Bu ülkede yıllardan beridir topun ucunda iki bakanlık vardır…
Birisi Sağlık Bakanlığı diğeri de Milli Eğitim Bakanlığıdır!
Vekiller genelde tercih etmese de yine de bakanlık bakanlıktır…
Hiç yoktan iyidir anlayacağınız!
Önce sağlık…
Şu anda devlet hastanelerindeki en büyük sorun acilde oluşan kuyruklar!
Sektördeki tüm sivil toplum örgütleri koro halinde şikayetlerini bir kez daha dile getirmeye başladılar…
Hadi kimisi muhalif olduklarından dolayı sesini yükseltirken kimi de gerçekler ışığında açıklama yapıyor!
Fark ise şurada;
Bir kısmı hekim ve hemşire eksikliğini ön plana çıkarıyor…
Daha çok hekim, daha çok hemşire ve tabi ki araç gereç!

Hatırlarsanız Serbest Çalışan Hekimler Birliği yıllar önce hem devlette hem de özelde çalışan hekimler için büyük bir mücadele başlatmıştı…
Gelinen noktada başarılı olamadılar!
Mahkemeler bile soruna çare üretemedi…
Üretemedi çünkü bu konuda devlet kendi yasalarına sahip çıkamadı!
Sorunlar yumağı daha da büyüdü…
Serbest Çalışan Hekimler Birliği belli ki önümüzdeki süreçte bir kez daha devlet hekimlerinin özelde çalışmaması için bir takım girişimlerde bulunacak!
Birlik genel sekreteri Dr. İpekdal bu konuda ilk mesajları vermeye başladı…
Diyor ki Dr. İpekdal;
Acillerdeki hasta kuyruklarının giderilmesi için tek çare tam gün mesai…
Doğru söze ne denir ki!

Ne yazık ki devlet kendi çalışanlarından yeterli hizmeti alamamaktadır…
Bir kısmını bir yere koyuyoruz!
Ama önemli bir kısmı için öncelik devlet hastanesi değil kendi özel kliniği ya da çalıştığı özel hastanelerdir…
İkinci bir iş ve tabi ki daha fazla kazanç!
Sırtını devlete dayamışlardır, yüksek maaş ve tabi ki yine yüksek bir emeklilik ikramiyesi ve emeklilik maaşı…
Kimsenin kazancında gözümüz yok!
Allah versin çok daha fazla kazansınlar ama sırtlarını dayadıkları devleti de bu kadar ezip geçmesinler…
Zaten nüfus haddinden çok fazla, elbette onlar bir iki saat çalışıp kaçınca, acillerdeki kuyruklar her geçen gün daha fazla uzayacaktır!
Peki bunun karşılığında makamda oturanlar ne yapıyor?
Siyasi olduklarını söyleyerek görmemezlikten, duymamazlıktan geliyorlar…

Daha önce de kaleme almıştık…
Bir de devlet hekimi olup da işinin hakkını verenler de yok değil!
Özellikle genç hekimler, daha palazlanmamışlar…
Büyük özverilerle hastalarına bakıyorlar ama kaşarlanmış olanların da hedef tahtası oluyorlar!
Bazıları bir iki saat çalışıp özel kliniklere çil yavrusu gibi dağılırken onlar sabahın köründe gelip son hastaya kadar bakıyorlar…
Bırakın ikinci iş yapan hekimleri yine ikinci iş yapan hemşirelerin bile tepkisini alıyorlar!
Çünkü sağlıkta devletin adı var ama kendisi yok…
Devletin ensesinden geçinmek artık gelenek haline gelmiş!
Onun içindir sağlıkta tam gün hayati değerdedir…
Ama hayalden de öte gitmeyecektir!

