Aslında bu yazı iki ayrı şekilde kaleme alınabilir...
Biz de öyle yapalım;
Hükümetin açıkladığı ekonomik tedbirler paketi...
Neredeyse memnun olan hiçbir kesim yok!
Daha doğrusu sesini duyurmayı başaranlar koro halinde feryadı basıyorlar...
Hükümet zenginlerden korkup böyle kararlar üretmiş!
Bankalara dokunmaya korkmuşlar...
Özel sektörü tamamen batıracaklarmış!
Vatandaşı açlığa sürükleyeceklermiş...
Belediyeler tamamen batacakmış!
Kanada vatandaşlarına açıklama yapmış, para onların işiymiş, kimse tedirgin olmasın filan diye...
...
Eleştirilerin kimine katılır kimine katılmayız...
Ama bu tedbirler içinde üçüncü dünya ülkesi insanlarına tek bir kuruşluk katkı olmaması içimizi acıtmıştır...
Zira memur kesimi her zaman olduğu tamamdır!
Kriz dönemi bitince maaşlarından kesilen miktar tekrar ceplerine girecektir...
Özel sektör ve çalışanların durumu gerçekten çok kötü durumdadır çünkü kriz uzadıkça, üretim durduğu müddetçe sıkıntılar da daha fazla büyüyecektir!
Ama en kötüsü de, ülkemizde ekmek parası için bulunan üçüncü dünya ülkesi vatandaşlarının vahim durumudur...
Sadece Türkiye ve KKTC arasında imzalanan bir takım işbirliği protokollerini de anlayabiliriz ama, o insanların ülkeleriyle şu anda böyle bir şansımız olmadığı için insani ve vicdani boyutlar göz önünde bulundurulup eğer hiç yapılamayacaksa kendileri iaşe yardımı pek ala yapılabilir, kiracısı oldukları ev sahiplerinin insafa gelmesi için de bir takım kararlar üretilebilirdi...
Bunun için geç değildir!
Hükümeti de bu konuda duyarlı olmaya çağırırız...
...
Sadece bu ülkede değil dünyanın her yerinde yaşanıyor bu kriz...
Salgında her geçen gün rakamlar artarken bunun derdi yetmezmiş gibi ardından da bizi bekleyen ekonomik sorunlar korkusu başladı haklı olarak!
Dünyanın gelişmiş ülkeleri krizin atlatılması için sağlık konusunda olduğu gibi ekonomik konularda rakamlar ortaya koyuyor...
Türkiye bile 100 Milyar gibi bir rakam ayırdıysa elbette tebrik ederiz!
Baksanıza ay sonunda 32 bin sağlık görevlisi istihdam edecekler...
Tabi ki biz de bundan gurur duyarız!
Ama işte olanakları var ki bunları yapıyorlar...
Bize gelince;
Hükümetin aldığı kararlar elbette kusursuz değildir...
Bunlar bir çok kesimin tepkisine neden olsa da madalyonun tersine de bakmak gibi bir zorunluluğumuz vardır.
Bu ülkeyi yönetenler tanınmayan bir ülkenin yöneticileridir...
Ülkenin geliri bellidir gideri bellidir!
Onun için eleştiri yaparken bunları göz ardı etmemek, hemen linç mekanizmasını çalıştırmamak gerekir...
...
Başbakan’ın Bankalar Birliği’nden koşulları yumuşatması için ‘lütfen’ diye kibarlıkla bazı çağrılarda bulunması bile alay konusu edilmektedir...
Bunlara da katılmamız mümkün değildir!
Evet Bankalar bu ülkede en fazla kazanan kuruluşlardır...
Tüm sektörler birer iskambil kağıdı gibi yıkılırken, bankaların hemen hepsi her yıl daha fazla güçlenmekte, daha fazla para kazanmaktadır!
Bankalar Birliği’nin hükümete olumsuz yanıt vermesini de kabul edemez, içimize sindiremeyiz...
Türkiye’deki bankalar bile mudilerine bu kriz günlerinde ciddi rahatlama getirecek kararlar üretip ellerini taşın altına koyarken biz de burada aynısını bekler, krizin atlatılması için üzerlerine düşen görevleri yerine getirmesini bekleriz...
Bu arada bize söylenenlere göre Bankalar Birliği’nin olumsuz kararlarında Merkez Bankası’nın da katkısı olmuştur!
Merkez bankası sadece bankaların selametini düşünürken, bankaları zengin hale getiren vatandaşın mali sıkıntılarını görmemezlikten gelmiş ve tarihi bir hataya imza atmıştır...
Böyle giderlerse de ekonominin çöküşünde başrol oynamaya adaydırlar!
...
Sonuçta...
Yaşanan kaos ortamında önümüzde her zaman olduğu gibi tek seçenek Ankara’dır...
Geçtiğimiz gün ekonomik örgütler nasıl Ankara’ya Erdoğan’a çağrıda bulunup Kıbrıs Türküne sahip çıkılmasını isteyerek doğru adresi göstermişlerse ki başka da bir alternatifimiz bulunmamaktadır, biz de burada birbirimizi yiyip bitireceğimize doğru adrese telkinde bulunup, durum daha vahim hale gelmeden sesimizi duyurmak zorundayız...