Meclis’te, bugün, Başbakan İrsen Küçük ile Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanı Cemal Bulutoğluları’nın büyük bir tartışma yaşadığı gelen bilgiler arasında. LTB çalışanlarının çalışmadıkları döneme ilişkin maaşları için avans isteyen Cemal Bulutoğluları’na İrsen Küçük’ün ağır sözler sarf ettiği ise bir başka duyum. LTB’ye gelecek yıl için tahsis edilen ödenekten avans isteyen Bulutoğulları’na verilen yanıt, olumsuz kuşkusuz.
Bakanlar Kurulu tarafından LTB’nin Ziraat Bankası’ndan alacağı kredinin, LTB’den en az 300 kişinin işten atılmasına neden olacak tasarruf önlemlerinin uygulanma şartına bağlandığı söylenirken, Belediye Emekçileri Sendikası da LTB yönetimine el koymaktan bahsediyor…
Cemal Bulutoğluları’nın seçimde milletvekili adayı olmaya çalışacağı ve milletvekili seçilerek, aleyhinde açılan davalardan dokunulmazlıkla kurtulmayı planladığını zaten bilmeyen yok.
LTB’de yaşananlar KKTC’deki çöküşün mikro ölçekteki en belirgin yansımalarından biri. Aşırı istihdam ve aşırı borçlanmayla batırılan bir kurum… Kurumun başındaki siyasetçinin politikada hızla yükselme hırsı sonucunda tanınan tek belediyenin batak bir belediye haline gelişi… İddia edildiği üzere, bazı ‘şantaj’lar nedeniyle gidişata geç müdahale eden iktidar… Aşırı istihdamın doğuracağı sorunları görmezden gelen ve işçilerden kestiği aidatların nerede olduğunu açıklayamayan bir sendika… Çöpleri toplandıkça ve etrafta sinek, böcek, fare görmedikçe sorunun sadece LTB’yi ve hükümeti bağladığını düşünen yurttaşlar…
Siyasetçi, sendikacı ve yurttaş üçgeninde dibe vuran sadece siyaset anlayışı mıdır? Ülkemizde siyaset yapma biçimi ve sendikacılığın yanı sıra, yurttaşlık anlayışı da çökmüştür. Yaşadığımız, şüphesiz büyük bir depremdir. Depremin altında kalanları gördükçe, inşa edilecek yeni evin, belirlenmiş uluslararası standartlara uygun olmasını talep edecek olan da yurttaştan başkası değildir. Kuzey Kıbrıs bizim evimizse, bu evin sahipleri ne politikacılardır ne de sendikacılardır. Yeni evin depreme dayanıklı, çağdaş mimari standartlara göre inşa edilmesini talep edecek olanlar yurttaşlardır. Demirinden, çimentosundan çalarak, imar izni alınmaksızın derme çatma yeni bir ev yapılmasını isteyecekse yurttaş, o ev de başına çökecektir.
Yurttaşın bu ülkede yaşanan her sorunun dönüp dolaşıp kendi kafasını ağrıttığını fark etmesi, şeffaf ve katılımcı bir siyaset anlayışının hayat geçirilmesi için sosyal hareketler aracılığıyla çok daha talepkar olması gerekiyor. Yok, yurttaş gene kendi evinin malzemesinden çalarak, kendisine dayanıksız bir ev inşa ettirecek ve işin her zaman kolayına kaçan siyasetçileri ve mesela sendikacıları buna alet edecekse, Kuzey Kıbrıs’ın sahibi olma vasfını tamamen yitirecektir.