Ekonominin ‘e’sinden dahi anlamadığım için ekonomik paket konusunda da yorum yapmaktan kaçınıyorum.
Sabah televizyon programlarında da ekonominin göbeğinde olanları konuk alıp paketin özünü öğrenmeye çalışıyorum.
Bir hafta boyunca bu konuyu enine boyuna tartıştık, canlı telefon bağlantıları yaparak vatandaşın da görüşünü aldık, öncelikle bu paketin bizim değil, tamamen Anavatan kaynaklı olduğu gerçeğinde birleştik.
Ama, hala bu pakete imza atmak zorunda kalanların, ‘paket bizimdir’ diye tutturmasına anlam veremedik.

Bir kere;
Ülkenin iş adamları paket konusunda karpuz gibi ikiye bölünmüşler.
İthalat yapanlar bu pakete şiddetle destek veriyor.
Çünkü paket gereği gün gelecek fonlar sıfırlanacak ve doğal olarak fiyatlar düşeceğinden halkın alım gücü yükselecek, ithal ürün getirenler de daha fazla para kazanıp. Daha çok ülkeye yatırım yapacaklar.
Buraya kadar tamam da, peki ya tüketen değil de üreten kesim bu arada ne olacak?

İşte bütün mesele bu, çok değil daha birkaç yıl önce ithalatçı-ihracatçı kavgasından öte gitmeyen kısır bir döngünün içinde kavrulup gidiyoruz.
Paketin uygulamaya girmesiyle birlikte, üreten değil tüketen bir toplum yapılmaya çalışılıyoruz ve emekçi kesimin bütün kavgası bundan ibaret.
Bu yüzden Ticaret Odası ve Sanayi Odası fena halde birbirine düşmüşler, ama onları ortak paydada buluşturmak için kimsenin bir gayretini görmek mümkün değil.

Dedik ya, biz de daha paketin içeriğini yeniden öğreniyoruz.
Örneğin şu narenciye cenneti olmamız konusu;
Hep iddia etmişim ki, bizde üretilen narenciyenin aroması dünyanın hiçbir yerinde yok.
Ama bu müthiş ürünün biraz dış etkenler, biraz da kendi ellerimize canına okumuş, daha 20 sene önce 100 bin dönüm olan narenciye bahçelerini 50 bin dönümlere kadar düşürmüşüz.
Artık iş işten geçtiği, narenciye ağaçları şöminede kül olduğu için kimseyi suçlamak istemiyorum.
Ya da narenciye ağaçlarının sökülüp, yerine havuzlu villalar dikmeyi de konuşacak değilim.

Ama, bu ülkeye her yıl ithal edilen sadece portakal suyuna, 5 milyon Dolar’dan fazla para ödediysek, bunu sindirmek olası değil.
Evet, yanlış okumadınız, narenci cenneti olan ülkemize dışarıdan her yıl 5 milyon dolarlık portakal suyu geliyor ve biz de bunu bir güzel tüketiyoruz.
İşte, üreten ve tüketen örneklemesine uygun bir göstergedir bu.
Kendi ürettiğimiz ve tadı baş ülkelerde olmayan narenciye sektörünü küçültürken, parayı dışarı gönderip ithal etmek, hangi siyasi akla uyar bunu da varın siz cevaplayın.

Bu ülkenin portakal suyu ihraç edilirken üretici yüzde 58 oranında vergi ödüyorsa, ama portakal suyunu getiren ithalatçı bunu içeri sıfır gümrükle sokuyorsa burada mutlak bir sakatlık var demektir.
Buna bir de üretimde haksız rekabet ve çok farklı üretim girdileri eklenince, zaten Kıbrıslı Türk narenciyecisi ta baştan kaybetmiş demektir.
Aynı uygulama, yine ülkenin en lezzetli patatesi ve hellimi için de geçerlidir.
Yıllardan beridir ambargolar ve izolasyonlar altında kaldığımız sadece kocaman bir yalandan ibarettir, zira biz kendi ürünlerimizi burada ki 40 bin askere bile satamayacak beceriksiz ve basiretsiz siyasiler tarafından yönetildik.

GÜNÜN FOTOĞRAFI




Okur Mektubu:
Sayıştay Başkanlığı’nı kim denetleyecek?

