Bu deyişi Ahmet Kaya’dan bir şarkısı içinde duymuştum. Kendimi buldu,yoksa allah rahmet eylesin Yusuf Hayali’nin miydi bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa bizim ülkemize de cuk oturuyor.
Gerçek sanatseverleri,sanata değer verenleri,yaratıcılıklarıyla sanat dünyasına gerçek anlamda ışık katanları bu “Sanat seviciliği” konusunun dışında tuttuğumun bilinmesini isterim.
Şimdi gelelim ülkemizde sanata verilen değer konusuna ve bu konuda gözlerimizin önünde en bağırtkan örnek olarak duran Yenişehirdeki Devlet Tiyatroları (!) binasının önüne gidelim. Başımızı ellerimiz arasına aldırıp “Aman Tanrım” nidasına davetiye çıkaran o içler acısı görüntüye bir bakalım.Böylesi bir manzara karşısında,ben ve diğer arkadaşlarımın geçmiş yıllarda o binanın halılarını,koltuklarını yerlerine yerleştirirken,akıttığımız terlerin,orada olacakların güzel hayalleriyle farkında bile değildik.Her oyun gecesinde ellerimizde toz bezleri,süpürgelerle o salonu seyirciye hazırlarken tıpkı evimize gelecek misafirlere hazırlandığımız gibi heyecan içinde olurduk.Bir başka coşkuydu bu bizim için.Ve sonra makyaj odalarımıza gidip kostümlerimizi giyer,kendi makyajımızı kendi ellerimizle yapar çıkar oyunumuzu oynardık. Yani, amatör bir ruhla hazırlanır,profosyonel bir ruhla işimizi yapardık. Elbetteki bu anlayışımızı bence Devlet Tiyatrolarının gerçek anlamda Devlet Tiyatrosu olması yolunda çok büyük emekler vermiş,ve bunu da imkanlar nispetinde en iyi şekilde başarmış bir isim sayesinde Hilmi Özen’in damarlarımıza şırınga ettiği Tiyatro aşkı sayesinde yapar olmuştuk.
Ama şimdi baktığımızda bu ismin nasıl vefasızca harcanmak istendiğini,sankide böyle biri hiç var olmamış gibi davranılmaya çalışıldığını yüreğimiz sızlayarak izliyoruz.Kahrolası siyasetin çirkin bir yüzü olarak” Hilmi Özen Gitti,Devlet Tiyatrosu bitti” olarak çok rahatlıkla yorumlanabilir bir durum bu.
Sanat konusunda hep sınıfta kalmış bir siyasi erkin varolduğu gerçeğinin en bariz anıtıdır o Devlet Tiyatrosu’ nun o virane binasının hali.Çok merak ediyorum kaç ilgili sayın bakan atlayıp makam arabasına oraya giderek “ Vay,vay,vay” diye iç sızısını belirtmiştir Ya da,bu gün Devlet Tiyatrosunun çalışanları ile kaç basın mensubu arkadaşımız samimi ve dürüst olarak röportajlar yaparak oradaki özverili bugünün çalışan sanatçılarının neler çektiğine dikkat çekmiştir.”Kapanmalı “ diyerek işin kolayına kaçmanın bu ülkedeki adı “ SANAT SEVİCİLİĞİ” dir. Çünkü aynı kişiler 27 Mart dünya tiyatro günü geldiğinde sanat ve sanatçılar üzerine inanmadıkları bir çok cümle kurarlar. Hatta belkide birilerinin hazırladığı ayetsel nitelikteki metinleri seslendirirler. Diğer bir deyişle iki yüzlülüktür bunun adı..
Ama ne varki şu son yıllarda kendi partilerini bile kurtarmakta aciz kalmış siyasilerimizden “Zurnanın son deliği” olarak görülen Devlet Tiyatrosunu kurtarmalarını beklemek te çok zor görünüyor elbette..Hatta ve hatta imkansız bile diyebiliriz.
Ama,ülkenin diğer tüm sorunlarını çözüme kavuşturmayı kendilerine ilke edinmiş çiçek gibi politikicılarında aramızda var olduğunu ama bu hizmetleri verebilmek için bir kenarda Yeşil ışık beklediklerini bilmek bu konudaki umutlarımızı ayakta tutmaya yetiyor.
İlerde daha çok değineceğim bu “SANAT SEVİCİLİĞİ” konusuna…