Lefkoşa Türk Belediyesi’ne verilecek kredinin faiz oranının en düşük %12-13, en fazla %14-%16 arasında değişeceği tahmin ediliyor. LTB’nin bu faiz oranları ile borçlarını yeniden yapılandırması söz konusu olamayacağı için ya T.C. Ziraat Bankası’ndan alınacak kredinin faizinin yarıya yakını Türkiye’nin Lefkoşa  Büyükelçiliği Yardım Heyeti Başkanlığı tarafından sübvanse edilecek ya da Türkiye’nin KKTC’ye verdiği sıfır faizli destek kredilerinden yararlanılacak.

Hangi kredi tercih edilirse edilsin, borcu borçla kapatmaya çalışmanın riskleri artarak devam edecek. Kaldı ki borcun kredi alınarak tekrar yapılandırılması şartlarında dahi tüm çalışanlardan maaş kesintisine ek olarak aile yardımı/bayramlık gibi sosyal hakların budanması veyahut LTB personelinin % 25’nin azaltılması gündeme gelecek.

LTB’de yapılan hataları burada bir kez daha sıralamaya gerek yok. Ancak yapılan yanlışların tekrar edilmeyeceğine kim, nasıl güvenecek sorusunu sormadan geçemeyiz. Alınacak kredinin de siyasi oyunlar ve hesaplar içerisinde el birliği ile günün sonunda batık krediler hanesine yazılmayacağı ne malum?

“Lefkoşa Türk Belediyesi uluslararası tanınmışlığı olan tek belediyemiz, kurtarılmalı” deniliyor. Ne yani tanınmışlığı, tanınmamış belediyelerimiz aleyhine bu sefer de biz mi kullanacağız? LTB tanınıyor, kurtaracağız. Diğerleri tanınmıyor, zorda olan batsın mı diyeceğiz? LTB’ye ayrıcalık tanınacak madem, borçlu diğer belediyeleri de aynı oranlarda sübvanse ederek, onlara da Ziraat Bankası’ndan kredi sağlanacak mı?

LTB’nin Ziraat Bankası’ndan sübvansiyeli kredi alarak kurtarılması girişimine, bu konuda toplumsal uzlaşı sağlanmadan başlanmamalıdır. Öyle ki, kurum, kuruluş ve belediyeleri yönetmenin akıl işi olduğunu kavrayalım ve kurumları siyasi ve/veya şahsi çıkarlarımız uğruna batırıp batırıp, her sıkıştığımızda Türkiye’den yardım alarak paçayı kurtarabileceğimize olan kemikleşmiş inancımızı sorgulamaya başlayalım.

Basiretsizliklerimizden, siyasal ihtirasa teslim olmamızdan ve kişisel menfaatlerimizi kollamaktan kaynaklanan yönetsel yanlışların bedelini ödeyecek olanlar, tüm yakın bağlara rağmen bir başka ülke ve yurttaşları değil, bizler olmalıyız.

Sürdürülemez düzenin derinleşen çatlaklarının, toplum nezdinde hiçbir güvenirliliği kalmamış, göstermelik ve geciktirici çözümlerle kapatılamayacağını daha da geç kalmadan kavramak zorundayız. Ve bu gerçeği, gidişattan siyasi çıkar sağlamak isteyen bazı sendikacılar ve muhalefet partilerinin tamamı da bir an önce idrak etmelidir.

Mevcut siyasal partilerin yıllar içerisinde yarattığı toplu yıkımın altında kalan yurttaştır. Vatandaş bu enkazın dibinde eziliyor oluşuna artık kayıtsızlığı ile tepki göstermektedir. İlgisizdir çünkü umutsuz ve dermansızdır.