Aşağıdaki yazı, sayıştayın bugünkü durumunu yansıtan kısa bir özettir ve bu duruma dur deyecek olan mercii için bir ihbardır:
Öncelikle bir devlet memuru olan Sayıştay başkanı, işe 9’dan önce gelmemeyi alışkanlık haline getirmiştir.Yani asli görevi kamu kaynaklarının gözcüsü ve koruyucusu olmak olduğunu her demecinde kendisinin de vurguladığı Sayıştay başkanı, en başta kendisi devletten aldığı maaşı hak etmemektedir.Ayrıca bu durum, kurum içerisindeki işe başlama saatlerine de yansımış bulunmaktadır.Kurumun personeli saat 8’de işe geliyor fakat 9’a kadar olan sürede çay-kahve sohbetleri ile mesailerini geçirmektedir.
Kurumdaki ikinci vahim durum, başkan ve bir üyenin, geçmişte yaşadıkları husumetten ötürü diğer üyeyi tamamen pasifize etmiş olmalıdır. Söz konusu üye, kurum içerisinde hiçbir faaliyette bulunmamakta, hiçbir kararda iradesine bakılmamaktadır.Bu durum hem bir hukuk dışılık, hem yine hak etmeden alınan bir maaş, hem de kurumun organize olamamasını, işlerin yürütülememesini arz etmektedir.
Hukuk dışılıktan bahsetmişken, işe başlayamayan denetçiler konusunda ise; sözde kamu işlemlerinin yasalara uygunluk denetimi yapan sayıştay başkanlığı, kendi yasasında çerçevesi çizilmiş olan görev ve yetkilerini bile bilmeden, bunların dışına çıkarak, diğer anayasal bir kurum olan Kamu Hizmeti Komisyonu’nun anayasal yetkisi olan atama yetkisine tecavüz etmiş, bu konuda açtığı dava mahkemece red ve iptal edilmiş olmasına rağmen, tamamen bu olaya odaklanmış olarak hukuk dışılığını sürdürmektedir.
Bu sebeplerden ötürü yıllardır doğru dürüst denetim yapamayan, rapor çıkaramayan Sayıştay başkanlığı, bunların üzerini örtmek için bütçe görüşmelerinde, aslında kendi denetçi personeli için niteliksiz yorumunda bulunarak, denetimler için “nitelikli denetçi” personeli artırımı talep etmiştir.
Devletimizin saygın (olması gereken) bir kurumunda, bu tür hukuk dışılıkların, ciddiyetsizliklerin yaşanması gerçekten çok üzücü ve düşündürücüdür.
Ve aslında bugün geldiğimiz noktanın bir özetini içermektedir.
(Bir okur)




Mağusa’ya mı gitmek istersiniz, gece kulübüne mi?

Fotoğraftaki tabelalar foto montaj değil gerçektir.
İki karayolu tabelası ve bir de gece kulübü tabelasına bakarak tercih yapabilirsiniz.
İsteyen Mağusa, Tuzla ya da Mutluyaka’ya, isteyen de ismi üstünde yazan gece kulübüne gidebilir.
Tabelaları ilginç yapan ise , gece kulübü tabelasının karayolları standartlarındaki tabelalara benzetilmesidir.
Devletin ciddiyetinin seviyesini görmek isteyenler için güzel bir resim.




MESAJ KUTUSU

Sayın Hamza Ersan SANER
, Ercan’ın yeni sahibi Taşyapı şirketinin taahhüt ettiği 116 milyon Euro’luk ilk taksiti ödeyemediği ve sadece 1 milyon Euro ödeyerek size imza attırdığı iddia ediliyor. Bu konuda kamuoyu açıklama yapmanızı bekliyor.

Sayın Alican KABAKÇI, Bitkisel Üretim Çalıştayı’nın açılış konuşmalarında size söz hakkı verilmediği için çalıştayı sabote etmek istediğiniz ve üretici kesime bu etkinliğe katılmama çağrısında bulunduğunuzu öğrendik. Tarım Bakanı fena kızgın bilesiniz.

Sayın Şahap AŞIKOĞLU, BRT’de bir programa katılmayarak program yapımcısını fena halde sıkıntıya sokmuşsunuz. Yani biz de sizi basının halinden anlarsınız sanmıştık, yanıldık mı acaba?

Sayın Ahmet ZENGİN
, bölgenizde sizin aracılık yapıp soysal yardımdan maaş bağlattığınız bazı kişilerin bunu hak etmedikleri tespit edilmiş. Bu konuda son günlerde yoğun ihbarlar alıyoruz.

Sayın Ejder ASLANBABA, Londra’da çok büyük bir konfeksiyon atölyesi kurup çalıştırmak için KKTC’den işçi aramaya başladığınızı öğrendik. Dış Türkler Masası’nda istihdam edip sonra da işsiz kalanları da düşünüyor musunuz? Bazıları çok mağdur oldu bilesiniz.

Sayın Ertuğrul HASİPOĞLU, organ nakli yasasının bir an önce geçmesi için kamuoyunun baskısı her geçen gün artıyor. Daha şimdiden organlarını bağışlamak isteyen çok sayıda vatandaş var. Biraz kıpırdanın lütfen.

Sayın Alirıza USLUER, önceki gün kahvede oynadığınız bütün oyunları kazanarak bu konudaki başarınızı tescil ettirmişsiniz. Artık Meclis’te de arka arkaya başarılı icraatlar bekliyoruz. Bölge halkına sözünüzü unutmadınız değil mi?

