İskenderun Devlet Hastanesi için 2012 yılında rapor hazırlamışlar…

Raporda ‘depreme dayanıklı değil’ diye not düşmüşler!

Hatta yıkım kararı bile almışlar…

6 Şubat’ta bu hastane yerle bir oldu!

100’den fazla hasta ve sağlık çalışanı vardı…

Yarıdan fazlası şu anda yaşamıyor!

Şimdi buna kader diyebilir miyiz?

Kesinlikle diyemeyiz…

Tamamen ihmal!

İnsan hayatını hiçe saymak…

Umarız suçlular cezasız kalmaz!

Doğal olarak aklımıza Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi geldi…

13 Şubat 1978 yılında hizmete açılmıştı!

Şu anda tam 45 yaşında…

Oldukça yaşlandı!

Son yıllarda birçok haber ve yorum yapıldı…

Bu bina artık yaşlandı, işlevini yerine getiremiyor diye!

Şimdi soru şu;

Burada ve diğer hastanelerimizde deprem testleri yapıldı mı?

Hatta bütün okullarda ve diğer devlet kurumlarında…

Büyük deprem ortalığı yaktı kavurdu ama!

Dersimizi de çıkarmak zorundayız…

Başka acılar yaşanmasın diye!

Deprem bölgelerinde arama kurtarma çalışmaları devam ederken birçoğunda ‘tekbiiirr” sesleri yükseliyor…

Uzmanların sessizlik istediği zamanlarda hem de!

Tanrının büyüklüğünü ifade eder bir kelime…

Ama bizde tamamen şova dönüştürülmüş durumda!

Tamamen şovdan ibaret olan bu tür eylemler hem Türkiye’de hem de KKTC’de tepkiyle karşılanıyor…

Yaradanı bu işlere karıştırmanın ne manası var diye insanlar tepkilerini dile getiriyorlar!

MHP Genel Başkanı Bahçeli dün bir konuşmasında tepki koyanlara ağır ifadelerle yanıt vardı…

Neredeyse hepimizi inançsız olarak suçladı!

Bağnazlıktan başka bir şey değil…

Sen kendi görevini yapma, ihmal et, yıkılması gereken binaların yerine yenilerini yapma, çok sayıda insanımız hayatını kaybetsin ve tekbiri savun!

Hem de karşılıklı suçlamaların olmaması gereken bu süreçte…

Oysa bu toplum tekbirin peşinde değil ‘tedbir’in peşinde koşturuyor!

Onun içindir, tekbiiirr değil aksine TEDBİİİRR dememiz gereken günlerden geçiyoruz…

Alınan alınsın gücenen de gücensin artık!

Bakan Çavuşoğlu ne dedi;

Bütün okullarımızı güçlendireceğiz…

İyi dedi de bunu düşünüp söylemekte gecikilmedi mi?

Sendikalar yıllardan beridir bunu söylüyor zaten…

Hangi birini dinleyip de ülke genelinde bu konuda bir çalışma başlattınız?

Tamam Bakan Çavuşoğlu, deprem bölgesinde uzun zaman geçirdi, çocuklarımıza velilerimize sahip çıktı hatta bazı kesimler tarafından kahraman ilan edildi ama…

İki dönem Milli Eğitim Bakanlığı görevinde bulunan nasıl oldu da okulların güvenliği ve depreme dayanıklılığı konusunda tek bir çalışma başlatmadı!

Şimdi eğri oturup doğru konuşmak gerek…

Ülkemizde bir çok siyasetçi halka hizmeti değil de koltuğu koruma derdine düşmüştür!

Bu da gerçek hizmet vermenin önüne geçmiştir…

Bundan böyle yaşananlardan dersimizi alırsak ne ala!

Önümüzdeki süreçte, başta okullar ve kurumlar olmak üzere ülkemizdeki tüm yapılar tek tek incelenmeli, deprem testleri yapılmalı ve vatandaşın güvenliği sağlanmalıdır…

Bunun maddi bedeli ne olursa olsun!

Bu arada Bakan Çavuşoğlu’nun dünkü açıklaması hayli manidar ve itiraf niteliğindeydi…

Bazı okulların güvenli yerlere taşınacağını söyledi!

Peki halen güvenli olmayan okullarda okuyan öğrencilerimiz Allah korusun bir deprem anında zarar görseydi bunun bedelini kim ödeyecekti?

Türkiye’deki büyük deprem bize bir şeyi daha gösterdi…

Az çok biliyorduk ama Türkiye’deki medyanın rezilliğine bir kez daha şahit olduk!

İktidar ve muhalefet böyle bir kriz anında birbirini suçlama yarışına girerken buna şimdi de medya eklendi…

Hükümete yakın da uzak olan medya kurum ve mensupları!

Depremin acı bilançosunu unuttular göbekten bağlı oldukları siyasilerin avukatlığına soyundular…

Kuruluşlar birbirini yalancılıkla suçluyorlar!

Sözüm ona yakın oldukları siyasilere yaranacaklar…

Şarlatanlığın, yalakalığın dik alası!

Yıllardan beridir bu mesleği icra eden birisi olarak yüreğimiz parçalanıyor…

Zaman zaman bizim bile eleştirdiğimiz Kıbrıs Türk medyası bunların yanında zem zem suyuyla yıkanmış gibi geliyor bize!

Ve şu söz aklımıza geliyor hemen;

Özgür medya yoksa demokrasinin olması imkansızdır…

Bakanlar Kurulu dün akşam saatlerinde bazı önemli kararlar üretti…

Vergi kesintilerinin artırılmasına sevinilir mi?

Bu kez gerçekten sevindik…

Yapılan kesintilerle deprem konusunda bir takım eksikliklerin giderilmesi amaçlanıyor!

Kesinlikle doğru karardır…

Yaşananlardan ders çıkarmak için hayati bir konu!

Bu arada yaşanan bağış karmaşalarının da önüne geçilmelidir…

Kıbrıs Türkü yapılan kampanyalarda insani ölçüsünü göstererek bağış yarışına girdi ama bu iş sanki de biraz karmaşa yarattı!

Her önüne gelen bağış kampanyası başlattı…

Bunlar elbette devam etmeli ama kesinlikle bir disiplin içinde!

Umarız bu konuda da köklü çözümler üretilir ve yapılan bağışlar tek çatı altında toplanır…

Son bir dip not;

Deprem bölgelerinde büyük özveriyle çalışan, hayat kurtaran sivil savunma ekiplerinin bir çok aracı arızalandı…

Zira bu kuruma dile kolay 30 yıldır tek bir araç bile alınmadı!

Ayrıca kadrosunun neredeyse yarısı kadar çalışanı mevcut…

Ne kadar çok araç gereç ve uzman ekip o kadar çok hayat kurtarmak demektir!

Bu konunun ısrarla takipçisi olacağız…