Elimi uzattığımda dokunacak kadar yakın, gözümü açtığımda görebileceğim kadar net olabilmeni isterdim.
Ancak bu denli flu olan hayatta gerçek bir “barış” görebilmek bu kadar kolay olabilir miydi?
Keşke olsaydı…
Bu küçücük adada bunca belirsizliğin ortasında kan ve gözyaşı saklı tüm hatırlarımızda.
Ben savaşı yaşamamış bir neslin çocuğuyum belki …
Yine de hayatın başlı başına bir savaş olduğunu öğrenecek kadar uzun yaşamış gibiyim.
Dünya Barış Günü dediler inanmadım…
Barışın anlatılması gereken bir günde savaş çığırtkanlıkları kan ve gözyaşı gördüm sadece.
Ne Suriye gitti gözümün önünden, ne de unutabildim İstanbul’u Taksim sokaklarını.
Hayattaki daha pek çok şey gibi barışında bir “ütopya”dan öte olamayacağını anladım artık ben.
Belki de ondandır umutsuzluğum, bitmeyen mutsuzluğum.
Nedeni bilinmez belki ama bir savaşın artık kapımıza kadar geldiği apaçık ortada.
Aslında ne farkı olacak akıp giden hayatın dünden, bugüne, bu günden yarına.
Bu güne kadar barış içinde mi yaşamıştık sanki de bundan sonraki savaş bizi korkutacaktı.
Yoksa barışı bir türlü bulamadığımızı bir ben mi fark etmiştim
Bu flu hayatlarımızda…