Sayın Kemal ALTUNCUOĞLU, derneğiniz üzerinden esnaf kredisi isteyen ve bunun için bin 90 TL ödeyen vatandaşlar artık hayıflanmaya başladı. Bakan Sunat ile bu konuyu bir an önce çözmenizi istiyorlar.

Sayın Mehmet ÖZKARDAŞ, bu seni yeni yıl hediyesi olarak siyasilere özel valiz hazırlattığınızı öğrendik. Artık bir çoğunun eşyalarını toplama vakti geldi değil mi? Akıllıca seçim doğrusu.

Sayın Mehmet MOREKET, 2012 yılının siyasetçisi olarak Bakan Ünverdi’yi önermişsiniz. Bizce de en iyi seçim bu olacak. Yazılanlara bakılırsa Şerife hanım bütün bakanları çoktan geride bırakmış.

Sayın Hasan İNCE,
elektrik kesintilerinden korkan vatandaşlar sizin iki sene de bitiremediğiniz jeneratörleri bitirmişler bile. Hatta birkaç tır daha sipariş vermekte yarar var sendika şimdiye kadar hiç bu kadar ciddi olmamıştı.

Sayın Cemal BULUTOĞLULARI, dün Ziraat Bankası koridorlarında sizi elinizde dosyalarla görenler durumunuza epey üzülmüşler. Bu arada sendika yarın yönetime el koyacakmış, bir planınız var mı?

Sayın Kemal OKTAR, iyi bir sendikacı değil aynı zamanda sosyal medyada da iyi bir paylaşımcı olduğunuzu gösteriyorsunuz. ‘Vur kadehi usta’, klibi rekor kırdı diyorlar. Artık içen halkın partisini kurma vakti gelmedi mi?

Sayın Memduh ENER, hadi kuş gribi, domuz gribini bilirdik de Kanada gribine nasıl yakalandınız bunu pek anlayamadık. Yine de büyük geçmiş olsun. Mümkünse uzun bir süre görüşmeyelim hatta aynı sokaktan geçmeyelim olur mu?

Sayın Erol UYSAL,
TAK sınavlarında başarılı olarak yeni yılda devlet memuru hakkı kazanmışsınız. Tebrik eder başarılarınızın devamını dileriz. Süleyman ile birlikte iyi bir ikili olacaksınız.

Sayın Sümer AYGIN, bölgenizde bir çok sokağın elektrik lambaları borcundan dolayı kesilmiş ve vatandaş şimdi de hırsız korkusuyla yaşamaya başlamış. Hatta bu konuyu mahkemeye taşımayı düşünenler bile var bilesiniz.

Sayın Oğuz VURAL, uzun bir süredir özlemle beklediğiniz üçüzler nihayet dünyaya merhaba demişler. Tebrik ederiz, Allah analı babalı büyütsün. Ama siz yine de bu durumu Tayyip beye bildirin belki bir iyilik yapar.

Sayın Sadık GARDİYANOĞLU,
UBP’nin gençlik kollarından gelen birisi olarak bir çok partili gence çeşitli nasihatler verdiğinizi duyduk. Çorbalar da sizden olunca bir çoğunun keyfi epey yerinde görülüyor.

Sayın Aliçetin AMCAOĞLU,
zehirli 14 bin adet enginar ezilip imha edildi ama sizden hala bir açıklama gelmedi. Ürünleri yerinde tahlil etmeye ne zaman başlayacaksınız diye vatandan onlarca mesaj göndermiş.

Sayın Mustafa UĞURLU, emeklilik size epey yaramış gözüküyor. Çalışırken bu kadar konuşkan ve neşeli değildiniz. Allah mutluluğunuzu arttırsın.

Sayın Salih KARALIM,
mesajınızı aldım en kıza zamanda kahvenizi içmeye geleceğim. Hayırlı işler dileriz. Bu arada eski dostlar şimdi düşman olmuş diyorlar doğru mu?



Günün Fıkrası


Rahibin horozu


Rahibin kilise bahçesinde bir kümesi vardır. Bir gün horoz ortadan kaybolur. Horozu bulması ya da yeni bir horoz alması gerek. Ayinden sonra cemaatine sorar:
- Kimin horozu var?
Bütün erkekler ayağa kalkar.
- Hayır onu demedim, horozu gören var mı?
Bütün kadınlar ayağa kalkar.
- Hayır efendim, yani ben başkalarının horozunu kim gördü demek istiyorum.
Kadınların yarısı ayağa kalkar.
Rahip iyice kızar.
- Allah, Allah! Ne laf anlamaz insanlarsınız. Benim horozumu kim gördü yahu?
Bütün rahibeler ayağa kalkar.