru olmalıydım bu hayatta ve inandıklarımın sonuna kadar gitmeliydim durmadan, dinlenmeden.
Büyüdükçe anladım ki avukat olarak böyle bir hayat kurmam mümkün değildi.
Ya da mümkündü de aç kalma ihtimalim vardı çünkü bir avukat bazen suçlu olduğunu bildiklerini bile savunmak zorundaydı.
O zaman karar verdim, gazeteci olmalıydım. Ancak o zaman doğru olduğuna inandığım her şeyi söyleyebilirdim.
Hep yazar olma umudu ile girdim bu yola.
Çok umutsuz olduğum anlarım da oldu kütüphanelerde sabahladığım, günlerce uykusuz kaldığım, işsiz dolaştığım günlerim de.
Asla pes etmedim.
Yazmak için hep çok okumak gerektiğine inandım.
Öyle de yaptım.
En umutsuz anımda bile kitaplara sığındım.
Onlar bana ne anılar, ne hayaller e hikâyeler kazandırdı…
Anlatılmaz.
Hatırladığım ilk anımda kitaplarım vardı, sanırım hatırladığım son anımda da yine onlar olacak.
Her insanın dünyaya bir sebep için geldiğine hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inandım.
Hayatımıza giren insanların da…
Daha dün gibi hatırlıyorum önümde bembeyaz bir sayfayla ben ne yazarım diye düşündüğüm anı.
Yoktan var edebilimiydi insan, isteyince edebiliyormuş hatta bomboş bir sayfa yüzlerce sayfaya bile dönüşebiliyormuş.
Başkalarının hikâyesini anlatmakla başladığım yazı maceramda artık kendi hikâyemi anlatıyorum.
Elbette, Kıbrıs Time’ın varlığı sayesinde.
Bir yıl göz açıp kapayana kadar geçmiş bile.
O bir yaşına basarken bizler de sizler sayesinde yeni bir yaş aldık.
Kendi adıma yazar oldum diye bilir miyim, diyemem ama…
İyi ki Kıbrıs Time ve sizler var.
Böylece nefes almaya devam ettiğim sürece, araştırmaya, sorgulamaya, okumaya, yazmaya devam diyebiliyorum…