Baskın seçimler bizim gibi ülkelerdeki siyasal partilerin en rağbet ettiği seçim dönemleridir. Hele mevcut iktidarı devirmek için sert bir rüzgar esmekteyse, muhalefet partileri dirsek temaslarıyla oy çantalarını hızla doldurma imkanına sahiptir.
Vakit uzun olsa, iktidara geldiklerinde hiç uygulamayacak olsalar da yenilenmiş parti programlarını kamuoyu ile göstermelik paylaşmak durumunda kalacaklardır. Hoş, Kuzey Kıbrıs’ta parti programları ve genel seçim vaatleri kitleler üzerinde hiçbir etkisi olmayan söz öbeklerine dönüşmüştür. Partiler iktidara geldiklerinde nasıl olsa programlarını uygulamayacak, vaatlerini ne de olsa hayata geçiremeyecektir. Yurttaş yılların derin tecrübesi ile bu bilgiyi kanıksamış ve kabullenmiştir.
Zaten 2004 Referandumu gibi olağanüstü dönemlerde bile çözüm taraftarlarının seçmenlere ev ve araba vaddettiği, çözüm karşıtlarının mülkleriniz elden gidecek şiarı ile seçim propagandası yapabildiği bir ülkede, seçim dönemlerinde yurttaşa ya hayal satarsınız ya da iş, arsa sözü verir durursunuz. Cafcaflı bir kampanya ile seçmenin gözünü biraz daha boyadınız mı tepkiyle çoşan oyların adresi siz olacaksınızdır.
İktidardaki siyasilerin hesap vermediği bir siyasal ortamda yaşamaya mahkum kalıyorsak, bunun temel nedeni, seçmenlerin kişisel çıkarlarına göre oyunu kullanması ve meslek örgütlerinin toplumsal uzlaşı gerekliliğini yok sayarak örgüt çıkarlarını her şeyin üzerinde tutmasıdır. Kişisel beklentilerine karşılık alamayan yurttaş iktidar partisine oy vermeyerek tepkisini gösterecek, sendikalar da iktidar değişimleri aracılığıyla acı reçetelerin uygulanmasını yavaşlatacaktır.
Hal böyle olunca tepki oyları ile bir iktidar düşer, yerine gelen iktidar da bir süre sonra götürülmek üzere iktidara getirilir. Profesyonel siyasetçiler iktidarda rahat bırakıldıkları süre boyunca iktidarda olmanın her türlü nimetinden yararlandırılacak, kimse yüzlerine karşı muhalefetteyken ne dedin iktidarda ne yapıyorsun sorusunu sormayacaktır.
Aşırı duygusal bir toplumuz. Birine kızdığımız için alelacele ötekini iktidara taşıyor, sonra ondan yaka silkip bir başkasında derman arıyoruz. Sonunda her gelen gideni aratıyor, her giden geleni lanetliyor.
Profesyonel siyasetçiler iktidarları döneminde günlerini gün ederken yurttaş her seferinde öfkeyle hareket etmesinin bedelini daha fazla ödüyor. Keskin duyguların kızgın ateşinde kolaylıkla tav oluyor, sakinlikle düşünüp hangi siyasal partinin topluma nasıl, hangi araçlarla katkıda bulunacağı sorusunu sormuyoruz.
Her seçim aynı hengame yaşanınca ülke sürekli daha kötü yönetildiği, yurttaşları biraz daha ülkelerinden soğuduğu ile kalıyor.
Bilinçli seçmenin bu oyunun kurallarını değiştirmesi için inisiyatifi eline alması, köhne düzenin yıkılması için devrimci bir çıkış yapması, yağmurdan kaçıp doluya tutulmak yerine siyasal partilerin tümüne esaslı bir mesaj göndermesi gerekiyor. Bu da, sandıklara gitmeyerek ya da gidince hepsini birden ciddiyete ve sorumluluk almaya davet ederek yapılabilir.