Buna rağmen anıları canlılığını koruyor.
Neydi bu anılar? Onu bizim açımızdan ölümsüz kılan nedir?
Hemen söyleyeyim.
Çağatay Bey tanıdığım en erdemli veya eski deyişle en faziletli insanlardan biri
idi.
O zaman sorabilirsiniz. Erdem nedir? Bir insan nasıl erdemli olur?
Sözlüğe baktığımız zaman erdemin çeşitli tanımlarını görürüz.
Bir tanıma göre erdem ahlakın övdüğü iyilik, yiğitlik, alçakgönüllülük, doğruluk
gibi niteliklerin genel adıdır.
Erdem ahlaka paralel bir kavramdır. Fakat ahlaktan farklıdır. Çünkü ahlak
kurallarını herkes öğrenip bunlara uygun hareket edebilir. Erdem ise doğuştan
gelen bir özelliktir. İçten gelen herkese iyilik yapma ve iyi bir insan olma
arzusunun sonucudur.
Fransız filozofu Voltaire’ e göre “İnsanlar eşittir. İnsanları farklı yapan
erdemdir.” Çağatay Beyi diğer insanlardan farklı yapan da erdemli olmasıydı.
Erdemin bir tanımı şöyledir. “Erdemli kişi herkesin işini kolaylaştıran fakat
kendisi şikayet etmeden güçlüklere göğüs gerebilen kişidir.” O zaman onu
tanıyanlara soruyorum. “Çağatay Bey bu tanıma uygun muydu?” Aldığım yanıt
her zaman şöyle olmuştur. “Evet o bu tanıma tamamen uygun birisiydi.”
Sizlere Çağatay Beyin erdemli olduğunu gösteren bir olay anlatayım.
Bir arkadaşım anlattı. Şöyle dedi. “Hayatım boyunca bana yardımcı olan
insanlar tanıdım. Kim bana yardım ettiyse bunu unutmadı ve bir gün bir vesile
ile yaptığı yardımı hatırlattı. Diğer bir deyişle yaptığı iyiliği yüzüme vurdu.
Bunun gibi Çağatay Beyin de büyük iyiliklerini gördüm. Bir gün onunla
karşılaştığım zaman yaptığı yardımlardan söz ettim. Onun da diğer siyasiler gibi
yaptığı yardımı abartarak anlatacağını sanıyordum. Baktım ki bir şey
söylemiyor. ‘Bir zamanlar bize büyük iyiliğiniz olmuştu’ dedim. Hayretle
gördüm ki bu olayları hatırlamıyor. Daha doğrusu yaptığı hiçbir iyiliği
hatırlamıyor. Herkese iyilik yaptığı için bunları aklında tutuma gereği
duymuyor. O zaman sürekli iyilik yapan ve yaptığı iyilikleri kafasından silip
atan bir insan olduğunu anladım. Anladım ki Çağatay Bey erdemli bir insandır.
İyilik yapmak onun karakterinde vardır.”
Çağatay Bey öleli 26 yıl oldu. Halkımız onu hatırlıyor. Onu yakından tanımayan
herhangi bir vatandaşa sorunuz. Çağatay Bey nasıl bir insandı diye. Size
“Düzgün bir insandı” diyecektir. Aleyhinde konuşan var mı diye baktığınız
zaman. “Hiç yoktur” yanıtını alacaksınız.
İki dönem Başbakanlık yapmış, 1970 yılından öldüğü 1989 yılına kadar aktif
siyaset içinde bulunmuş bir adamı halkın unutmadığını ve kimsenin onun
hakkında söyleyecek kötü bir sözü bulunmadığını görerek şaşacaksınız.
Çağatay Bey, KKTC halkına çok önemli hizmetlerde bulundu. Kıbrıs Türk
halkının demokratik bir devlet kurmasında ve özgür bir halk olarak bu günlere
gelmesinde büyük katkısı oldu. Onun yaptığı işleri biz üst düzey bürokratlar
görüyorduk. Ancak bir çok kimse farkında değildi. Çünkü onda erdemin diğer
bir özelliği daha vardı. Tevazu veya diğer bir deyişle alçak gönüllülük. Çağatay
Bey yapılan işlerde kendisini ön plana çıkarmaz arkadaşlarının yapılan iyi işlere
sahip çıkmasına göz yumardı. Bu nedenle Başbakanlığı döneminde yapılmış
birçok işin onun tarafından yapıldığını veya o işlerin yapılmasında büyük katkısı
olduğunu bir çok kişi anlayamamıştır.
Peygamberimiz Hz.Muhammede atfedilen bir söz vardır. “Adalete hizmet
eden kişi tüm ömrünü ibadetle geçiren bir kişi kadar hayırlıdır.”
O zaman sormamız gerekiyor. “Çağatay Bey KKTC adaletine hizmet etti mi?”
Bu soruyu sorduğumuz ve araştırmaya başladığımız zaman ilginç bir gerçekle
karşılaşırız.
