Yıllardır Kıbrıs Türk Eczacılar Birliği başkanlığını yürüten Fatma Azgın, KTEB’in son yapılan Genel Kurulu’nda hiç de hevesli olmadığı başkanlık seçimlerini kaybetti. Azgın’ın Genel Kurul öncesinde, 25 Eylül tarihli bir veda mektubu yazdığı ve bir daha aday olmak istemediğini mektubunda dile getirdiği belirtiliyor. Ancak çevresinin baskısıyla son kez aday olmayı kabul eden Azgın’ın da seçimlere katıldığı Genel Kurul’dan bazılarını şaşırtan bir sonuç ortaya çıktı: 1974 doğumlu eczacı Ebru Başay ve aralarında 1980 doğumluların da bulunduğu ekibi seçimi kazandı.
Sonuçları olgunlukla ve olumlulukla karşılayan Azgın aksine hiç de kırgın değil. Üstelik gençlerin yönetime gelmesinden sevinç duyuyor.
1995 yılında da görevinden ayrılan fakat başkanlığı bırakmasından sonra dönemin yeni Yönetim Kurulu’nun dağılması nedeniyle kısa süre sonra tekrar göreve çağrılan Fatma Azgın, Eczacılar Birliği adına bir bina ve bir müze kurmakla kalmadı; ideolojik farklılıklarına rağmen Denktaş ve Eroğlu iktidarları dönemlerinde de eczacılığa ilişkin birçok yasanın hazırlanması ve geçirilmesinde büyük emek sarf etti.
Fatma Azgın eczacılığının yanı sıra yazılarında ve konuşmalarında ifade ettiği tespitleriyle ilgiyle takip edilen, son derece değerli bir mücadele ve fikir insanı. Ne var ki 1988 yılından 2013’e dek Kıbrıs Türk Eczacılar Birliği’ne başkanlık yapması doğal olarak bazı eczaların tepkisini çekmiş olmalı.
Eczacılar Birliği’nin yeni Başkanı Ebru Başay’a, yeni yönetimin Birlik’te ne tür etkiler yaratacağını sorduğumda Başay, ‘Geniş vizyon, dinamizm ve teknolojik yenilikleri hızla kullanarak, sorunları kısa sürede aşmak’ yanıtını veriyor. Devlet hastaneleri karşısında eczanelerde ilaç satışlarının hayli düştüğünü ifade eden Başay, İngiltere, Türkiye ve KKTC üniversitelerinin eczacılık fakültelerinde okuyan toplam 120 yeni yetişen eczanın mezun olmasıyla, faal olan 170 eczanenin yanında yeni eczanalerin de açılacağına dikkati çekiyor. Birliğin yeni yönetimi sıfatıyla Sağlık Bakanlığı’nın düzenleyeceği çalıştayda sorunlarını deklare ederek, bir an önce çözme niyetinde olduklarını kaydeden Başay, ekibiyle sektörün problemlerini çözmeyi başaracaklarına inanç belirtiyor.
Gençlerin yönetime gelmesiyle, uzun yıllara dağılan, tekrarlayan başkanlıklar dönemine son verilmesi elbette olumlu bir gelişmedir. Ancak ülkemizde hızla yayılan gençlik fetişizmi bazı yanlarıyla ürkütücüdür. Statükoculuk ve muhafazakarlık ne kadar tehlikeliyse gençliği fetiş haline getirmek de aynı derecede korkutucudur. Zira politikacılık gibi birlik ve oda başkanlıkları da tecrübe dışında dayanıklılık, sabır, sağlam bir sinir sistemi ve kendini adamışlık gerektirir. Üstelik bazı konumlara hep aynı insanların seçilmesi çoğu kez yönetime vakit ayırmak istemeyenlerin sergilediği bencillikten ileri gelebilmektedir.
Sonuç olarak gençlerin dinamizmine ihtiyaç duyduğumuz oranda tecrübelilerin deneyimlerine de gereksinimimiz olduğunu ve ikisi arasında bir köprü kurulmaksızın gençliğin enerjisinin ve sabrının kolay tükenebileceğini fark edebilmeli. Tıpkı deneyimlilerin ister istemez içine düştükleri aşırı korumacılığın ve dayatabildikleri muhafazakarlığın kırılması gerektiği gibi...