2009 yılından bu yana, UBP hukumete geldi geleli, vatandaşlık dağıtmayı gelenek haline getirdi. Verilen vatandaşlıklar gerçekten adaletli olsaydı, eleştirilecek bir şey olamazdı. 1975’den günümüze kadar KKTC’de yaşayan Türkiye kökenlileri bile artık bu vatandaşlıklar rencide etmeye başladı, sebebi ise aşikardır.
Dört-beş yıl bu ülkede yaşayan lar bir anda bakanlar kurulu kararı ile vatandaş yapılıyor ve seçimlerde oy kullanma hakkını elde ediyorlar. Bu ülkede 25-30 yıldır yaşayan, burada doğan insanlarımıza torpilsiz oldukları için vatandaşlık verilmezken, nasıl oluyor da bir anda mantar gibi biten KKTC’liler ortaya çıkıyor? Özellikle bazıları var ki, her dönemin adamı, her partinin yazarıdırlar. Üstün meziyetli (!) bu arkadaşları bir yandan şarap içerken, diğer yandan camiiye gidip namaz kılarken görebilirsiniz.
Siyasette faal olan birçok kişi etik değerlerden bahsediyorlar, ancak iş kendi menfaat ve çıkarlarına gelindiğinde, tüm etik değerler bir anda unutuluveriyor. KKTC siyasetinin çıkmaz sokak olmasının nedenlerinden biri de budur.
Benim ailem de yıllar önce, 1975’de devlet tarafından getirtilen özel göçmenlerdendir. O dönemin koşul ve şartlarında verilen vatandaşlıklar belli bir mantık ve stratejiye bağlanabilirler. Ancak gelin görün ki, işin suyu çıktı ve kimlik numaramızın bir önemi kalmamıştır.
KKTC’de örf ve adetleri, kültürünü bilmeden vatandaşlık verilenler hem TC büyükelçiliğini, hem de burada yaşayan eski göçmen vatandaşları zor durumda bırakıyor. Sosyolojik açıdan bakıldığında oryantasyon dönemini (uyum sürecini) tamamlayamamış kişilere vatandaşlık verildiğinde, gözümüzün üzerinde kaş olduğu için kaba tepkilere maruz kalabiliriz.
Tüm hukumet eden siyasi partilerin bu konudaki yaklaşımları adaletten yoksun olduğu için, vatandaşlıkların dağıtımındaki çarpıklıklar, bir türlü sorun olmaktan çıkamıyor.
Seçim sürecine girdiğimiz bu dönemde gerçekten vatandaşlıklar hem siyasileri, hem de vatandaşları zor durumda bırakmaktadır. Bu sorunun köklü bir şekilde çözülebilmesi için, gerek iktidar, gerekse muhalefet bir uzlaşı yolu bulmak zorundadır. Aksi taktirde biz vatandaşlıkla ilgili rüşvet dedikodularından kurtulamayız.
Başka bir konu; Güzelyurt’da bugünlerde en çok konuşulan konu Havadis Gazetesi’nin “Müthiş Kıyak” manşeti ile verdiğiyazının içeriğidir. Kalkanlı’da bulunan otelin, Kalkınma Bankası’na olan borcuna karşılık devlete devredilmesi ve “iyi UBP’li” olarak bilinen iki kişiyi 6 milyon TL borç yükünden alacağı tedbirleri beklerken, bu iki şahısa yapılan kıyak, tüm Güzelyurt halkında şaşkınlık uyandırmıştır. Peki seçimlerden sonra gelecek yeni hukumet bu kararı bozar, feshederse, bunun faturası kime çıkacak?
İki yıl önce aynı yerin sağlık bakanlığına devir edilmesi söz konusu olduğunda, ısrarlı yayınlarımdan solayı bu olay askıya alınmıştı. O dönemin sağlık bakanı ise Ahmet Kaşif idi. Gelin görün ki, halkın tepki gösterdiği şeyler konusunda siyasiler tarafından planlanan kıyaklar maalesef tamamen kaldırılmıyor, sadece erteleniyor ve er veya geç gerçekleştirilmeye çalışılıyor.