Karbon ayak izi; her bir bireyin ısınma, ulaşım gibi enerji gereksinimine ihtiyaç duyduğu olaylar ve satın aldığı her ürünün üretimi sonucunda atmosfere yayılmasına sebep olduğu karbon miktarını anlatmak amacıyla yaygın olarak kullanılmaya başlamış bir terimdir. Yakın bir geçmişe kadar enerji üretmek amacıyla kullanılan yakıtların çoğunlukla fosil kaynaklı oluşu ve bunların yanması sonucunda açığa çıkan karbondioksit gibi sera gazlarının atmosfere salınması, dünyanın doğal süreçler sonucunda milyonlarca yıldır devam eden iklimsel değişimini hızlandırmıştır.
Peki, sera etkisi dediğimiz olay nedir?
Fosil yakıtların yanması sonucu açığa çıkan sera gazların (karbondioksit vb.), atmosferde birikmesi sonucu, güneşten gelen ışınların atmosfere dönüşünü engellemesi ve bu ışınların tekrar yeryüzüne yansıyarak bir sera gibi dünyanın ısınmasına sebep olmasıdır. Sanayileşmenin artışına bağlı olarak atmosfere salınan aşırı miktarda karbondioksit gazı sera etkisine yol açmakta ve dünyadaki buzulların erimesine neden olmaktadır. Buzulların erimesi de deniz seviyesinin yükselmesine neden olmaktadır. Kısaca doğal dengenin bozulması yine insan eliyle gerçekleştirilmektedir.
İnsanoğlu kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için doğayı esas almış fakat sürekli artan nüfusun hızına yetişemeyip, doğayı kullanmaktan öteye giderek katletmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak karşımıza çıkan çevresel sorunlar insanın kendi kendini sorgulamasına sebep olmuş ve yeni bakış açılarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çevre kirliliğine karşı önlem alabilmek ve farkındalık yaratmak amacıyla karbon ayak izinin hesaplanması ve azaltılması konusunda çalışmalar başlatılmıştır.
Bugün birçok şirket karbon ayak izini hesaplamaya başlamıştır. Bu hesaplamaları yapan şirketlere bunun neden yapıldığı sorusu yöneltildiğinde belirtilenler hususların şöyle olduğu görülmektedir;
Hesaplıyoruz çünkü bu bir yasal zorunluluk,
Karbon ayak izi kurumsal sosyal sorumluluk açısından önemli,
müşteri veya yatırımcı hesaplanmasını talep ediyor,
pazarlama ve kurum imajı için oldukça önemli,
ayrıca emisyon ticareti mekanizmalarına katılım için de elzem nitelikte ...
Dünyanın geldiği son durum ister istemez tüm şirketlerin kendi kendini sorgulamasına ve yanlışlarını düzeltmek için çaba göstermeleri gerekeceğini adeta gözler önüne seriyor.
Peki karbon ayak izini azaltmak için neler yapmak gerekiyor?
Listenin en başında yenilenebilir enerji kaynaklarıyla enerji üretmek geliyor çünkü bu yolla elde edilen enerji atmosfere karbon salmıyor dolayısıyla da sera etkisine neden olmuyor. Peki, ülkemizde durum nasıl? Ne yazık ki ülkemizde üretilen enerjinin çoğu termik santraller tarafından üretilmektedir ve ne yazıktır ki ülkemizde, yenilenebilir enerji kaynakları konusunda gelişmeler olsa bile devlet eliyle bu şekilde üretim teşvik edilmemektedir. Halbuki ülkemizde taşı yakan güneş var, bunun yanında rüzgar da cabası.
Beslenme ilişkileri açısından canlılar üç grupta incelenmektedir. Bunlar kendi besinlerini kendi üretenler (ototrof), besinlerini dışarıdan hazır olarak alanlar ( heterotrof) ve hem ototrof hem de heterotrof olanlardır. Kendi besinlerini kendi üreten canlılar atmosferde bulunan karbondioksiti kullanarak organik besin sentezleyen canlılardır. Bu nedenle atmosferdeki karbondioksiti kullanarak azalttıklarından ağaçlandırma faaliyetleri oldukça önem kazanmaktadır. Bir ağaç yılda yaklaşık 12 kg karbondioksit emilimi gerçekleştirmektedir.
Çöplerin geri dönüşümünü sağlayarak neden olabileceği emisyon oluşumunu azaltmak da alınabilecek önlemlerden...
Kullanılan elektrikli ürünlerin A sınıfı olmasına dikkat ediyor muyuz?
Birçoğumuz A sınıfı ürünler pahalı diye tepki gösteriyoruz ama olayı bir bütün olarak değerlendirdiğimizde faydalarını görebiliyoruz. Hem elektrik tasarrufu hem de atmosfere salınacak karbondioksitin azalacağını düşündüğümüzde A sınıfı ürünlerin ne denli önemli olduğu görülmektedir.
Kıbrıs'ta çok komik olan bir deyiş vardır ya mümkün olsa evin içinde de arabayla gezeceğiz diye...
Karbon ayak izinizi bir hesaplayın diyorum. Fark edeceğiniz şu olacak, bu atmosfere ne kadar da çok karbondioksit salıyormuşuz diyeceksiniz.
Her evde en az 3-4 araba var. Yürümeyi sevmiyoruz. Bisikleti çok az kullanıyoruz. Tabii ki birçoğunuz bana kızacak ve diyecek ki toplu taşımacılık var da biz mi kullanmıyoruz?
Doğrudur ne yazık ki ülkemizde toplu taşımacılık cazip değil! Keşke cazip hale getirecek politikalar üretebilsek... Üretebilsek ki doğaya verdiğimiz zararı da azaltabilsek! Ayrıca araba alışkanlığımızın, sağlımızı olumsuz etkilemesine ne dersiniz? Yürümeyen ve sürekli şeftali kebaplarını götüren bir toplum olarak bu durumu göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Hem sağlık hem de çevre için yürüyelim…
Bu konu hakkında yazacak çok şey var tabii bir yazıya tümünü sığdırmak mümkün değil...
Son ağaç kesildiğinde; son nehir kuruduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam, paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.
(Kızılderili Atasözü)