Topun ucundaki diğer bakanlık da Milli Eğitim Bakanlığı…
Hayati değer taşıyan bir bakanlık!
Devlet burada da kendi ağırlığını gösteremiyor…
Çünkü orada da ikinci iş furyası var!
Ama en azından kendi işlerini yapıp sonra ikinci işe gidiyorlar…
Burada da ikinci işten daha ziyade devletin yasalarının çiğnenmesine yine devletin ta kendisinin göz yummasıdır!
Şu anki ilgili bakan yıllar önce yine öğretmenlerin ikinci iş yapmaları için büyük mücadeleler vermiş ama başarılı olamamıştır…
Bir de eğitimdeki kalite sorununun her geçen büyümesi içler acısı hale gelmiştir!
Atatürk Öğretmen Akademisi sınavları son örnektir…
Özellikle matematikte alınan korkunç sorunlar!
Peki ilgili bakanlık bu konuda ne gibi önlemler alacaktır…
Koskocaman bir hiç!
Ve eğitimde tam güne bir türlü geçilememiş olunması…
Yıllarca pilot okullar belirlendi ama sonuçta geldiğimiz nokta ortadadır!
Hem sağlıkta hem de eğitimde tam gün hayalden öteye gitmemiştir, bundan böyle de gitmeyecektir…

MESAJ KUTUSU

Sayın Sadık GARDİYANOĞLU, Güzelyurt’taki köle kampında yaşayan işçiler konusunda bakanlık olarak daha gazla gecikmeden girişim başlatmanız kamuoyunun en büyük beklentisi haline geldi. Ülkeye gelmek için 8 Bin Euro ödeyen işçiler nasıl olur da böyle bir rezalete mağdur olurlar anlamak mümkün değil!

Sayın Hasan KOZANSOY, Taçoy basın ofisi sorumlusu olarak servis yaptığınız haberlerde konuşulmayan konuları konuşulmuş gibi göstermeniz hem etik değil hem de kendi adayınıza olumsuz yansıyor. Kurultay heyecanınızı anlarız ama haberlerin maksadının değiştirilmesi şık kaçmıyor…

Sayın Emrullah TURANLI, KKTC’de ilklerle bilinen Genç TV’ye çok önemli miktarda maddi katkı yaparak güçlendirme çabalarınızın hemen ardından basılı gazete için de bir takım projeleriniz olduğunu öğrendik. Medya yatırımlarınızı anlayışla karşılarız ama yeter ki meslektaşlarımızın haklarına bir zarar gelmesin.

Sayın Nazım ÇAVUŞOĞLU, Atatürk Öğretmen Akademisi giriş sınavlarında öğrencilerin aldığı fazlasıyla başarısız sonuçlar konusunda bakanlık olarak önlem almayı düşünüyor musunuz yoksa kurultay sonrası mı bakarsınız dolayısıyla fazlasıyla merak konusu oldu haberiniz olsun istedik…

Sayın Yusuf KISA, gazetenizin kurultay politikasının ansızın değişmesi dikkatlerden kaçmadı. Başlangıçta başka şimdi de başka adaya destek vermeniz kamuoyunda manidar bir değişiklik olarak görülüyor, vardır bir hikmeti mutlaka değil mi? Hadi bakalım hayırlara vesile olsun…

Sayın Yasemin ÖZTÜRK, kabinede yer bulmak artık olanaksız hale gelince Taçoy’un saflarına geçmeniz parti tabanında şaşkınlıkla karşılandı. Elbette son karar sizin ancak siyasette yapılacak olan taktik hataları ve yanlışlar siyasi yaşamınızı fazlasıyla etkileyebilir…

Sayın Ünal ÜSTEL, siyasi ortaklarınızın genel başkanlarına son bakanlar kurulu toplantısı sonrasında bazı özel bilgiler verdiğiniz ve bunların hepsinin de arkasında duracağınızı ifade ettiğinizi duyduk, geç bile kalmıştınız umarız geç de olsa işe yarayacaktır…

Sayın Turgut MUSLU, mahkemeden çıkan karardan sonra evinizde ve aileniz arasında birkaç gündür bayram havası yaşandığını duyduk. Yıllardır bu konuda zanlı durumunda kalmak artık gerilerde kaldı değil mi, gelmiş geçmiş olsun…

Sayın Serhat İNCİRLİ, yürüyüşlerinizde artık Zeyna’yı da yanınıza almanız Ersin beyi kıskandırmak için diye algı yaratmaya başladı. Bir deneyin bakalım ortak bir yürüyüşü kabul eder mi? Sonsuza kadar küs ve kırgın kalınmaz ya ama değil mi?