Son birkaç yıldır ülke gündemini sarsan gelişmelerden sonra yaşananlar hukuk, adalet gibi kavramların bir kez daha sorgulanmasına neden oluyor. İktidar edenlerin yaptıklarından tutun da atanmışların ve yandaşlarının yapmış oldukları bir çok yasa dışı ve ceza-i yaptırımı olması gereken suçlar var ki bu olayların hukuk aracılığı ile gerek hasır altı edilirmiş gibi görülmesi gerekse gündemden düşürülerek kadük edilmesi toplumun vicdani muhakemesinde derin yaralar açıyor. Tabiri caizse emsal teşkil ederek kötü örnek de oluşturuyor.

Artık gülünecek tarafı kalmamış bir şaka haline gelmiş adalet ve emniyet sistemimizle ilgili eksiklik ve handikaplar; adaletin tecellisinde ya çok geç kalıyor ya da unutturulup yok hükmünde sayılıyor.  Göz boyama çabalarını terk etmek zorunda olduğumuzu haykırma zamanı geldi de geçiyor bile. El yordamı ile ne Adalet sistemimizdeki sıkıntılar ne de emniyet yapımızdaki karmaşa düzeltilebilir. Bu süreçte sadece Hukuk Dairesi ve adil bir Hükümetin görevi değil bu; ilgili her kesimin bu sürece dahil olması ile adaletin derhal tecelli etmesi sürecinin hızlandırılması, siyasi manevraların müsaade edebileceğinden çok daha önemlidir.

 Bu yüzden bu sürece Barolar, akademisyenler, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve ilgili kesimler müdahil olarak görüş ve düşüncelerini ifade ederek halkın gözünde güvenilirliğini kaybeden birçok şey gibi hukuk ve emniyet sisteminin düzeltilmesine de katkı sağlamalıdır.

Adalette sorunlar arttıkça hukuk güvenliği dediğimiz hukukun muteberliği sarsılmakta bazen de tamamıyla yitirilmektedir. Bu yüzden yurttaşlarımız hak kaybına uğradıklarında yargıya başvurmaktan çekinir bir ruh haline girmektedir. YASAMA-YÜRÜTME ve YARGIYA olan güvenin sarsılmasında da temel bir unsur olan GÜVENSİZLİK halk arasında gün ve gün çoğalarak artıyor zaten.

Bugün kapitalist dünya sistemi içinde nasıl bir anayasal düzen içinde olunursa olunsun ve ne kadar “hukukun Üstünlüğü”nden söz edilirse edilsin, egemen sınıflar her koşulda kendi oluşturdukları hukuksal çerçeveyi çiğniyorlar. Kimi durumda yürütmenin yasama ve yargı karşısında mutlak üstünlüğünün sağlanması şeklinde ortaya çıkan bu hukuk tanımazlık, burjuva partilerinin her ne şekilde olursa olsun iktidar olma isteklerinin yansımasıdır. Ülkemizin temel sorunlarından birisi de bu iktidar isteği ve bu isteğin ortaya çıkardığı hukuksuzluktur.

Aynı biçimde, mevcut anayasanın “temel toplumsal uzlaşma metni” olduğuna ilişkin düşünce ve kanı da geçerli değildir günümüzde. Darbe günlüğünün bir uzantısı olan bu Anayasa’nın da en erken zamanda değiştirilmesi ve geçici 10’ncu madde de dahil, Polis’in Sivile bağlanması, kamu görevlilerine siyaset yasağının kaldırılması gibi bir çok antidemokratik unsurların düzenlenmesi gerekir.

Adalet’in olmadığı kanınsa etken olan ve hala daha cevap alınmayan şüpheli ve açıklığa kavuşmamış olaylar da halkın tepkisini çekmeye devam ediyor; şöyle ki,

-Spor Dairesi eski Müdürü’nün kendi spor okuluna para aktarması iddiası üzerine görevden alınması ve bu konuda adli hiçbirşeyin olmaması,

-Rüşvet aldığı Bakan’ı tarafından tespit edilen Şehircilik Dairesi Müdürü’nün görevden alınması ve adli hiçbirşeyin yapılmaması,

-Mağusa Eski Hastanesi demirbaş ve alüminyum kapı penceresinin bir çalışan işçi tarafından çalınarak satılması ve bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın ve polisin hiçbirşey yapmaması ve bahse konu personelin yakın bir zaman önce terfi alması,

-Birkaç üst düzey yargı adamının bir işadamının özel uçağı ile yurt dışı seyahati gerçekleştirmesi,

-Hükümetin son 3 yıldır yaptığı birçok yasa dışılığa gerek emniyet güçlerinin gerekse yargının sessiz kalması,

-Lefkoşa Türk Belediyesi’nde kayıp 3 milyon sterlin’in hesabının örtbas edilmesi, ihalelerin yasadışı yapılması, yasadışı borçlanılması ve adli sürecin başlatılmaması,

-Lefke belediyesinde çalışanların yatırımlarının yasadışı olarak yatırılmaması ve yasadışı olarak borçlanılması konusunda adli hiçbirşeyin yapılmaması,

-Halk arasında “GÖÇ YASASI” olarak adledilen “Kamu Çalışanlarının Aylık (Maaş - Ücret) ve Diğer Ödeneklerinin Düzenlenmesi Yasası” konusunda emniyet güçlerinin ve Yargı çalışanlarının bu kıyımdan muaf tutulması !!!

Adalet” Yoksa, “Yargı” Kimin Neyine !?

Bu yazımı da hicivli bir fıkrayla tamamlıyorum………..

ADALET....KİMİN ELİNDE.....İSE......

Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var.... Karakuşi Kadı, fırıncıya:

- 'Ben bunu aldım' demiş. Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin asıl sahibi gelmiş:

- 'Hani bizim ördek?' Fırıncı boynunu büküp:

- 'Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Gayrimüslim de peşinde kovalıyor...

Bir duvardan atlarken, bilmeden duvarın öteki tarafındaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış... Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı'nın karşısına çıkarmışlar. Kadı sırayla sormuş...

Ördeğin sahibi,
- 'Bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikayet etmiş.

Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş:
- 'Ne yaptın bu adamın ördeğini?'

Fırıncı
- 'Uçtu' demiş.

Kadı, kara kaplı defterini açmış:

- 'Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'Uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil' diyerek, fırıncının ördek işinden beraatına karar vermiş. Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş. Onun şikayetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş:

- 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o muslimin tek gözü çıkarıla...

Davacı:
- 'Benim tek gözüm çıktı. Şimdi ne olacak?' diye sorunca Karakuşi Kadı

- 'Şimdi' demiş, 'Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız. Tabii gayrimüslim şikayetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.

Çocuğunu düşüren kadının kocasına da Karakuşi Kadı:

- 'Tamam' demiş, 'Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.' Böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı dönmüş Yahudi'ye:

- 'Senin şikayetin nedir bre?' Yahudi bir süre düşündükten sonra ellerini açmış,

- 'Ne diyeyim kadı efendi' demiş, 'Adaletinle bin yaşa Sen, e mi !