Asgari ücret mahkemelik oldu.

Sürpriz değildi.

Sürpriz olmamasının sebebi artıştaki meblağ değil.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın tutumu.

Gerek asgari ücretle çalışan kesimin, gerekse işverenin, kendi bakış açılarına göre haklı gerekçeleri var.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Sucuoğlu, Asgari Ücret Tespit Komisyonu Başkanı olarak herkesi memnun ve mutlu etmek zorunda olmasa da, çalışan ve işveren barışının sürdürülebilir olabilmesi konusunda, gerekirse koltuğunu bile riske atacak sorumlulukları üstlenmek zorunda idi.

Oysa ki öyle olmadı!

İlk artıştan, çalışan taraf memnun olmadı ve masadan kalktı.

Sayın Sucuoğlu, masayı terk edenlere, siyaset tarihine geçecek bir tepki göstererek, 10 Şubat 2020 tarihinde: ‘’4 bin 300 TL verebilecek biri varsa gelsin ve formülleriyle anlatsın.’’ demişti.

Pardon ama, kimse Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koltuğuna kendilerini zorla oturtmadı ki!

Söz konusu ücreti yüksek bulunuyorsa, uzlaşmanın yollarını araması gereken yine kendisi idi.

Tabii bu sırada, asgari ücretin yıl içerisinde iki veya üç defa daha belirleneceğini belirtmesinin de, topu taca atma çabasından başka bir şey olmadığını herkes biliyordu.

Sonuçta ne oldu?

Asgari Ücret Tespit Komisyonu yeniden toplandı. Asgari ücret, brüt 3 bin 820 TL, net 3 bin 323 TL olarak belirlendi.

Bu seferde, işveren tarafı masayı terk etti!

Şimdi sormak lazım.

Sayın Sucuoğlu, bu krizi yönetebildi mi?

Hayır.

Neden?

Çünkü Kıbrıs Türk İşverenler Sendikası bu yeni asgari ücretle ilgili ara emri alınması için mahkeme yoluna gideceğinin tebligatını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na sundu!

Çalışan kesim ile işveren, işveren ile devlet birbirine düştü!

Değerli okurlar;

Bu yazdıklarımı herkes biliyor.

Ancak, siyasi tarihe not düşmek adına, bir hatırlatma daha yaparak konuları birbirine bağlamak istiyorum.

Hatırlarsanız, Serbest Çalışan Hekimler Birliği’nin açtığı kamu hekimlerinin ikinci iş davası Sayın Sucuoğlu’nun Sağlık Bakanlığı döneminde, Yüce Mahkeme’nin Mandamus emri ile karara bağlanmıştı. Yani Yüce Mahkeme,Sağlık Bakanlığı Makamı’na ve o gün o makamda oturmakta olan Sayın Sucuoğlu’nun şahsına, ikinci iş yapan kamu hekimleri hakkında disiplin soruşturması açmasını emretmişti.

Mahkemede, Mandamus emri verilirse uymayacağı ve istifa edeceği ifadesi kayıtlarla sabit olan Sayın Sucuoğlu, gerçekten de bu karara uymamış, bunun yerine, bir taraftan sağlıkta kaos çıkma olasılığını halkımızın gündemine sokarken, diğer taraftan da yasadışı bir tüzük çalışması ile hekimleri birbirine düşürmüştü.

Çoğu kişi bilmeyebilir ama, serbest çalışan hekimlerin, kamu hekimlerinin özel kliniklerini telefonla arayarak denetleme yaptıkları gibi asılsız ve tamamen doğru olmayan bir iddia da ortaya atmıştı. Bu da hekimler arasındaki gerginliğe tuz biber ekmişti.

Sonuçta ne olmuştu?

Halkın gözü önünde, kamu hekimlerinin ve serbest çalışan hekimlerin adeta birbirine girmesini, güvene aldığı makam koltuğuna çekilip, tabiri caizse keyifle izlemişti! (Not: O fırtına ve kaosun etkileri bugün bile hala devam ediyor.)

İşte değerli okurlar;

Konular farklı ama yaklaşım tarzı ne kadar da birbirine benziyor, öyle değil mi?

Devletin en kritik koltuklarında oturanların hatırı sayılır bir bölümü, ne yazık ki o makamın ağırlığının sorumluluklarını zihinlerinde ve yüreklerinde hissedemeyebiliyorlar.

Devlet disiplinini uygulayan,

Varsa devletin eksikliklerini gideren,

Gerekirse ağırlığını topluma hissettiren bir makam sahibi olmak gibi ‘’zor’’ bir idareci profilini benimsemektense;

Açıklamalarla gündemi değiştiren,

Devletin kasasını kullanarak yaptığı bazı uygulamaları muazzam icraatlarmış gibi gösteren,

Ve en nihayetinde, baktın olmadı, sürecin yargıya gideceğini ve halkın birbirine düşeceğini bildiği halde parmağının ardına saklanan ‘’kolay’’ bir siyasi profili benimsemeyi bu yurdun insanına reva görüyorlar!

Yurdumun insanı da onları hafızalarının bir köşesine illa ki yazıyor…

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899