“İçim acıyor” dedi Kudret Özersay…
Seçim gezilerinde vatandaşın arasına girip kendini anlatmaya çalışan ve haliyle oy isteyen Özersay’ı en fazla etkileyen sözler bunlar…
Çünkü bizde genel bir kanı var;
Koltuğa oturan değişir…
Belki de değişmek zorundadır çünkü o koltuğa gelmek için birilerinin desteği şarttır ve koltuğa oturulunca gebe kalındığından tüm toplumun değil sadece bazı kesimlere hizmet etmeye başlarlar…
Bizce de doğru tespittir bu, altına da imzamızı atar günü geldiğinde de örnekleri ile açıklarız…
Cumhurbaşkanı adayı Kudret Özersay ile iki saate yakın sürdü görüşmemiz…
Sağolsun ofisimize bir ziyarette bulunup seçim odaklı bir sohbet yaptık kendisi ile…
İl sorumuz şu oldu kendisine;
“Niçin aday oldunuz ki, başka işiniz gücünüz mü yoktu hocam”
Gayet kısa ve net cevap verdi:
“Niçin aday olmayayım ki?..”
Haklı tabi, Cumhurbaşkanlığına vasıfları uyan her KKTC vatandaşı aday olabilir, kendi anlatır kazanırsa da oturur makama…
İyi de o makama oturduktan sonra?
Burada Kudret Özersay’ı diğer adaylardan ayıran en önemli özellik geçmişte üç başkanlık döneminde de çalışmış olması…
Merhum Denktaş ile Talat ve Eroğlu ile…
Bana göre aday olmasının en önemli özelliği Saray’ı çok iyi tanımasından kaynaklanıyor!
Daha açık söylemek gerekirse her üç başkanla da çalışan Özersay, burada yaşanan olumsuzluklara bizzat şahit olmuş!
İşte bir anekdot:
Başkana üçlü kararname ile bir atama yazısı gönderilir.
Başkan açar çekmecesini ve oraya koyar…
Yazıyı getiren sorar;
“Sayın Başkan beğenmediniz mi?”
Başkan cevap verir;
“Daha zamanı değil!”
Sonra Başkan ilgili bakanı arar;
“Ne oldu size bir müdür ismi verip atayın demiştim niçin atamadınız…”
Nasıl pazarlık ama!
Özersay’ın iddiası şu;
Her 3 başkan da Cumhurbaşkanlığı makamının hakkını vermedi!
Hep siyaset ön planda oldu, al gülüm-ver gülüm politikaları güdüldü…
Yani Cumhurbaşkanı için ‘icraatın başında değil’ görüşüne katılmıyor…
Kabineyi onaylayan o, atamalarda son imzayı atan o, Meclis’te oy hakkı yok ama söyleyeceği çok şey var…
Burada şöyle bir ifade kullanıyor:
“Cumhurbaşkanı üçüncü gözdür ve yapabileceği çok şey vardır…”
Anayasa Cumhurbaşkanına Bakanlar Kurulu’na başkanlık yapma yetkisi vermiştir ve istediği zaman Bakanlar Kurulu’nu toplayıp başkanlık eder, yumruğunu da masaya vurur…
Özersay 10 sene önce Saray’da meydana gelen bir olayı hatırlattı;
“Bundan tam 10 sene önce Cumhurbaşkanlığında çekler sahtelendi, bu olay niçin daha aydınlığa kavuşturulmadı?..”
Hadi bakalım birisi bu soruya cevap versin;
Bir çoğunun hafızasından bile silindiği çek sahteleme olayı ne oldu?
Polise ve yargıya intikal etti mi?
Etmedi!
Niçin etmedi, buna kim engel oldu, çek sahteleyenler niçin yargı önüne çıkarılmadı?
Hepsi de okkalı sorular değil mi?
Özersay’ın en dikkat çekici açıklamalarından birisi de şu oldu;
“Örtülü ödenekler nerelere harcanıyor?”
Alın size bir uzmanlık sorusu daha!
Adı örtülü ödenek olduğu için olsa gerek bunun ne kadar olduğunu bile bilmiyoruz!
Bu para nerelere ve kimlere harcanıyor, bunu hesabı niçin sorulmuyor, hadi Cumhurbaşkanlarını bir yana koyalım, istismara açık bu paranın bir denetleyeni niçin yok!
Özersay aynen şu ifadeyi kullanıyor;
“Bu konuda Cumhurbaşkanlarını suçlayamayız ama yanarındaki istismarcıların mercek altına alınması gerek…”
Üç ayrı başkanla da çalıştığına göre vardır bir bildiği her halde!
Sonuçta şunu anladım;
Kudret Özersay, Cumhurbaşkanlığına şaka olsun diye ya da gücünü sınamak için aday olmamış…
Ve bizim bilmediğimiz çok şey biliyor ve sınırlı konuşuyor…
Her üç başkanın da zaaflarını yakından görmüş ve burada büyük bir eksiklik yakalamış…
Çoğunun aksine o bir Cumhurbaşkanının etkisinin ve yetkisinin olduğuna inanmış ve bir grup arkadaşının da büyük bir desteği ile yola çıkmış…
Kazanamayabilir ama kaybettirecek kadar oy alacağına da inancımız tamdır!
 
