Geçenlerde, Süleyman Oğuz hocamla kuş fotoğrafı çekmek için gittiğim Uzundere Göleti’nde gördüğüm manzara karşısında hayretler içinde kaldım. Göletin içerisine bir su motoru kurulmuş ve göletten su çekiliyordu. Bugüne kadar kuru gürültü olsun diye hiç kimseyi eleştirmedim. Bu şekilde yapılan eleştirinin de her zaman karşısında olduğumu söylemekte yarar var. Öncelikle belirtmek isterim ki doğal kaynakların; insan ihtiyaçları doğrultusunda, sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına karşı değilim. Elbette insanların ihtiyaçları gözetilmek zorunda ama bunu yaparken de doğaya en az zarar verecek şekilde yapmalı insanoğlu.



Kurulan motorun ne amaç uğruna kurulduğunu biraz yöre halkına sorup soruşturdum. Çekilen suyla tarlalar sulanıyormuş. Bunun için de ilgili kurumlardan izin almak gerekiyormuş. Buraya kadar hiçbir sıkıntı yok. Kurallar çerçevesinde sulamanın yapılması kabul edilebilir bir durum ama benim üzüldüğüm ve vurgulamak istediğim temel nokta; verilen izin sonrasında, son durumun ne olduğuyla ilgili hiçbir araştırmanın yapılmaması. Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak mevsimlerde kaymalar meydana geliyor. Ülkemize geçtiğimiz aylarda çok az yağmur düşmüş ve hava sıcaklıkları da mevsim normallerinin üzerinde seyretmiştir. Bu duruma bağlı olarak sulak alanlarda meydana gelen buharlaşma da oldukça fazla olmuştur. Bir de göletlerden su çekildiğini düşündüğümüzde, sulak alanlarda kalan su miktarının oldukça azaldığı ortadadır.
İzin veriyoruz da neden kontrolünü yapmıyoruz? Göletteki su miktarı oldukça azalmış. Sulak alanlar, biyoçeşitlilik açısından oldukça zengin yöreler. Bu yörelerde suyun tükenmesi demek biyoçeşitliliğin de yok olması demek. Bu izinleri neden su miktarına göre düzenlemeyelim? Suyun bitmesini beklersek eğer çok geç olmayacak mı? Orada yaşayan canlılar yok olduktan sonra yapacağımız müdahalenin hiçbir anlamı da olmayacak tabi ki. Resimler durumu gözler önüne seriyor. Burada önemli olan ortak paydada buluşabilmek olmalı. İzin verilmesin demiyorum ama bunun kontrolünü de yapmamız gerekiyor. Yoksa bazı şeyler için çok geç olacak.



Kuş fotoğrafı çekmek için yaklaştığımız gölette, (kuşları rahatsız etmemek için muhakkak kamuflaj kullanıyoruz) fark ettiğim diğer bir nokta da orada balık avlayan kişiler oldu. Bu kişiler balık avlamak için uzun süre göletin birçok noktasında bekliyorlar. Göletteki kuşlar da bu durumdan olumsuz etkileniyorlar. Ne olacak diyebilirsiniz ama unutmamamız gereken bazı noktalar var. Birincisi kuşlar bu alanları üremek için kullanıyorlar ikincisi de sulak alanlar, kuşlar ve birçok canlı için beslenme yöreleri. Balıkçılar nedeniyle bu canlılar, daha da birçok nedenden dolayı oldukça olumsuz etkileniyorlar. Tatlı suda yapılan olta balıkçılığına çok da destek verenlerden değilim çünkü buradaki balıklar özellikle kuşların ciddi besin kaynağı durumunda. Ayrıca ülkemizde olta balıkçılığı ile ilgili herhangi bir düzenlemenin olmaması bana göre sürdürülebilir balık avcılığına zarar veren bir durum niteliğinde. Bugün Türkiye ve birçok ülkede olta balıkçılığı da diğer av türleri gibi kayıt altına alınarak, sürdürülebilir yapılabilir şekilde düzenlenmiştir. Eğer olta avcılığın devam etmesini istiyorsak elimizi taşın altına koymamız gerekiyor. Bu noktada ümit ediyorum ilgili kurumlar tarafından en kısa zamanda gerekli düzenlemeler yapılacaktır.



Son olarak dikkat çeken durum da özellikle balık tutmaya gelen ya da bölgede piknik yapmak için gelen kişilerin attıkları çöplerin yarattığı kirlilik. Sulak alanlarda ben de piknik yapmayı sevenlerdenim. Piknik yapılmasın da demiyorum ama biraz çevreye saygı diyorum. Kuşlar, kurbağalar, böcekler ve birçok canlı yaratılan kirlilik içinde yaşamak zorunda kalmış. Çektiğimiz resimler de durumu gözler önüne seriyor. Bugün insanoğlu bindiği dalı kestiğini anlamaya başladı. Birçok ülkede bu anlamda ciddi önlemler alınıyor ama ne yazık ki ülkemizde bu anlayış henüz tam olarak benimsenmiş değil. Doğanın efendisi olduğumuzu ve kaynaklarının hiç tükenmeyeceğini farz ederek tüketmeye ve kirletmeye devam ediyoruz.



Her kim olursak olalım ve her ne iş yapıyorsak yapalım doğaya saygılı olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Doğa yoksa bizde yokuz! Bunu unutmadan ve dikkate alarak yola devam etmemiz lazım.
“Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil.” Mohandas Karamchand Gandhi