Çağatay Bey, mahkemelerde memur olarak çalışmış, ayrıca avukatlık yapmış
birisi idi. Mahkemelerin sorunlarını ve ihtiyaçlarını yakından biliyordu. Bu
nedenle diğer bazı hukukçular gibi sanal bazı görüşlerden hareket ederek
önerilerde bulunan ve yargıyı daha iyi hale getireceğini söyleyip gerçekte daha
kötü hale getiren insanlardan biri değildi. O, ne yaptığını biliyordu. Ve ne
yapmışsa yargıya yararlı olmuştur.
Yargının tüm dünyada yaygın iki hastalığı vardır. Bağımsızlık sorunu ve
yargıçların maaş sorunu.
Çağatay Bey, 1975 ve 1985 Anayasalarını hazırlayan Kurucu Meclislerde
bulundu. 1975 Federe Devlet Anayasasını hazırlayan Kurucu Meclisin sözcüsü
idi. Bu Anayasada çoğu kişinin fark etmediği olağanüstü bir değişiklik olmuş
ve Adalet Bakanlığı ortadan kaldırılarak KKTC Yargısı dünyanın en bağımsız
yargısı haline getirilmiştir.
Yargının en önemli özelliği tarafsızlığıdır. Yargıçların bir olayda tarafsız hareket
etmeleri gerekir ki adil karar verebilsinler. Halkın yargıdan beklentisi
tarafsızlıktır. Tarafsızlığın en büyük düşmanı ise siyasilerin yargıya müdahale
etmesidir.
Bildiğiniz gibi günlük yaşamda her başı sıkışan ve Mahkemelere işi düşen kişi
önce seçtiği ve etkileyebileceği siyasilere başvurur. Eğer bir ülkede siyasilerin
mahkemelere etki etme olasılığı varsa adalet yara alacaktır. Mahkemelerin
tarafsızlığı ortadan kalkacak ve halkın adalete güveni azalacaktır. Bu nedenle
dünyanın tüm devletleri siyasilerin yargıçları etkilemesini önleme çabası
içindedir. Bunun için yargıçların tayin terfi ve nakilleri konusunda Hükümetin
söz sahibi olmasını önlemek gerekir.
Bir yargıç düşünün . Toplum içinde saygın bir yeri var. Günü geldiği zaman terfi
edemezse saygınlığını yitirecektir. Hatta toplum içinde değersiz, bir insan
konumuna düşebilir. Kuşku yok ki yargıç bu duruma düşmemek için elinden
geleni yapacaktır. Eğer Hükümetin veya siyasilerin onun terfi etmesinde rolü
varsa onların isteklerinden etkilenecektir. İşte bu nedenle bir ülkede adil yargı
olması için yargıçların Hükümetten ve siyasilerden etkilenmeyecek bir konumda
olması, yani bağımsız olması gerekir. Bağımsızlık yargının en önemli
özelliğidir. Adaletin teminatıdır.
Dünyadaki tüm ülkeler yargı bağımsızlığı oluşturmak isterler. Bunu
gerçekleştirebilen ülkeler bu özellikleri ile övünürler. İşte Kıbrıs Türk Federe
Devleti Anayasası bu alanda en iyisini yapmış ve yargının tamamen bağımsız
olmasını sağlayacak bir düzenleme getirmiştir. Adalet Bakanlığını kaldırarak
yargıçların tayin terfi ve nakli konusunda karar verme yetkisini Yüksek Adliye
Kuruluna vermiştir. En ileri ve en demokratik ülkelerin bile yapamadığını
yapmıştır. Bu gelişmeyi o tarihte Kurucu Mecliste görev yapan bir grup idealist
hukukçuya borçluyuz. Bu hukukçular arasında Çağatay Beyin önemli bir rolü
olmuştur.
Bugün KKTC yargısına bir güven varsa KKTC halkı adaletten fazla şikayetçi
değilse nedeni bu düzenlemedir.
Çağatay Beyin Yargıya hizmeti bununla sona ermedi.
Yargının diğer sorunu yargıçların maaş sorunudur. Geçmişte kamu
görevlilerinin maaşlarının belirlenmesi Hükümetin iradesine bağlı idi. Bu
nedenle Yargıçlar Hükümetle ya kavga haline girerlerdi ya da dost olurlardı.
Takdir edersiniz ki bu durumların ikisi de sakıncalıdır. Yargının bu ikinci
hastalığını da KKTC Hükümeti çözmüştür. Bu sorunu çözen hukukçular
arasında yine Çağatay Bey vardı. Yapılan bir yasa ile yargıçların maaşları
siyasal kamu görevlilerinin maaşlarına endekslendi. Yani bakanlar ve
milletvekilleri kendi maaşlarını her artırdıklarında otomatik olarak yargıçların
maaşları da artmaya başladı. Böylece yargının ikinci büyük hastalığı da
giderilmiş oldu.
Yargının her iki hastalığı giderilirken de Çağatay Bey, Milletvekili, Bakan veya
Başbakan olarak etkin söz sahibi olmuştur. Yargının sorunlarını bilen deneyimli
bir hukukçu olarak büyük katkısı oldu.
Böylece KKTC Yargısını kusursuz hale getirmek isteyen idealist hukukçuların
önü açılmıştır. Çağatay beyi örnek alalım ve ona layık olmaya çalışalım