 
 
MESAJ KUTUSU
 
Sayın Sibel SİBER, dünkü hayvancıların Meclis önündeki eyleminde gözler en çok da sizi aradı. Ha keşke yanlarına gidip kendilerini bir dinleseydiniz, hükümetin yanlışları Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en faza size olumsuz yansıyacağa benziyor.
Sayın Hüseyin SAYILI, markete gelen müşterilere ‘proje hazırlayın da kredi verelim” telkininde bulunuyormuşsunuz! Yani Kalkınma Bankası’nın kredilere bu kadar ayak altına düştüyse vay halimize! Bölgenizde benim casusum çoktur benden uyarması!
Sayın Hasan TAÇOY, Telekomünikasyon Dairesi’nin alo 163 arazı hattının tam iki aydır arızalı olduğu ve vatandaşa cevap veremediğini biliyor muydunuz? Daha da kötüsünü söyleyelim cihazın arızası içi sadece 1000 TL’lik bir kaynağa ihtiyaç var. Pes yani!
Sayın Mehmet HARMANCI, dün LTB veznelerinde tek kişi çalışınca onlarca kişi uzun kuyruklar oluşturarak sıkıntılı saatler geçirdi. Sonradan takviye vezneci geldi ama para ödeyen insanlara biraz daha anlayış lütfen!
Sayın Özdemir BEROVA, bir ilkokulda kadrolu sekreterlik görevinde bulunan bir kişi Haydarpaşa Ticaret Lisesi’ne öğretmen olunca ortalık fena halde karıştı. Yıllardır öğretmenlik bekleyenler de bir kez daha hayal kırıklığı yaşadı!
Sayın Bertan ZAROĞLU, yeni bir siyasi oluşum için ciddi bir çalışma içinde olduğunuzu öğrendik. Kıyamet günü yakın demektir, hele de başında siz olacaksınız ağır eleştirilere şimdiden hazırlıklı olun…
Sayın İsmet AKİM bir gazete ve köşe yazarını görüşlerinden ötürü mahkemeye vermek sosyalist bir düşünceye yakışır mı? Bu kafayla giderseniz Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde siz de Sibel hanıma büyük zarar vereceksiniz.
Sayın Hasan BİRTAN, ülkenin önde gelen kalp cerrahlarından birisi olarak yapılan eleştirilere aldırış bile etmeyin. Aksine yayınlarınız vatandaşı bilinçlendirme konusunda olumlu karşılandı.
Sayın Çetin UĞURAL, sosyal medyada KKTC için belirttiğiniz görüşlere belki kısmen katılırız ama uzun yıllar devletin üst kademesinde çalışan birisi olarak size çok yakışmadı ve sayısız eleştiri mesajı aldınız…
Sayın Fikri TOROS, siz ülkeye yabancı yatırımcı davet ettikçe yerli yatırımcının beynine kan sıçrıyor.  Öncelikle yerli iş adamlarına sahip çıkmanız ve onların sorunlarını gündeme taşımanız isteniyor.
Sayın Aybars KARAATMACA, sosyal medyada çok ciddi bir karalama kampanyasının başlatıldığının farkında mısınız? Gerekli açıklamaları zamanında yapmanız ve kişisel sorunların anıda çözülmesi için talimat vermekte yarar görüyoruz…
Sayın Sedat KILIÇ, hayvancıların dünkü eyleminde arayı bulmanız için çok ter döktünüz ama sonuçta siz de tepkilere maruz kaldınız. Bu arada bazı yayın organları da sizi özel kalem yaptı acaba içlerine mi doğdu?
Sayın Reşat AKAR, Hayvancılar Birliği’nin meclis önündeki eylemini vatandaş Diyalog TV’den izledi. Tebrik eder başarılarınızın devamını dileriz. Heyecan olmazsa gazeteciliğin de zevki kalmaz değil mi?
Sayın Mustafa NAİMOĞLULARI, meclis önü eylemler için 100  aracın daha hazırlandığı ve bugün Başkent’in tüm ana caddelerini kapayacağınızı duyduk. Haklarınızı aramak için her türlü eyleme destek verilir ama vatandaşı da çileden çıkarırsanız tepki alırsınız!
Sayın Süleyman ÇAKIR, sorunları artık diz boyu olan din adamları sadece uyarı grevi değil daha etkili eylemler beklediklerini belirten mesajlar gönderiyor. Siz ne kadar sessiz olursanız tepenize binen de çok olur.
 
 
Günün Fıkrası
 
Medeniyet…
 
Gümrük kapısından bir İngiliz, bir Fransız, bir Türk geçmek için bekliyorlarmış. Gümrük görevlileri valizlerini kontrol etmeye başlamış.
Önce İngiliz'in valizine bakmışlar. İçinden 7 adet don çıkmış. "Niye 7 tane?" diye İngiliz'e sormuşlar. O da "Haftanın yedi gün var. Hepsi için bir tane. Pazartesi, Salı, Çarşamba..." demiş.
"Vay be! Helal olsun medeniyete, temizliğe bak adamlardaki."
Sıra Fransız'ın valizine gelmiş, açmışlar bakmışlar 8 tane don. "7'yi anladık da niye 8?" diye sormuşlar.
Fransız "Pazartesi, Salı, Çarşamba... Hergün için bir tane, bir tane de ne olur ne olmaz diye yedek aldım" demiş.
"Vay be! Adamlardaki temizliğe medeniyete bak!" demiş görevliler.
Sıra Temel'e gelince açmışlar bakmışlar tam 12 adet don. "Vay be! Ne varsa bizim insanımızda var. Şu medeniyete, şu temizliğe bak!" Sormuşlar "Neden 12 adet?" Bizimki cevap vermiş;
 "Ocak, Şubat, Mart,......"