Zenginliğini göstermeye hevesli tiplerden hoşlanmamak için fazlasıyla nedeniniz olabilir ama gelişmekte olan ülkelerde turizm sektörü lüks segmente giren turistleri çekmek için yarışıyor.
Lüksü seven ve seyahat bütçesi yüksek turistler her şeyin en özeli ile tatillerini geçirmeye bayılıyor. Elbisesi Cavalli’den, ayakkabıları Prada’dan, Dior marka çantasını koluna asmış kadınlardan; ceketi Longhi’den, potinleri Dolce Gabbana’dan, Rolex saat ve Ray-Ban gözlük takan erkeklerden bahsediyorum.
Haklısınız bizim neyimize öyleleri... Meta fetişizminin ‘asil’ kurbanları tutun ki yeni açılan süper lüks otellerimize kanıp da ülkemiz sınırlarından içeri girdiler, Ercan’dan Girne’ye kadar olan seyahatlerinde kendilerini taşıyan lüks otomobillerin içine düşecekleri çukurlardan nazik mideleri bulanacak önce...
Göz zevkleri ana yollarda sıralanan çirkinlik abidesi binalardan bozulacak sonra... Otele varıp da altın kaplama jakuziye kendilerini attıklarında, zihinlerinde tam felaket yolculuk bitti huzurunu yaşamaktayken elektrik kesintilerinden muzdarip ülkemizin gürültülü jeneratörleri devreye girecek...
Elitistleri hiç sevmeyiz. Şımarık budalalarla dalga geçeriz de para onlardaysa ülke refahı için katlanmak gerek. Hizmetin en iyisini sunmak yatırımcının görevidir. Delik deşik yolların asfaltlanması, imar planlarını denetlemek, elektrik arzını sağlamak, kireci az su temin etmekse devletin, devleti yöneten hükümetlerin ve yerel yönetimlerin görevidir.
Altyapısı 1940’larda kalmış KKTC 2014 yılı turizmine hazırlanıyor... Bakanlar, belediye başkanları, sekreterleri, özel kalem müdürleri, amirleri arasından KKTC’yi 1940’lı yıllardan 2014’e taşıyacak birinin çıkmasını bekliyoruz.
Manasız bir bekleyiş...
Avrupa’nın işçi sınıfına düşük karla hizmet verelim, burjuvazisi bizi aşar diyebilirsiniz. Güzel... O zaman Mercedes düşkünü bakanlarımızı arabalarından indirmeli, konforlu evlerimizin mülkiyetini derhal kamulaştırmalıyız.
Yapalım şu devrimi, kuralım sosyalizmi...
Ama siz ona da karşısınız. Oldu mu şimdi?